İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, TBMM'deki siyasi gündemi sert bir dille eleştirdi. DEM Partili milletvekillerinin dün Meclis'te PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili attığı sloganlara tepki gösteren Dervişoğlu, grup toplantı salonunu Türk bayraklarıyla donattı.
Dervişoğlu, konuşmasının en sert bölümünü, devam eden Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na ayırdı. DEM Partili vekillerin tutumunu "şımarıklık" olarak nitelendiren Dervişoğlu, CHP'ye yönelik net bir talepte bulundu:
"Bu şımarıklığa derhal son verilmelidir. Teröristbaşını Meclis'e getiremeyince Meclis'i İmralı'ya götürüyorlar. CHP o komisyondan derhal ayrılmalı, o komisyon fes edilmelidir."
Son dönemde siyasi liderlerin bir araya geldiği "normalleşme" ve resepsiyon fotoğrafı tartışmalarına da değinen Dervişoğlu, partisinin duruşunun net olduğunu vurguladı. Dervişoğlu, güce biat etme eleştirilerine karşı şu ifadeleri kullandı:
"Bir ayaküstü görüşme ya da el sıkışmayla karakterimizin ve fikirlerimizin değişeceğini zannedenler, ya bizi tanımıyorlar ya da bizi kendileri ile karıştırıyorlar. Bizde yalpa olmaz, bizde sapma olmaz... Meşruiyeti fotoğraf karelerinde değil, milletin vicdanında arayanlarız."
Dervişoğlu, milletin hali bu olduğu sürece, kimsenin boş yere onun bunun kapısında "sürüngenlik yapmaması" gerektiğini söyledi.
Dervişoğlu, özetle şunları kaydetti:
"İYİ Partimizi 2017'de, büyük bir mücadelenin sözüyle, milletimizle kavilleşerek kurduk. 2018 seçimleriyle de TBMM'nde Grubumuzla mücadele azmimizi bu çatı altında büyüttük.Yeni Yasama yılında da siz değerli milletvekillerimizle, milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz. Hakkı, hakikati, milletimizin menfaatlerini savunacak, görmeyen gözlere bunları gösterecek, duymayan kulaklara bunları duyuracak, yılmadan, durmadan, duraksamadan, İYİ Partimiz ve Milletimiz için çalışıp çabalayacağız.
Geçtiğimiz hafta Mersin'de, birinci vazifemiz için milletimizle birlikteydik. Her koşulda ve daima Türk milletine, devletine ve Cumhuriyeti'ne yöneltilmiş tehditlere, tuzaklara ve planlara karşı tetikte olduğumuzu bir kere daha haykırdık. Her yerde söyledim, burada da tekrarlıyorum. Bugün Cumhur Koalisyonu 'Devlet olma mevzisini' terk etmiştir. İstiyorlar ki, muhalefet de kendilerine benzesin. Hatta rozetini değiştirsin. Yoksa koluna kelepçe, yoluna mahpushane yazıyorlar. Şantaj siyasetiyle herkes istedikleri hizaya gelsin istiyorlar. Ne Meclis görevini yapsın ne Cumhuriyet ve onun kurumları kalsın, kadim devletimizin teamülleri yok olsun istiyorlar.
Bir kere daha hatırlatmak isterim, biz, İYİ Parti olarak devlet mevzimizi, devlet geleneklerimizi ve devlet ciddiyetimizi terk etmeyeceğiz. Kuruluşumuzdan itibaren milletimize karşı en temel sorumluluğumuzun gereği ve esası budur. Siyaset falına fotoğraflardan bakanlar da fotoğraf kareleriyle siyaset tanzim edenler de niyetçinin tavşanı gibi niyet çekenler de bizden uzak dursunlar! Bakabiliyorsa, milletimizin acı fotoğraflarına baksınlar. Herkese sesleniyorum, bir ayaküstü görüşme ya da el sıkışmayla karakterimizin ve fikirlerimizin değişeceğini zannedenler ya bizi tanımıyorlar ya da bizi kendileri ile karıştırıyorlar. Bizde yalpa olmaz, bizde sapma olmaz. Bizde güce tapınma ve teslim olmak yoktur. Olmayacaktır da. Bugünümüz, mazimiz ve mücadele geçmişimizin kefaleti altındadır. Meşruiyeti fotoğraf karelerinde değil, milletin vicdanında arayanlarız. Bu büyük millet için mücadeleye de sonuna kadar devam edeceğiz. Teşekkürler anlaşılmak güzel şey. Diler ve umarım ki grup toplantımızın başında grup salonumuzun neden gelincik tarlasına dönüştürüldüğünde de birgün anlar ve idrak ederler. Toplantımıza neden İstiklal Marşıyla başladığımızın şuuruna da ererler.
Cumhur koalisyonu, siyaseti millet için yapmayı unutalı çok oldu. Siyaseti artık millete karşı ve millete rağmen yapıyorlar. Aldıkları kararlardan, yanlışlarından, ısrarlarından milleti sorumlu tutar hale geldiler. Atanmış Merkez Bankası Başkanı'nın son sözleri buna açık bir örnektir. Diyor ki; yastık altındaki altınlar yüzünden enflasyonla mücadele edemiyorlarmış. Meali; enflasyonun sebebi millettir. Dünyada eşi benzeri olmayan; faiz sebep-enflasyon sonuç doktrininden, millet sebep, enflasyon sonuç tezine geçilmiş. Dişinden tırnağından artırıp, evlatları için kıyıya köşeye üç beş kuruş koyan milleti suçlu ilan etmek, önce yaratıp, sonra yönettikleri ekonomik krizin sorumlusunu millet ilan etmek, nasıl bir nobranlık, nasıl bir utanmazlık, nasıl bir ahlaksızlık, nasıl bir akıl tutulmasıdır. Varımıza yoğumuza göz diken, adeta milletin kanını emen İngiliz Mehmet bey de 'enflasyon, zirai don felaketinden dolayı bu ay yüksek geldi' diyor! Ha bir de eğitim harcamaları olduğu için, enflasyonu düşürememişler. Meali; artık bu millet, ekmeği, suyu da bıraksın. Eylül ayında eğitim harcaması da yapmayın, hem çocuklarınız okuyup, sınıflarını geçip de ne olacak? Bizden değilseniz mülakatta zaten eleyeceğiz.
Son bir senede, gıdada yüzde 36, ulaştırmada yüzde 25, eğitimde yüzde 66, konutta ise yüzde 51 artış olmuş. Bunun piyasalara yansıyan sonuçlarıyla da milletimiz cebelleşiyor. Bu, kısa vadede gidecek olan 'Orta vadeli arkadaşların', gündüz düşlerinin sonuçlarına bakalım. Asgari ücrete yüzde 20 zam konuşuluyor. Bütün bir yıl senden, benden 2 misli alıyorlar, yerine lütuf diye 1'ini bile vermiyorlar. Partili Cumhurbaşkanlığının ilk gününden beri, tam 7 yıldır durumumuz budur. Mali yılın sonuna geliyoruz, birkaç haftaya, Mecliste 2026 bütçesi konuşulmaya başlanacak. Yeni yılın bütçesi, ücretleri belirlenecek. Geçen sene bu zamanlarda, '2025'in ilk altı ayı için asgari ücret 28 bin lira olsun. İkinci altı ay yeniden değerlendirilsin ve ara zam yapılsın' dedik. Onlar, asgari ücreti 22 bin lira açıkladılar. Temmuzda da 'Allah versin, şükredin halinize' dediler. Geçen hafta Türk-İş 4 kişilik ailenin açlık sınırını 28 bin lira olarak açıkladı. Haklı çıktık diye sevinmiyoruz. Olan hep milletime oluyor. Hayalleri yıkılan her sene daha da yok olan hep milletim oluyor. İşte 'meşruiyet meselesi' budur, tam olarak buradadır. Kimin, kimin koltuğunu tuttuğu, kimin kimin koltuğunun altına girdiği değildir. Memleketin ve milletin hali bu olduğu sürece, hiçbir yerden meşruiyet devşiremezsiniz. Boş yere onun bunun kapısında sürüngenlik yapmayın. Meşruyeti millette arayacaksınız.
Artık kronik hale gelmiş olan işsizlik, devletin meşruiyetini aşındırmaktadır, toplumsal huzur yaralanmaktadır. Görünenin yanında, görünmeyen ve iktidar tarafından gizlenen işsizlik çığ gibi büyümektedir. Bir ülkede, 5 hatta 6 milyon ev gencinden bahsetmek bile, o ülkeyi yönetenler için en büyük utançtır. Çünkü o ülke, geleceğini evlere hapsetmiş bir ülkedir. Bu kıskaca mahkum edilen gençlerimizi, hayat ve hayal kuramayan gençlerimizi; meşru yollar yerine, zararlı yapıların, çetelerin, bölücü örgütlerin kucağına itiyorsunuz demektir. Sanal bahis, kumar ve uyuşturucu sorunu da buradan beslenmektedir. Bugün suç örgütlerinin, çetelerin haberlerini izliyoruz. En işlek merkezlerde, silahlı saldırılar, cinayetler vaka-i adiyeden sayılıyor. Bu sebeple işsizlik artık sadece bir rakam ve istatistik değil; toplumsal dokumuzu parçalayan bir virüse dönüşmüştür. Bunlara alışamayız, bunları normalleştiremeyiz.
Türkiye'yi ve geleceğimizi çetelerin inisiyatifine terk edemeyiz. Peki çare nedir? İş imkanı sağlamaktır. Yolu nedir? Yatırımdır. Hedefi nedir? Üretimdir. Kolay mıdır? Kolaydır. Çünkü Türkiye potansiyeli olan, zengin bir ülkedir. Bunu mümkün kılacak olansa, iktidarın tercihleridir. Parti elitlerinin ballı hayatları mı, yoksa milletin dertlerine derman olmak mi? Soruyorum, milletini önceleyen bir iktidar görüyor musunuz? Elbette hayır. Neden? Çünkü ekonomiyi de kendilerine benzettiler. Yolsuzluğu, rüşveti, hırsızlığı kurumsallaştırdılar. Şimdi de bunun toplumsallaşmasını izliyoruz. Balı tutan, parmağını yalamakla kalmıyor, bütün kovanı kendi malı sanıyor. Kimi Karayolları ihalesiyle milyarder oldu, kimi belediyeye çiçek satarak milyoner oldu, kimi de sosyal yardımlarla abat olduğunu zannetti. İşte biz toplum olarak, ülke olarak, bu hale böyle geldik. Bilinmelidir ki; herkesin, her şeyi kendisine hak gördüğü yerde, kimse hakkını alamaz. Kimse haksızlığı sorgulamazsa, hiçbir haksızlık ceza görmez. Bir memleketin yarısı ayrıcalık, yarısı da avanta peşindeyken, o memlekette ne Cumhuriyet kalır, ne de refah olur.
Buradan uyarıyorum, gemi su almaya başlayalı çok zaman oldu beyler. Ve bu kafayla giderseniz, gemi batacaktır. Bu ülkeye bu kötülüğü yapmayın, bu millete bu kötülüğü yapmayın. Bu milletin tersi farklıdır. Sizi geldiğiniz gibi göndereceğiz diyoruz ama geldiğiniz gibi gitme imkanından da mahrum kalabilirsiniz. Bunu iyi düşünün.
Hiçbir şey tesadüf değildir. Dürüst temiz girişimciyi, üreticiyi, çiftçiyi, tüccarı da işte böyle böyle yıldırdılar. Vergiyle, krediyle, kesintiyle, stopajla, gümrükle, ruhsatla, perişan ettiler. Hesabındaki parayı çekemedi, elindeki dövizi kullanamadı. Kurallara uyması için değil, kuralları delmesi için uğraştılar. Bakınız, bugün birkaç yıl içinde devasa holdinglere dönüşmüş şirketlere operasyonları konuşuyoruz. Kısa süre içinde büyük servetler edinilmiş, büyük şirketler satın alınmış. Gözaltına alınanlar 'Bizi bir devlet büyüğü yönlendirdi' diyor, bir savcı da 'hangi devlet büyüğü o' diye sormuyor. Ama benim alın teriyle üretmeye, istihdam yaratmaya uğraşan kardeşime de yapmadıklarını bırakmıyorlar. Bu nasıl bir sarmaldır. Bu nasıl bir tezgahtır. Şirket alımları devletin ilgili kurumlarından onay alıyor. Yani suç işleniyorsa devletin gözetiminde işleniyor. Sonra bir zaman belirlenip operasyon yapılıyor. Devleti getirdikleri hale bakar mısınız.
Aslında ticaret hayatımıza, esnafımıza, çiftçimize karşı bir başka operasyon daha yürüyor. Bugün, Merkez Bankası verilerine göre, ticari kredi faizi yüzde 52'dir. Enflasyon beklentisi ise bunun yarısı. Sormazlar mı, senin enflasyon beklentin bunun nasıl yarısı diye? Sordurmuyorlar çünkü, bugün kamu bankaları aracılığıyla zaten kendi şebekelerine istedikleri orandan kredi kullandırıyorlar. Çiftçinin traktörüne, hasadına, tarlasına haciz ama AK Parti elitlerine ve akrabalarına geri ödemesiz döviz kredisi. Hak bunun neresinde, eşitlik bunun neresinde. Bu yağmanın sonunda ne oluyor? İşte size, imam isteyip rahip verdikleri ama hiçbir şey alamadıkları Türkiye içinse bir itibar bataklığına dönüşen Halkbank davası.
Reel sektör borç yükü altında ezilmektedir. Bu yüksek faiz, sanayiye her geçen gün daha fazla zarar vermektedir. KOBİ'lerin takipteki alacakları yüzde 130 artmıştır. Ticaret haberlerinde iflastan, konkordatodan gayrı başlık yoktur. Şimdi, bu gel-git akıllılar, istikamet arıyor, bir ABD, bir Çin, bir körfez, bir Rusya dönüp duruyor ya, bir sorun bakalım, dış ticaret açığını nasıl kapatacaklarmış? Hayali ihracatla mı? Sanal kumarla mı? Maden ruhsatı satarak mı? Yoksa kara para aklayarak mı? Bakınız! Gittiğimiz her ilde, ilçede görüştüğümüz sanayi, ticaret ve esnaf odaları aynı durumdadır, hepsinin çığlığı aynıdır. Türk Lirası cinsi kredilerdeki sınırlar gevşetilmelidir. Finansman maliyetleri öngörülebilir hâle getirilmelidir. Bu artık ertelenemez haldedir. Haklı çıkmak istemiyoruz! Milletimizin, üreticimizin hakkı teslim edilsin istiyoruz."