Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında Beştepe'de yaptığı konuşmada, şiddetle mücadelede kararlılık vurgusu yaptı. Kadınlara yönelik şiddeti insanlık suçu olarak niteleyen Erdoğan, "Kadına el kaldıranın eli de vicdanı da kararmıştır" dedi. Şiddet meselesinin sadece istatistiklerle değerlendirilmemesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Tek bir kadın bile şiddete uğruyorsa bu bizim için küçük kıyametin koptuğunun habercisidir" ifadesini kullandı.
İsrail'in Gazze'de kadın ve çocukları hedef alan saldırılarına da değinen Erdoğan, "Gazze'de kadınlara yönelik barbarlık hak ettiği tepkiyi görmedi" dedi. Aile içi şiddetin toplumsal bir sorun olduğunu belirterek, babalara daha fazla sorumluluk alma çağrısı yaptı.
23 yılda şiddetle mücadele ve kadınların güçlendirilmesi konusunda atılan yasal adımları tek tek sıraladı. Beşinci Ulusal Eylem Planı'nın yayımlandığını duyuran Erdoğan, 2026-2030 döneminde 5 hedef ve 130 faaliyet başlığıyla şiddetsiz toplum hedeflediklerini açıkladı.
Erdoğan'ın açıklamalarında öne çıkanlar şu şekilde:
"Bugün burada şiddet sebebiyle hayat yolculukları kesintiye uğramış, zorluklarla karşılaşmış, derdini içine atmak zorunda kalmış tüm kadınlarla güçlü dayanışmamızı göstermek amacıyla bir aradayız. Şiddete uğramış yaşadığı travmalar sebebiyle sıkıntılar çekmiş tüm hanım kardeşlerime geçmiş olsun diyorum.
Gerek Cumhurbaşkanı olarak gerekse iki kız evladı babası olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kadına, çocuğa yönelik şiddetle mücadelede en ön safta yer alacağımın bilinmesini isterim.
İnsana hele hele kadına ve çocuğa karşı şiddet bir insanlık suçudur, insanlığa ihanettir. Kadına el kaldıranın eli de vicdanı da kararmıştır. İzan ahlak sahibi hiçbir erkeğin de eş, evlat, kardeş olarak menfi tutum içinde olması düşünülemez. Özellikle cenneti ayakları altına seren bir inancın mensupları olarak böylesi bir tavır bize yakışmaz. Kadınların da kendi meselelerine daha fazla sahip çıktığını memnuniyet ile müşahede ediyoruz. İnşallah değişim çok daha hızlı gerçekleşecek. Sizler bu şekilde sağlam durdukça biz de sizden aldığımız ilhamla daha ileri adımlar atmayı sürdüreceğiz.
Kadına ve çocuğa şiddet sorununu rakamlar veya istatistikler üzerinden konuşmayı doğru bulmuyorum. Bunun sebebi Türkiye'nin bu meselede başkalarına kıyasla daha kötü bir durumda olması değildir. Biz Avrupa ülkelerine göre çok çok ilerideyiz. Bize örnek gösterilen Avrupa ülkelerinin yapmadığı yapamadığı önleyici düzenlemeleri hayata geçirmiş bir ülkeyiz. Son 23 yılda verdiğimiz mücadele sayesinde bu alanda büyük bir paradigma değişimine imza attık.
Tek bir hanım kardeşimiz bile şiddete uğruyorsa bu bizim için küçük kıyametin koptuğunun habercisidir. Gazetelerde okuduğumuz haberlerde her bir şiddet olayının yarım kalmış bir insan hikayesine, öksüz kalmış çocuğa, sönüp giden hayallere tekabül ettiğini aklımızdan çıkaramayız. Hepimiz adına hüzün vericidir. İstatistikler arasında kaybolmasına müsade edilmeyecek kadar değerlidir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede elde etiğimiz başarılara rağmen şiddeti sıfırlayamamanın üzüntüsünü her olayda hissediyoruz.
Çatışma ve savaşların yükünü de en fazla kadınla ve çocuklar çekiyor. İsrail'in Gazze'de katlettiği çocukların sayısı 20 binin üzerinde. Ölümlerin üçte ikisini çocuklar ve kadınla oluşturuyor. Bunlar ürkütücü rakamlar. İnsanlıktan nasibini almış olanlar böyle bir trajediye sessiz kalamaz. Gazze'de kadınlara yönelik barbarlık hak ettiği tepkiyi görmedi. Failin kimliği verilecek tepkinin dozunu burada da belirledi. İsrail'e hak ettiği baskı kurulmadı. Bunun vicdanlarda açtığı yarayı şu an burada bulunan Gazzeli kardeşlerimiz biliyor.
Tepkilerin ölçüsünü mağdur ve faillerin kimliklerine göre ayarlayanlar o suçu işleyenler kadar zulme ve adaletsizliğe ortak olmuşlardır. Belli bir ülkeye ya da topluma mal edilen yaklaşımlar sorunun kronikleşmesine neden oluyor. Gazze'de kadınları görmedikleri gibi kapitalist sistemin mağdur ettiği kadınları da görmezden geliyor. Oysa kadınların onuruna canına yönelik her saldırı amasız fakatsız karşı durulması gereken bir eylemdir.
Kadına şiddet gibi özünde insani bir meselenin ideolojik kavgalara meze edilmesini bizler tasvip etmiyoruz. Biz Türkiye olarak ülkemizde olduğu gibi dünyada da kalıpları zorlamayı konformistlerin rahatını bozmaya devam edeceğiz. Zalimin de mazlumun da kimliğine bakmadan hakkı savunacağız.

Şiddetin olumsuz etkilerine özellikle çocuklarda daha fazla şahit oluyoruz. Erken yaşlardan itibaren şiddetle karşılaşan, şiddete maruz kalan çocuklar daha sonradan meselelerini şiddetle çözmeye meyyal hale geliyor. Bu tür sorunları engellemenin yolu, sevginin, saygının, hoşgörünün ve dayanışmanın sembolü olan aile kurumuna sahip çıkmaktan geçiyor. Aileye sahip çıkmak ise tüm bireylerin içinde huzur bulduğu güvenli bir çatı inşa etmek demektir. Aileyi, başta çocuklar olmak üzere herkesin yuvası haline getirebildiğimiz ölçüde koruyabilir, yaşatabilir, istikbale güvenle taşıyabiliriz. Aksi halde, zaten ağır saldırı altındaki ailenin zemin kaybetmesine mani olamayız.
Şehir hayatının sıkıntıları ve zorluklarıyla birlikte ailenin omuzlarına binen yük de artmaktadır. Bu yükün sağlıklı bir şekilde taşınabilmesi için kadın ile erkek arasındaki rol dağılımının adaletli yapılması şarttır. Kadınların çalışma hayatında daha fazla yer aldığı bir tabloda eski alışkanlıkların, eski davranış kalıplarının aynen devam etmesi beklenemez. Bilhassa çocukların eğitimi ve yetiştirilmesinde annenin yanı sıra babalara da önemli sorumluluklar düştüğüne inanıyorum. Dijital dünyadan doğan tehditler giderek artarken, çocuklara kol kanat germek sadece annelerin değil, babaların da birincil görevidir. Bu konuda geçen hafta yaptığım çağrıyı bugün tekrarlıyorum: Hayatı paylaştığımız eşlerimize daha fazla destek olmamız gerekiyor. Evlat sahibi tüm babalarımızdan, eşlerine daha fazla yardımcı olmalarını; özellikle çocuklarının eğitimi ve yetiştirilmesi noktasında daha fazla yük almalarını, ellerini taşın altına daha fazla koymalarını istirham ediyorum.
Türkiye'nin son 23 yılda şiddet meselesi başta olmak üzere, kadınların hak ve hukuklarının teslimi konusunda gösterdiği başarı ortadadır. Sıfır tolerans yaklaşımıyla kadına ve çocuğa yönelik şiddetle etkin bir şekilde mücadele ettik. İş hayatından siyasete, akademiden bürokrasiye kadar her alanda kadınları güçlendirmenin gayretinde olduk. Burada birkaç çarpıcı rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum: 2002'de kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 27,9 iken, 2025 Eylül ayı itibarıyla bu rakam yüzde 35,7'ye yükseldi. Aynı dönemde kadın istihdam oranı yüzde 25,3'ten yüzde 31,8'e çıktı. 2002 genel seçimlerinde kadın milletvekillerinin sayısı 24, temsil oranı ise sadece yüzde 4,4'tü. 2023 Mayıs seçimleriyle birlikte kadın milletvekili sayısı 119'a, temsil oranı ise 5 kat artarak yüzde 19,83'e yükseldi. Kadın kamu çalışanlarının oranı da ciddi artış gösterdi. 2024 yılı itibarıyla yüzde 43,46'ya ulaştı. Bu başarıların altına imzalarını atan tüm hanım kardeşlerimizi şahsım ve milletim adına yürekten tebrik ediyorum.
2025'te Türk Ceza Kanunu'nda yaptığımız değişiklikle kadına yönelik şiddetin engellenmesinde kritik bir eşiği aştık. 2012 yılında 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun"u yürürlüğe koyduk. Aynı yıl, nüfusu 100.000'i geçen belediyelere konukevi açma zorunluluğu getirdik. 2014'te Ceza Kanunumuzda yapılan düzenleme ile cinsel suçlara yönelik cezaları artırdık. 2020'de 6284 sayılı kanun kapsamında ihtisas mahkemelerini kurduk. 2021 ve 2022'de kadına karşı işlenen suçların cezalarını artırmak suretiyle caydırıcılığı güçlendirdik. 2023'te yayımladığımız Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile bu konudaki kararlılığımızı yeniden vurguladık. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerimizin sayısını 86'ya çıkardık. Bakanlığımıza bağlı 112 kadın konukevi, 81 ilimizde hizmet veriyor. Sayısını 432'ye çıkardığımız sosyal hizmet merkezi şiddetle mücadele irtibat noktaları ile koruyucu ve önleyici hizmetlerimizi ulaşılabilir kıldık. Alo 183 hattıyla herhangi bir şiddet riskiyle karşılaşan kadınların 7 gün 24 saat yanında olmaya devam ediyoruz.
2007'den bu yana kararlılıkla uyguladığımız Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planlarının dördüncüsünü geride bıraktık. Beşinci Ulusal Eylem Planı'nı ise bugün yayımladığımız genelge ile yürürlüğe koyduk. 5 hedef, 15 strateji ve 130 faaliyet başlığından oluşan bu yeni planın, başta kadınlar olmak üzere tüm milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. 2026–2030 dönemini kapsayan bu planla ilk hedefimiz, toplumun tüm kesimlerinde "saygı kültürü"nü bir davranış biçimi haline getirmektir. Bu çerçevede şiddetsiz bir toplumun inşası için delile dayalı ve çok sektörlü politikalar geliştirecek; farkındalık artırıcı, toplum temelli müdahaleler yürüteceğiz. Güvenli kamusal, sosyal ve dijital alanların yaygınlaştırılması için geniş bir yelpazede çalışmalar gerçekleştireceğiz.
İkinci hedefimiz, etkin hukuki koruma ve adalete erişimdir. Bu kapsamda koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkinliğini artıracağız. Ceza adaleti sisteminin güçlendirilmesini temin edeceğiz. Üçüncü hedefimiz olan "risk odaklı ve uzmanlaşmış hizmetlerin etkili sunulması" doğrultusunda erken uyarı ve müdahale sistemlerini geliştireceğiz. Dördüncü hedefimiz, şiddete maruz kalan kadınlar ve çocuklar için sağlanacak psikolojik, sosyal ve ekonomik desteklerle çok boyutlu ve sürdürülebilir bir güçlenme ekosistemi kurmaktır. Beşinci ve son hedefimiz ise şiddet uygulayanlara yönelik davranışsal dönüşüm ve toplumsal katılımın sağlanmasıdır."