802-508-7352
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Binası’na geldiği Saraçhane’de önemli açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu, tek adam rejiminin eleştirisini yaparak, birleşik muhalefet ile kolektif kötülüğün yenilmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca, son dönemde yaşanan hukuksuzlukları ve adaletin yok sayılmasını şiddetle kınadı.
Dervişoğlu, birleşik bir muhalefetin önemini vurgularken şunları söyledi:
“Karşımızdaki kolektif kötülüğü mağlup etmenin yegane yolu bütünleşik muhalefettir. Yek bir duruş sergilenmelidir. 23 yıllık karanlığı dağıtmak için bütün ışıkları bir araya getirmeliyiz.”
Dervişoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik açılan davalar ve uygulanan gözaltı yöntemlerinin, tek adam rejiminin zulüm anlayışının bir yansıması olduğunu ifade etti:
“Ekrem İmamoğlu’na zincirleme davalar açmak, diplomasını iptal etmek ve sabahın ilk ışıklarında onlarca polisle gözaltına almak zulümdür, zorbalıktır ve ancak diktatörlüklerde yaşanacak gözü dönmüşlüktür.”
"HEM PUSU KURUP HEM ARKADAN VURMANIN ADI NEDİR?"
Dervişoğlu, özellikle iktidar tarafından uygulanan tavırları eleştirerek, Kasımpaşa'dan gelen bir kişinin siyaset anlayışını sorguladı:
“Kasımpaşalılıkla bunca yolu yürümüş o Karadeniz çocuğuna da sorarlar; hem pusu kurup hem arkadan vurmanın adı nedir?”
Dervişoğlu, hukukun silah haline gelmesini ve adaletin mezata düşmesini sert bir şekilde eleştirdi. Hukuksuzlukla mücadele etmek için yalnızca adil ve liyakatli uygulayıcıların gerektiğini belirtti:
“Hukuksuzluk deriz ya hep, aslında kanun da çok, hukuk da. İhtiyacımız olan tek şey, adil ve liyakatli uygulayıcılardır.”
'KÜÇÜĞÜ, BÜYÜĞÜ YOK; HER IŞIK, KARANLIĞA AÇILACAK BİR KAPIDIR'
Dervişoğlu, birleşik muhalefet anlayışına devamla, her bir insanın, her bir bireyin bu karanlığa karşı bir umut ışığı olabileceğini dile getirdi:
“Küçüğü, büyüğü yok; her ışık, her umut, karanlığa açılacak bir kapıdır.”
Dervişoğlu, yaşanan adaletsizliğin ve tek adam rejiminin sonuçlarının tüm Türkiye’yi etkileyeceğini ifade etti. İktidarın yıkıcı politikalarına karşı toplumsal bir direnişin yükselmesi gerektiğini söyledi:
“Bu tabloyu iktidar, bile isteye ortaya çıkarmıştır. Tüm Türkiye gibi, bu iktidar da bunun sonuçlarına elbette katlanacaktır.”
Dervişoğlu, özetle şunları söyledi:
“Aylardır birçok vatandaşa, gazeteciye yapılan tutuklamalar var. Parti genel başkanları, TÜSİAD başkanı, kayyumlar var. Gerekçeler farklı ama hepsinde amaç ve yöntem aynı. Milleti korkutmak ve insanlara gözdağı vermek için bunlar yapılıyor. İçinde bulunduğumuz günlerde tek adam rejiminin nihai aşamasındayız. Dilediği kararı verebilen, dilediği zaman kararından dönebilen, dilediğini söyleyebilen, Konuşabilmek hak olarak sadece bir tek adama verilmiş gibi gözüküyor. Onlara göre rakipler düşman, muhalifler hain, kahramanlar hain, hainler kahraman gibi süreçler yaşıyoruz. Bir tarafıyla konuşacak çok şey var ama bugünün şartlarına baktığınızda da hukuk ve adalet adına konuşacak fazla şey kalmamış gibi görünüyor. Anayasal düzen askıya alınmış. Siyaset; muhalefete zulüm, iktidara haktır anlayışı hâkim kılınmış. Rakiplerin tasfiyesi için de her şey mübah hâle getirilmişti. Güçler ayrılığı yerini güçler birliğine bırakmıştır. Şikayetçi de avukat da savcı da hakim de hatta ceza infaz memuru da tek adamdır. Bugün Erdoğan’ın tüm tuşlara bastığı gündür. Tüm azametiyle kuvvetler birliğini milli iradenin üzerine boca etmiştir. Bugün artık Erdoğan’ın başka bir şeye dönüştüğü gündür.
Milletin adamı, millete dair tüm kavramları yemiş ve öldürmüştür. Diğer yandan ise konuşacak çok şey vardır. Konuştukça özgürleşecek ve memleketin üzerindeki karabulutları dağıtacak reçete ‘Konuşan Türkiye’dir’ ve buna her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz günleri yaşıyoruz. Konuşmak umuttur. Böyle günlerde sadece gözaltındakiler, tutuklular ve hükümlüler değil; dışarıda kalanların da umuda ihtiyacı vardır. Eli kanlı teröristlere değil, yurttaşlaradır bu umut. Bu umut dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya taşınmalıdır. İşte bu yüzdendir ki hepimize düşen, o umudu diri ve canlı tutmaktır. Ümit Özdağ neredeyse 2 aydır tutukludur. Karşımızdaki kolektif kötülüğü mağlup etmenin yegane yolu bütünleşik muhalefettir. Muhalefet partilerinin birleşmesi değil. Muhalefet edilecek unsurlara doğru ve yek duruş sergilemektir. Bu 23 yıllık karanlığı dağıtmak için bütün ışıkları bir araya getirmeliyiz. Küçüğü büyüğü yok. Her ışık, her umut, karanlığa açılacak bir kapıdır. Cumhurbaşkanlığı ihtirası ve tek adam despotizmini harmanlayıp bu yarışa aday olmak isteyen İmamoğlu’na zincirleme davalar açmak, diplomasını, idari işlemle iptal etmek ve sabahın ilk ışıklarıyla onlarca polisle gözaltına almak zulümdür, zorbalıktır ve ancak diktatörlüklerde yaşanabilecek bir gözü dönmüşlüktür.
Dahası bu kararlar ve uygulamalar, ne adaba ne delikanlılığa ne de racona sığar. ‘Kasımpaşalılıkla’ bunca yolu yürümüş o Karadeniz çocuğuna sorarlar, hem pusu kurup hem de arkadan vurmanın adı nedir? Saraydaki avanelerin ve dalkavuklarınla bugün kendinize hangi masalı anlatacaksınız bilmiyorum Sayın Erdoğan. Yendin mi? Kral sen misin? Çok mu büyüksün? Bu sözlerimin muhatabı ne dediğimi çok iyi anladı. Ezcümle son 24 saatte yapılanlar, bundan sonra tenezzül edileceklerin göstergesidir. Şirazeyse kitap dağılmış, kantarsa topuzu kaybolmuştur. Hukuk silah olmuş, adalet mezata düşmüştür. Hukuksuzluk deriz ya... Hukuk da çok, kanun da çok; ihtiyacımız sadece adil ve liyakatli uygulayıcılar. İktidara ayrı, muhalefete ayrı, yandaşa ayrı, vatandaşa ayrı tarife uygulamayan bir irade arıyoruz ancak anayasal düzeni hiçe sayan tek adam rejiminde alınan kararların meşruiyeti kalmamış, tükenmiş, tüketilmiştir. Bugün ise gayrimeşruluk tescillenmiştir. Bu tabloyu da iktidar bile isteye ortaya çıkarmıştır. Tüm Türkiye gibi bu iktidar da sonuçlarına katlanacaktır. Niyetinde hayır olmayan tek adamın, iktidarının ve idaresinin akıbetinde de hayır olmayacaktır.”