DEM Parti Yerel Yönetimler Kurulu, 4 Kasım öncesinde yazılı bir açıklama yayımlayarak, 2024’te Mardin Büyükşehir, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atanmasını ve 2016’da aralarında eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 12 milletvekilinin tutuklanmasını hatırlattı. Açıklamada, “Bizlerin ve halkların beklentisi, atanan kayyımların geri çekilerek halkın iradesini temsil eden seçilmişlerin görevlerinin başına dönmesidir” ifadesine yer verildi.
Parti açıklamasında, 4 Kasım tarihinin iki dönüm noktasına işaret ettiği belirtildi:
“4 Kasım 2024, Mardin Büyükşehir, Batman ve Halfeti Belediyelerimize kayyım atanmasının tarihidir. Aynı 4 Kasım tarihi, 2016 yılında ise aralarında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 12 milletvekilinin gözaltına alınıp tutuklanmalarının tarihidir. Bu tarih, demokrasiyi askıya alan müdahalelerin sürekliliğini ve halk iradesine yönelen sistematik baskıyı hatırlatmaktadır.”
DEM Parti, 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan tarafından başlatılan “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”nin Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli bir adım olduğunu vurguladı:
“Öcalan, büyük bir inisiyatif geliştirerek halkların eşitliği temelinde yeni bir Türkiye’nin mümkün olabileceği umudunu yeşertmiştir. Bugüne kadar atılan adımlar da bu umudu destekleyici nitelikte ve kararlılıkta olmuştur. Ancak siyasi iktidar kanadı bu umudu büyütme ve geliştirme konusunda daha tutuk ve ürkek bir hat izlemektedir.”
Parti açıklamasında, kayyum atamalarının demokratik değerlere aykırı olduğu belirtilerek şu ifadeler kullanıldı:
“Seçilmiş halk iradesinin askıya alınıp merkezi yönetimin memurlarının gasp edilen koltuklara oturtulması, aleni bir şekilde demokrasinin yok sayılmasıdır. Bu yok sayma hali bir an önce sona erdirilmelidir.”
"4 Kasım 2024, Mardin Büyükşehir, Batman ve Halfeti Belediyelerimize kayyım atanmasının tarihidir. Aynı 4 Kasım tarihi, 2016 yılında ise aralarında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 12 milletvekilinin gözaltına alınıp tutuklanmalarının tarihidir. Bu tarih, demokrasiyi askıya alan müdahalelerin sürekliliğini ve halk iradesine yönelen sistematik baskıyı hatırlatmaktadır.
27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan tarafından başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci, bugün Türkiye’nin demokratikleşme yoluna girebilmesi için büyük bir kapı aralamıştır. Öcalan, büyük bir inisiyatif geliştirerek halkların eşitliği temelinde yeni bir Türkiye’nin mümkün olabileceği umudunu yeşertmiştir. Bugüne kadar atılan adımlar da bu umudu destekleyici nitelikte ve kararlılıkta olmuştur. Ancak siyasi iktidar kanadı bu umudu büyütme ve geliştirme konusunda daha tutuk ve ürkek bir hat izlemektedir.
Demokrasinin ve özgürlüklerin ifade edildiği bu ortamı pekiştirmek, siyasi iktidarın temel sorumluluklarından biridir. İktidarı bu sorumluluğunu yerine getirmeye, bu doğrultuda adımlar atmaya davet ediyoruz. Demokrasinin tam anlamıyla tesis edildiği bir Türkiye yaratmak istiyorsak, bunun önünde duran tüm antidemokratik uygulamaları ortadan kaldırmalıyız. Şüphesiz ki bunlardan biri de kayyım uygulamalarının hala devam ediyor olmasıdır. Seçilmiş halk iradesinin askıya alınıp merkezi yönetimin memurlarının gasp edilen koltuklara oturtulması, aleni bir şekilde demokrasinin yok sayılmasıdır. Bu yok sayma hali bir an önce sona erdirilmelidir.
Bu vesileyle 4 Kasım 2025 tarihini, yeni dönemin samimiyetle pekişmesi adına bir fırsat olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyoruz. Bizlerin ve halkların beklentisi, atanan kayyımların geri çekilerek halkın iradesini temsil eden seçilmişlerin görevlerinin başına dönmesidir. Bununla birlikte, siyaset yaptığı için tutsak edilen siyasetçilerin ve seçilmişlerin de özgürlüklerine kavuşması, demokrasi temelinde halkların ortak beklentisidir. Bu beklentiyi karşılayacak olan da siyasi iktidardır. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin karşılıklı iyi niyet adımlarıyla pekişmesi ve halkın güven duygusunun gelişmesi, atılacak bu adımlarla daha mümkün hale gelecektir. Bu adımların atılması sadece bir demokratikleşme gereği değil, aynı zamanda halkların barış içinde bir arada yaşamasının da teminatı olacaktır."