TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda üst düzey devlet görevlilerine 30 bin liralık seyyanen zam öngören düzenlemenin kabul edilmesi, kamu çalışanları ve sendikalar arasında büyük tepkiye yol açarken, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da parti grubundaki konuşmasında karara sert sözlerle yüklendi.
Kendisinin başbakan olduğu dönemde seyyanen zammı emeklilere verdiklerini hatırlatan Davutoğlu, bugünkü uygulamayı “siyasi önceliklerin toplumsal ihtiyaçlardan tamamen koptuğunun göstergesi” olarak niteledi. Üst düzey bürokratların maaşlarını artıran bu düzenlemeye karşılık, milyonlarca memur ve emekçinin enflasyon altında ezildiğini vurgulayan Davutoğlu, “Biz seyyanen zammı emekliye verdik, onlar bürokrata veriyor” diyerek iktidarın tercihlerini hedef aldı.
Konuşmasına 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü anarak başlayan Ahmet Davutoğlu, esas kaygısının engellilerden ziyade devlet yönetimindeki zaaflar olduğunu belirtti. Devleti yönetenlerin herhangi bir çıkar grubuna dayanmayarak bütün topluma “tek nazarla” bakması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, engellilerle ilgili politikaların da bu çerçevede ele alınmasını istedi.
Engellilerin sorunlarının “sosyal duyarlılık başlığı altında bir lütuf gibi” değil, insan haklarının ayrılmaz parçası olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, TBMM’de engelli bireylerin sorunlarını incelemek üzere kurulan komisyonu hatırlatarak şunları söyledi:
“Bu komisyonun başında iktidar milletvekili olsa da nihayetinde bizim kurduğumuz bir komisyondur. Yakından takip etmek zorundayız.”
Devletin tekerlekli sandalye ve akülü araba desteğini de eleştiren Davutoğlu, verilen yardımın son derece yetersiz olduğunu söyledi:
“Tekerlekli sandalyeye devletin verdiği yardım bin Türk lirası. İki yüz bin liraya kadar çıkan akülü arabalar var. Medikal yardım olarak sadece bin lira veriyorlar. Deprem nedeniyle ampüte olmuş on binlerce insanımız varken, engelli tuvaleti için ‘Önce kaynak bul’ denilen öğrenciler varken, otizmli çocuklara reva görülen muamele ortadayken, Ankara’da makro bir gözün bütün bu tabloya bakması gerekiyor.”
Ekonomi başlığında sözlerini sürdüren Davutoğlu, partilerinin “Sistem çöktü” kampanyasına atıf yaparak Türkiye’de ekonomik dengelerin dağıldığını, bu nedenle asgari ücret tartışmalarının da sağlıklı yürütülemediğini savundu.
Sanayi ve iş dünyasından isimlerle yaptığı görüşmeleri aktararak işverenlerin de çıkmazda olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Verdiğimiz asgari ücretle üretimi sürdüremiyoruz ama işçi de bu ücretle karnını doyuramıyor” diyen sanayicilerin sözlerini paylaştı ve şunları söyledi:
“Bu makro bakışın olmayışıdır. Ekonomiyi rakamlara ve finansal endikasyonlara indirgerseniz üretimi ihmal edersiniz. Üretimi ihmal ettiğinizde de insanları doyuramazsınız.”
Asgari ücrette yaşanan reel kaybı rakamlarla anlatan Davutoğlu, net 22 bin 104 lira olan asgari ücretin yıl içindeki erimesine dikkat çekerek, fiilen ücretin 14 bin lira seviyesine düştüğünü söyledi. Hesabına göre asgari ücret müzakerelerinin 28 bin 736 lira civarında bir net seviyeden başlaması gerektiğini belirten Davutoğlu, net asgari ücret için şu hedefi ortaya koydu:
“Asgari ücretin brüt 40 bin liradan, net 35 bin liradan aşağı olmaması lazım. Sağdan çarpın, soldan çarpın, bu hesabı nereye çekerseniz çekin, gerçek budur.”
Türk-İş ve Hak-İş’e de seslenen Davutoğlu, sendikaların iktidarla “tiyatro oynamaması” gerektiğini belirterek:
“Sizin göreviniz iktidarla bir tiyatro oynamak değil, işçinin hakkını korumak. Direniyor görüntüsüyle önce direnir gibi yapıp sonra önünüze gelen rakamı kabul edemezsiniz. Böyle riyakârlık olmaz.” dedi.
Seyyanen zam kararlarını da sert bir dille eleştiren Davutoğlu, bütçe komisyonuna gelen teklifle üst düzey yöneticilere 30 bin lira seyyanen zam yapıldığını hatırlattı. YÖK Başkanı, TÜİK Başkanı ve üst kademe bürokratların bu kapsama alındığını söyleyen Davutoğlu, 2015’te kendi başbakanlığı döneminde seyyanen zammı emeklilere verdiklerini hatırlattı:
“Biz seyyanen zammı emeklilere vermiştik. Milyonlarca emeklinin gelir adaletini yukarı çekmiştik. Çünkü biz insana bakıyorduk, bunlar paraya bakıyor. Biz insanın onuruna bakıyorduk, bunlar üç beş zenginin cebine bakıyor.”
Üniversite öğrencilerinin 3 bin liralık bursla ay sonunu getirmesinin imkânsız hale geldiğini vurgulayan Davutoğlu, tavuk döner, çay, kahve ve memlekete gidiş-geliş maliyetleri üzerinden hesap yaparak gençlerin ekonomik koşullarını anlattı. YÖK ve TÜİK yöneticilerine yapılan artışlarla akademisyen ve öğrencilere hiçbir iyileştirme yapılmamasını “milletle bağın kopması” olarak nitelendirdi.
Davutoğlu, ekonomik tabloyu anlatırken tarımdaki gerilemeye de dikkat çekti. Üçüncü çeyrekte tarımda yüzde 12,7’lik düşüş yaşandığını hatırlatarak bunun “don, kuraklık” gibi gerekçelerle açıklanamayacağını söyledi:
“Üçüncü çeyrek tarımda hasadın en yoğun olduğu dönem. Üretici perişan. Ürünü para etmiyor çünkü ithalatla üreticiyi terbiye etmeye kalktınız.”
Konya Ovası’na su taşıması gereken Mavi Tünel projesinin yıllardır tamamlanmamasını da örnek vererek, uzun vadeli projelerin siyasi hesaplarla durdurulduğunu savundu.
Konuşmasının ikinci bölümünde yürütülen siyasi süreçlere ve son günlerdeki tartışmalara değinen Davutoğlu, özellikle İmralı ziyareti ve ardından yaşanan polemikler üzerinden “kriz yönetimi” eleştirisi getirdi.
İmralı’daki görüşmenin SEGBİS üzerinden, ana muhalefet de sürece dahil edilerek yürütülmesi çağrısında bulunduklarını hatırlatan Davutoğlu, bir hafta içinde “darbe, Stockholm sendromu, tehdit” gibi ifadelerle tartışmanın zehirlendiğini söyledi:
“Darbe kelimesi öyle kolay ağza alınmaz. Devlet Bahçeli’ye darbe gibi ifadelere giderseniz bu, sürece darbe anlamına gelir. Sayın Bahçeli tepkisinde haklıdır. Türkiye’de darbe sözcüğünü kimse rastgele ağzına almamalı.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kullandığı “cellat” ve “Stockholm sendromu” ifadelerini de eleştiren Davutoğlu, tüm taraflara daha soğukkanlı bir dil çağrısında bulundu:
“Bu kadar kritik bir dönemde ana muhalefet liderinin ağzından ‘cellat’ ifadesi çıkar mı? Herkes kendi mahallesine yaranmak için konuşuyor. Biraz soğukkanlı bir dil lazım herkese.”
Kandil’den gelen ve sürecin yürümezse Türkiye’nin “karanlığa gömüleceği” yönündeki açıklamaları da sert bir dille reddeden Davutoğlu, hiçbir şekilde tehdit dilinin kabul edilemeyeceğini vurguladı:
“Türkiye’ye karşı asla tehdit dili kullanmayın. İki bin on üçten sonra hendek siyasetinin bedelini hep birlikte gördük. Devlete ‘sizinmiş’ gibi davranın, devleti karşınıza alarak konuşmayın.”
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un süreçteki rolüne de işaret eden Davutoğlu, hem İmralı ziyareti hem de kurulacak Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu konusunda şeffaflık talep etti:
“Komisyonun ve bu İmralı ziyaretinin temel sorumlusu Sayın Kurtulmuş. Bir haftadır ondan tek söz duymadım. Kriz anında süreci yöneten öne çıkar ve halka güven verir. Çıkın ve ‘Görüşmenin notları bende, böyle bir ifade yok. Bundan sonra da muhatap komisyondur’ deyin.”
Kurtulmuş’a, komisyonun ilk toplantısında İmralı görüşmesine dair tüm tutanakların açıklanması çağrısında bulunan Davutoğlu, “Tek bir gizli şey kalmasın, burada şeffaflık gerekir” dedi.
Davutoğlu, son günlerde tartışma yaratan Papa ve Mesud Barzani ziyaretlerine de değinerek, devletin süreç ve kriz yönetiminde ciddi zaaflar gösterdiğini savundu.
Papa’nın Türkiye ziyaretinde “Taleal bedru aleyna” ilahisinin okunması ve Vatikan bayrağıyla verilen görüntüleri “protokol ve planlama zafiyeti” olarak nitelendirdi. Görüntülerin yarattığı infial karşısında siyasi sorumluların geri planda kaldığını, açıklamayı eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yapmasının da yanlış olduğunu söyledi:
“Bir gezi planlayamaz mısınız? Protokole bari dikkat edin. Papa konuşuyor, sağ tarafında Vatikan bayrağı var. Bu bile başlı başına devlet yönetimindeki özensizliği gösteriyor.”
Kuzey Irak’ta Molla Ceziri anması kapsamında Mesud Barzani’nin Türkiye ziyaretinde yaşanan görüntüler için ise güvenlik birimleri arasında koordinasyon eksikliğine işaret eden Davutoğlu, süreçten bağımsız “bir mülki amir zaafının” büyük krizlere yol açabileceğini söyledi. Bahçeli ve Barzani’nin sürece katkı niyetinde olduklarını, buna rağmen sahadaki yönetim yanlışlarının tabloyu gerdiğini ifade etti.
Konuşmasının sonunda bölgesel tabloya dikkat çeken Davutoğlu, Türkiye içindeki sürecin başarısız olması halinde en çok İsrail’in kazanacağını iddia etti. İsrail’in “Türklerle Kürtleri çatıştırarak bölge haritasını yeniden dizayn etme” planına atıf yaparak tüm siyasi liderlere şu çağrıda bulundu:
“Ne olur bütün siyasi liderlere söylüyorum: Bir adım geri çekilin, başınızı iki elinizin arasına alın ve bir kez daha düşünün. Bugün birbirimize bağırıp çağırırız ama millet kaybeder, coğrafyamız kaybeder, gelecek nesiller kaybeder.”
YENİ YOL Grubu adına konuştuğunu hatırlatan Davutoğlu, sözlerini şu mesajla noktaladı:
“Kim bu milleti birleştirmek isterse onun yanında olacağız. Kim Ortadoğu halklarını barıştırmak isterse onun yanında olacağız. Gecemizi gündüzümüze katacağız, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağız, hiçbir kınamadan çekinmeyeceğiz. Ortadoğu halklarını tekrar bu aziz milletin etrafında bütünleştireceğiz.”