Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Kadir Özkaya, Diyarbakır’da gerçekleştirilen “İdari Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması Bölge Toplantısı”nda konuştu. Bireysel başvuru sisteminin işleyişi ve istatistikleri hakkında bilgi veren Özkaya, yüksek yargı kurumları arasındaki ilişkilere de değindi.
Bireysel başvuru hakkının 23 Eylül 2012'den bu yana kullanıldığını hatırlatan Özkaya, şu verileri paylaştı:
"Bireysel başvuru sistemi kapsamında Mahkememize 702 bin 53 başvuru yapılmıştır. Bunların 600 bin 14’ü karara bağlanmıştır. 600 bin 14 kararın önemli bir kısmını, 531 bin 134'ünü kabul edilebilirlik kriterlerinden birini veya birkaçını taşımaması nedeniyle başvurular hakkında verilen kabul edilemezlik kararları oluşturmaktadır. Bugüne kadar Mahkememiz tarafından toplam 81 bin 841 ihlal kararı verilmiştir. Bunların 56 bin 443'ü makul sürede yargılanma hakkına ilişkindir ve başvuruculara bir miktar manevi tazminat verilmesi ile sonuçlanan ihlal kararlarıdır. Adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü gibi 19 değişik hak grubundan dosya bazlı verilmiş ihlal kararı sayısı 23 bin 914, hak bazlı verilen ihlal kararı sayısı ise 25 bin 398'dir. Mahkememiz kayıtlarına göre bu kararlardan bugün itibarıyla icra süreci henüz tamamlanmamış olanların sayısı 84'tür."
“Yıllar itibarıyla yapılan 702 bin 53 başvurunun yaklaşık yüzde 76'lık kısmının, yani 531 bin 134'ünün, kiminin süresinde yapılmaması kiminin diğer kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması kiminin de böyle isimlendirilmese de nitelik itibarıyla tamamen temyiz incelemesi yapılması istemi niteliğinde olması nedeniyle kabul edilemezlikle sonuçlanan başvurular olduğunu, makul süre dahil yüzde 24, makul süre düşüldükten sonra kalanların ise yüzde 16 civarındakilerin de bir hak ihlali var mı yok mu incelemesini gerekli kılan nitelikteki başvurular olduğunu görüyoruz."
Yüksek yargı organları arasındaki ilişkiye de değinen Özkaya, bireysel başvurunun temyiz yolu olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı:
"Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemelerinde bir süper temyiz merci olarak görev yapmadığı, önüne gelen başvurularda Anayasa'dan kaynaklanan bir yetkiyle anayasal bir görevin yerine getirilmesi bağlamında, yalnızca, bir hakkın anayasal anlamda ihlal edilip edilmediğine baktığı sonucu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla buradan da hem bireysel başvurunun bir temyiz yolu olduğu algısının gerçeğe uygun düşmediği hem de Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek mahkemelerimiz olan Yargıtay ve Danıştay arasındaki bireysel başvuruya ilişkin ilişkinin, hiyerarşik bir yönü bulunmayan, anayasal iş bölümüne dayalı bir ilişki olduğu sonucu ortaya çıkıyor."
Özkaya, bireysel başvuru süreçlerinde çok yönlü bir değerlendirme yapıldığını belirterek, oluşturulan içtihat birikimine dikkat çekti:
"Hazırlık ve karar aşamasında konuya ilişkin uluslararası evrensel yaklaşımlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında kullanılan ilke ve standartlar, varsa benzer konularda diğer ülke anayasa mahkemelerinin kararları, ülkenin yüksek yargı organlarının kararlarında ortaya koydukları birikimlerin ve oluşturdukları içtihatların titiz bir şekilde araştırıldığını" ifade eden Özkaya, "raportörlerin görüş ve önerileri de dikkate alınarak geçmişten günümüze kadar oluşan birikim ve üyelerin engin tecrübeleriyle titiz bir müzakereye tabi tutulduğunu" aktardı.
"Mahkememiz, kararlarını hukukun çizdiği sınırlar içinde, vicdanın sesine kulak vererek merkezinde yalnızca objektif adaletin olduğu bir anlayışla şekillendirmeye, tüm kişi ve kurumlarla olan ilişkilerini bu anlayış içerisinde yürütmeye... Zengin bir insan hakları içtihat bankası oluşturmuş bulunmaktayız."
Artan başvuru yüküne karşı alınan önlemleri anlatan Özkaya, bireysel başvurunun etkinliğinin tüm paydaşların katkısıyla sürdürülebileceğini dile getirdi:
"Ne var ki bireysel başvuru sisteminin etkili bir şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi, yalnızca Anayasa Mahkemesinin çabalarıyla mümkün değildir. Bu ancak tüm alakadarların bu konuda duyarlı olması ve ihlal kararlarının objektif etkisinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir."
Konuşmasında yargının temel değerleri ve etik duruşuna da vurgu yapan Özkaya, hakim ve savcılara önemli mesajlar verdi:
"Hakimlik kapasitemizi aklımız, bilgimiz, ahlakımız ve vicdanımız belirler... Hal böyle olunca kibir, enaniyet, çekememezlik ve buna benzer sebepler nedeniyle ya da hangi nedenle olursa olsun, asla adaletsiz davranmaya yönelmemeliyiz... Kimseyi, bilerek kıl kadar haksızlığa uğratmamalıyız... Her kararımız topluma güven ve istikrar sunmalıdır."
"Unutmayalım ki adil, dürüst ve tarafsız karar verdiğimiz sürece hem kendimizi hem de toplumumuzu yüceltiriz. Sonuç olarak nara değil nura heves edelim. Unutmayalım ki nuru tercih edenin her işi ahsan olur, narı tercih edenin her işi hüsran olur."
Konuşmasının sonunda Gazze’de yaşananlara da değinen Özkaya, uluslararası vicdana çağrıda bulundu:
"Gazze'de gerçekleştirilen soykırımın vahametine değinmek istiyorum... Yaşananlara baktığımızda insan onuruna saygının, hukukun üstünlüğünün ve temel hakların korunmasının her zaman öncelik verilen ve uygulanan temel ilkeler olması gerektiği gözükmektedir... İnsanlık, tüm bu yaşananlara karşı ortak bir vicdanla hareket etmelidir."
Toplantının sonunda adaletin birey ve devletler için yaşamsal önemini şu sözlerle vurguladı:
"Bir insan, uzun ömürlü olmak isterse adaletli olsun. Bu durum, devletlerde de aynıdır. Adaletli olmak ömrü uzatır. Ve son söz olarak, hak ile hak olursa bir kişi, yanlış olmaz hiçbir işi, Hak, Mevla yaparsa bir gün teftişi, acep ne olur yanlış yapanın işi."