PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, barış sürecine ilişkin yaptığı değerlendirmede, örgütün “birinci aşamayı tamamladığını” ve “ikinci aşamaya geçiş için gerekli koşulların olgunlaştığını” söyledi. Kalkan, hükümetin süreci ilerletmek için henüz somut adımlar atmadığını belirterek, “Önder Apo’nun (Abdullah Öcalan) koşulları değiştirilmeden süreç ilerleyemez” dedi.
Medya Haber TV’de konuşan Kalkan, PKK'nın 26 Ekim tarihli açıklamasına atıfta bulunarak, “Birinci aşama tamamlanmıştır. Çatışma riski taşıyan alanlardan gerilla güçlerimizi çektik. Bu, barış sürecinin ruhuna uygun, tek taraflı bir iyi niyet adımıdır” ifadelerini kullandı.
Kalkan, bu adımın Öcalan’ın çağrısıyla gerçekleştirildiğini belirterek, “Bu adımlar, Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın ve PKK'nın 12. Kongre kararlarının devamıdır. Artık ikinci aşamaya geçmenin önünde hiçbir hukuki engel kalmamıştır” dedi.
Kalkan, sürecin ilerlemesi için Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini vurguladı:
“Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmadan, koşulları değiştirilmeden süreç nasıl yürüyebilir? Biraz fırsat tanınmalı ki, toplumu demokrasi mücadelesine dönüştürebilsin.”
Kalkan, hükümetin bu konuda pasif kaldığını savunarak, “Komisyonlar kuruluyor ama bu komisyonların hiçbir siyasi iradesi yok. Hükümet tarafında bir sessizlik, bir erteleme hali var. Süreci zamana yaymak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
Kalkan, hükümet çevrelerinden gelen açıklamaları eleştirerek, “Söylemler var ama pratik yok” dedi.
Devlet Bahçeli bir çıkış yaptı, sorumluluk üstlendi. Kendisi de ifade etti. Herkes de böyle değerlendirmek istedi. Ama söyleminin gerekleri pratikte yerine gelmiyor. AKP’nin, yönetiminin söyledikleri de yerine gelmiyor. Böyle olunca o söylemler de havada kalıyor. Sadece yapılan kamuoyunda olumlu intiba bırakan, izlenim yaratan gelişmelere ortak olmak gibi bir özellik taşıyor. Bizim yaptıklarımıza ortak oluyorlar. Bizim yaptıklarımıza ‘iyi’ deyip ortak olacaklarına kendileri bir şeyler yapsınlar. İyi şeyler yapsınlar, onların propagandasını etsinler. Kamuoyunda etkinlikleri o temelde gelişsin. Diğeri olmaz. Diğerini biz yapıyoruz. Hiç kimsenin istemi doğrultusunda falan da değil. Herhangi bir zorlanma da yok. Biz her şeyi kendi anlayışımız, teorimiz, stratejimiz temelinde yapıyoruz. Bütün bunların hepsi Kürt özgürlüğüne, Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlılığımız, inancımız gereği yapılıyor, atılıyor. Geçmişte mücadelemiz de bunun içindi. Bu değerlere bağlılık vardı. O, savaşmayı gerektirdi. Savaştı. Herkes biliyor. Hiç kimse inkar edemez. Kürt halkı, gençleri, kadınları 41 yıl kesintisiz savaş yürüttü. Varlığı kanıtlamak için, bu sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve sistemi teşhir etmek için, gerçekleri ortaya koymak, yalanların maskesini düşürmek, Türkiye’de Kürt gerçeği ve Kürt sorunu etrafında tam bir aydınlanma, doğru bir bakış açısı ortaya çıkartmak için…
Kalkan, bu durumu “barışın devlet nezdinde hâlâ bir güvenlik meselesi olarak görülmesi”yle açıkladı.
Kalkan, sürecin amacının sadece Kürt halkının talepleriyle sınırlı olmadığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
Biz kendimiz için bir şey istemiyoruz. Aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi için istiyoruz. Demokratikleşen Türkiye’den, Türkiye toplumunun hepsi yararlanacak. Bazıları diyor, işte ‘kendileri için şunu bunu istiyorlar.’ Ne alakası var? Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyoruz. Bunun da yolu Kürt özgürlüğünden geçiyor. Biz söylemiyoruz. Mesut Yılmaz da söylemişti, ‘demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer’ diye. Turgut Özal söyledi. Komisyon dinlerken meclis başkanları söylediler. Bunlar önemli sözlerdi. Fakat böyle bir değişim olmadı. Halihazırda Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin istediği değişiklikleri geliştirmek, gerçekleştirmek için gerekli anlayış, zihniyet değişikliği yönünde adım yok. Devlet Bahçeli’nin bazı temel sözleri var. Onlar günlük politikaya ve uygulamaya dönüşmüyor. Anlamlı sözler. Aslında her birini aldın mı, onun üzerinden yapılması gereken çok şeyin var olduğunu görüyorsun. Ama sadece belirlemeler olarak kalıyor. Onu pratikleştirmek için herhangi bir hareket yok. Dolayısıyla ikinci aşamaya geçme, ikinci aşamanın gereklerini yerine getirmede bir sıkıntı var. Hala sancı var. Önder Apo ve biz kararlıyız. Çalışıyoruz, yani mücadele ediyoruz. Herkes de etmeli, bu durumu görmeli. Şu anlaşılıyor; ikinci aşamanın geliştirilmesi öyle birilerinin karar vermesiyle olmayacak. Sürecin toplumsallaşması ve toplumun mücadele ederek bu engelleri aşmasıyla gerçekleşecek. Onun için herkesi süreci doğru anlamaya da etkin mücadele etmeye de çağırıyorum.
Kalkan, barış sürecine karşı çıkan kesimlerin “çıkarlarını kaybetmek istemeyen rant çevreleri” olduğunu iddia etti:
27 Şubat çağrısı ardından geliştirdiğimiz pratik adımlar karşısında gördük ki, Türkiye’nin içinde ve dışında bu Kürt sorunu denen sorundan, onun yarattığı çatışmadan rant elde eden çok fazla bir çevre varmış. Aslında insan şunu iyi anlıyor. Demek ki Kürt sorunu denen sorun, bu rantçılar tarafından ve rant elde etmek için ortaya çıkartılmış. Yüzyıldır da böyle yaşanmış. O kadar çok telaşa düşenler oldu ki, koca koca devletler telaşa kapıldılar. Çünkü yüzyıldır stratejilerini buna göre kurmuşlar, kendilerini yaşatmışlar. Ortadoğu’yu Türk-Kürt çatışmasına dayalı olarak sömürmüşler. Şimdi böyle bir durumla karşılaşınca çatışmasızlık durumuyla nasıl kendilerini değiştirecekler, bu durumdan nasıl çıkacaklar, kaybedecekleri rantı neyle telafi edecekler; onun telaşına girdiler. Süreci sabote etmek isteyenler bunlar aslında. Bakın, geçen programda bunları ifade ettik; hemen peşinden rantçı saldırının her düzeyde geliştiğini gördük. Dıştan bir sürü açıklamalar oldu. Hala baskı sürüyor yani. İçten, Meclis’in başkanlık kürsüsünde, başkan vekiline, Pervin Buldan’a alemin gözü önünde söylemedik sözü bırakmadılar; kimsenin gıkı çıkmadı. Ama Pervin Buldan hak ettiği cevabı verdi rantçıya, saldırgana. Prim vermedi. Gerçekten onu yapan dışında, örneğin komisyona onlar girmediler. Diğer partiler komisyona üye vermişlerdi. Komisyonun bu sorunu çözmesi için güya inanıyorlardı. Öyleydiyse, hep birden onu susturabilmeleri gerekirdi. Ama hiç kimse bir şey yapmadı. Hatta bıyık altından gülenler oldu. Anlaşılıyor ki böyle rantçı çevrelerle özgürlükçü demokratik Kürtleri çatıştırıp, oradan fayda sağlamak isteyenler daha çok varmış. Basında var. Biz belirttik her yerde. Şimdi bu rantçıları iyi anlamamız lazım. Bu rantçı yaklaşım sürece karşı, süreci sabote etmeye çalışıyor. Her yerden provokatif saldırılar geliştiriyor. Tahrik ediyorlar. Basında ne diyorlar, sanatta ne diyorlar, siyasette ne diyorlar, içeride ne diyorlar, dışarıda ne diyorlar? Bunlar Türkiye’nin düşmanları, Kürt’ün düşmanları, insanlık düşmanları, özgürlük düşmanları. Bir defa böyle görmek lazım.
Medya ve Meclis’teki kimi tartışmaların da bu çevrelerin etkisiyle geliştiğini savunan Kalkan, “Savaş ve kriz ortamından beslenen bu yapıların etkisi kırılmadıkça barış kalıcı olamaz” dedi.
Kalkan, barış sürecinin Türkiye’nin geleceği açısından zorunlu olduğunu dile getirdi:
“Bu bir tercih değil, bir zorunluluk. Demokratik gelecek için tek yol Kürt özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın başarısı bunun temelidir. Aksi felakettir.”
Kalkan, mevcut siyasi düzenin bu zorunluluğu kavrayamadığını belirterek, “Demokratikleşmeyen Türkiye felakete gider. Bu gerçeği görmek istemiyorlar” ifadelerini kullandı.
Kalkan, sürecin sadece diplomatik görüşmelerden ibaret olmadığını, toplumsal mücadelenin belirleyici olacağını vurguladı:
“Barış ve Demokratik Toplum Süreci bir mücadele sürecidir. Kimse kimseye bir şey vermeyecek; mücadeleyle alınacak. Örgütlenme olmadan, halkın iradesiyle adım attırmadan sonuç alınamaz.”
Kadınlar, gençler ve demokratik kitle örgütlerinin sürece sahip çıkması gerektiğini belirten Kalkan, “Bu süreç masa başında değil, halkın mücadelesiyle ilerleyecek” dedi.
Kalkan konuşmasını “Bu süreç ya başarıya gidecek ya da felakete. Başka yol yok. Biz kararlıyız, bu süreci başarıya götüreceğiz. Barış ve Demokratik Toplum Süreci zafer kazanacak.” diyerek tamamladı.