Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), Türkiye genelinde 867 maden sahasını ihale sürecine dahil etti. Sahaların çoğunun IV. Grup metalik maden alanları olduğu belirtilirken, Batı Karadeniz bölgesindeki ormanlık alanlar, su kaynakları ve kültürel miraslar tehlike altında.
MAPEG, 27 Şubat ve 3 Mart 2025 tarihlerinde yaptığı duyurularda, 14-28 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilecek ihalelere ilişkin detayları paylaştı. Batı Karadeniz Bölgesi'ndeki Kastamonu, Bartın ve Karabük illerinde toplam 36 IV. Grup maden sahası ihale edilecek. Bu sahalar, altın, bakır, çinko, demir ve manganez gibi metalik madenlerin aranması ve işletilmesi amacıyla açıldı.
Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu’ndan Avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, madencilik faaliyetlerinin denetimsiz ilerlemesinin ciddi çevresel sorunlara yol açtığını vurguladı.
Okumuşoğlu, Türkiye genelinde madenciliğin hızla devam ettiğini belirterek, benzer ihalelerin daha önce Artvin’de yaşandığını ve çevrecilerle bölge halkının hukuki süreç başlattığını ifade etti.
“Türkiye’nin dört bir yanında benzer ihale süreçleri sürüyor. Geçtiğimiz yıl yaptığımız hesaplamalarla, Türkiye yüzölçümünün yüzde 46’sına denk gelen yaklaşık 765 bin metrekarelik alan madencilik için ayrıldı” diyen Okumuşoğlu, madenciliğin önemine dikkat çekerken, denetimsiz bir şekilde ilerlemesinin büyük ekolojik tahribatlara yol açtığını belirtti.
Madenciliğin önemli bir yatırım olduğunu kabul ettiklerini ancak toplu ihale süreçlerinin kontrolsüz ilerlediğini belirten Okumuşoğlu, Erzincan’ın İliç ilçesindeki maden faciasını hatırlatarak, “Ege Bölgesi'nde de birçok maden sahasında çökme olayları yaşandı. Bu durum, madencilik sektöründe ciddi bir denetimsizlik olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinin de yetersiz olduğunu savunan Okumuşoğlu, ÇED raporlarının çoğunlukla kopyala-yapıştır usulü hazırlandığını ve gerçek bir denetimin yapılmadığını vurguladı.
Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu’ndan Avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu, Batı Karadeniz’de Karabük, Bartın ve Kastamonu’da büyük çapta maden sahalarının ihaleye çıkarıldığını belirterek, “Kastamonu, Bartın ve Karabük’teki doğal ve kültürel açıdan önemli alanlar madenciliğe açılıyor. Kastamonu ve Bartın’daki maden faaliyetleri, Ilgaz Dağı ve Küre Dağları Milli Parkları gibi koruma altındaki alanlara çok yakın bölgelerde yer alıyor. Bu bölgelerin tahrip edilmesi, sadece doğaya değil, aynı zamanda geleceğimize de büyük zarar verecek” dedi.
Zonguldak, Düzce'nin Akçakoca ilçesi ve Alaplı’da da benzer tehditlerin bulunduğunu belirten Okumuşoğlu, Akçakoca’nın su kaynakları, turizmi ve tarımıyla ön plana çıktığını vurguladı. Okumuşoğlu, “Akçakoca, fındık üretimi, balı ve turizmiyle tanınıyor. Ayrıca, İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Melen Barajı da bu bölgeye çok yakın. Eğer burada maden sahaları açılırsa, İstanbul’un su kaynakları da tehdit altında olabilir” dedi.
Alaplı ve Devrek’te de maden arama ruhsatları verildiğini ifade eden Okumuşoğlu, bu bölgelerin tarım arazileriyle iç içe olduğunu belirterek, “Tarımsal üretimimiz tehlikeye girebilir, aynı zamanda su kaynaklarımız ve ormanlarımız büyük zarar görebilir” diye konuştu.
Hükümetin madenciliği ekonomik bir fırsat olarak görüp halkın menfaatlerini göz ardı ettiğini savunan Okumuşoğlu, “Yetkililer bu süreci yalnızca ekonomik bir hesap üzerinden değerlendiriyor. Tarım ve hayvancılığın uzun vadeli kazançları göz ardı edilerek, madenciliğin daha kârlı olduğu öne sürülüyor. Ancak bu yaklaşım doğanın ve yerel halkın zararına işliyor” dedi.
Avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu, madencilik sektöründe uluslararası şirketlerin etkisinin büyük olduğunu belirterek, "Madencilik faaliyetleri genellikle yerli şirketler üzerinden yürütülüyor gibi görünse de, arka planda Kanada, ABD gibi ülkelerden gelen uluslararası şirketler bulunuyor. Bu şirketler, kendi ülkelerinde uygulayamadıkları madencilik politikalarını Türkiye’de rahatlıkla hayata geçirebiliyor" dedi. Okumuşoğlu, Afrika’daki doğal kaynakların sömürülmesiyle kıtanın yoksulluğa sürüklendiğini hatırlatarak, Türkiye’nin de benzer bir tehlikeyle karşı karşıya kalabileceğine dikkat çekti ve "Biz üçüncü dünya ülkesi değiliz. Topraklarımızın sömürülmesine izin vermemeliyiz" şeklinde konuştu.
Madencilik şirketlerinin rehabilitasyon projeleri iddialarını eleştiren Okumuşoğlu, "Bize bir tane bile başarılı rehabilitasyon projesi gösteremezler. Madenciler, ceplerini doldurduktan sonra geride kir, çöp ve kimyasal atık bırakıp gidiyorlar" dedi.
Madenciliğin doğaya ve yerel ekonomiye verdiği zararın sadece bugünü değil, geleceği de etkilediğini belirten Okumuşoğlu, çevreciler ve bölge halkının bu süreçleri yakından takip ettiğini, hukuki mücadelelerin devam ettiğini ve sürecin kamuoyu gündemine taşınması gerektiğini vurguladı.