İstanbul Planlama Ajansı’nın son araştırması, Türkiye’nin en kalabalık metropolünde yaşayan beyaz yakalıların, beklentiler ile gerçekler arasındaki derin uçurumu ortaya koydu. Uzun yıllar toplumun “istikrarlı orta sınıfı” olarak tanımlanan bu grup, artık güvencesizlik, geçim sıkıntısı ve geleceksizlikle yüzleşiyor. Araştırmaya göre beyaz yakalılar, “alt sınıf gibi kazanıp orta sınıf gibi harcamaya çalıştıklarını” söylüyor.
Katılımcılar arasında orta sınıf kimliğine dair yerleşik kabuller çözülüyor. Beyaz yakalı bir mühendis, “Bekar olmama rağmen, tek kişi yaşamama rağmen geçinemiyorum çünkü” sözleriyle kendini alt sınıfta gördüğünü belirtiyor. Bir başka katılımcı ise, “Bugün orta sınıf dediğimiz memurlar, bizim gibi kurumsal firmalarda çalışan kalifiye personel dahi yoksulluk sınırının altında kaldı” değerlendirmesini yapıyor.
Araştırmada kullanılan TÜİK verileri, 2011–2023 döneminde yöneticiler ve nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanların esas iş gelirlerindeki artışın yüzde 1600’ü aştığını, beyaz yakalılarda ise bu artışın yalnızca yüzde 1058,2 olduğunu ortaya koydu. ILO verilerine göre ise beyaz yakalıların ortalama aylık kazancı 2014’te 1.237 dolar iken 2023’te 938 dolara geriledi.
İstanbul Barometresi verilerine göre, her dört beyaz yakalıdan üçü ya geçinmekte zorlanıyor ya da hiç birikim yapamıyor. Katılımcıların yüzde 43,2’si temel ihtiyaçlarını karşılasa da kenara para ayıramadığını belirtiyor. Kira en büyük yük. Çocuklu çalışanlar için ise eğitim masrafları öne çıkıyor. Bir katılımcı, “Çocuğunu istediği okula yollayabilen, Ayvalık’tan yazlık alabilen beyaz yaka yok artık” derken, bugün gelinen noktada “üç kuruşu beş kuruşa katmaya çalışan bir haldeyiz” ifadesini kullanıyor.
“Geçiniyoruz ama para ayıramıyoruz” diyenlerin oranı üç yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Bir katılımcı, “Beyaz yakalıyım ama gelecek planı yapamıyorum. Artık günü kurtarmak istiyorum” diyor. Mülk edinme umudu ise tamamen tükenmiş durumda: Katılımcıların tamamı İstanbul’da ev sahibi olmanın “imkansız” hale geldiğini vurguluyor.
Katılımcıların önemli bir bölümü, yurt dışında yaşama arzusunu ifade ediyor. Bu talebin arkasında sadece ekonomik gerekçeler değil, çocuklarının eğitimi ve sosyal refah arayışı da yatıyor. Raporda, “Yurt dışına gitme isteği, çocuklarına daha iyi bir gelecek sunma motivasyonuyla da birleşiyor” deniliyor.
Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, beyaz yakalıların kendi sınıfsal konumlarını artık tanımlayamaması. Bir kamu üniversitesi çalışanı, “Bugünkü koşullarda kendimi eğitimli bir mavi yaka olarak görüyorum” derken, başka bir katılımcı “Ben beyaz yaka mıyım?” diye sorduğunu belirtiyor. Özetle, nitelikli emeğin karşılığını alamayan, idealist beklentileri hayal kırıklığına dönüşen bir kuşak portresi çiziliyor.
Kamu çalışanları arasında da durum farklı değil. Bir öğretmen, “Mesleği çok severek yaptım ama maddi karşılığını görünce yanlış meslek seçtiğimi düşündüm” diyor. Üniversitelerde görev yapan akademisyenler ise liyakatsiz atamalara dikkat çekiyor: “Yükselme beklentisi olmuyor artık. Sınavlarda yedeği bile olamıyoruz.”
Özellikle özel sektörde çalışan beyaz yakalılar, iş yerlerinde örgütlü mücadele imkânı bulamıyor. “Mavi yakalılarda sınıf bilinci var, bizde yok” diyen bir iç iletişim uzmanı, “Beyaz yaka birleşmezse hiçbir şey değişmez” uyarısında bulunuyor.
İstanbul’da beyaz yakalı olmanın, artık ekonomik ve sosyal istikrar anlamına gelmediğini ortaya koyan rapor, yüksek eğitimli ve nitelikli iş gücünün karşılaştığı hayal kırıklığını tüm yönleriyle gözler önüne seriyor. Emeğinin karşılığını alamayan, sınıfsal aidiyeti sorgulayan ve giderek artan bir göç arzusuna kapılan beyaz yakalılar, artık “umut değil, hayal kırıklığı taşıyan bir sınıf” olarak tanımlanıyor.