Ertuğrul Özkök:
Bu fotoğraf önceki gün Çağlayan Adliyesi’nde çekildi.
Adliye koridorunda duruşma bekleyen üçü kadın iki erkek…
Böyle bir kareyi cinayet davalarında, tecavüz davalarında, anlaşmazlıklarda veya herhangi bir adli davada gördük.
Ama siyasi tarihimizde böyle bir kare görmedik bugüne kadar.
Fotoğraf karesinin ortasında iki insan görüyoruz.
Biri Özgür Özel…
CHP Genel Başkanı…
Türkiye Cumhuriyeti’nde 31 Mart 2024 günü yapılan son seçimde yüzde 36 oy alarak birinci çıkmış siyasi partinin, o zaferi kazanmış genel başkanı.
Yanındaki Dilek İmamoğlu…
Aynı seçimde 15 milyonluk İstanbul’da oyların yüzde 52’sini alarak, Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmiş Ekrem İmamoğlu’nun eşi.
Bu iki insanın bir başka özelliği daha var.
Bu fotoğrafta ortada oturan insan, bugün demokratik seçimler yapılan Avrupa’nın yüzde 36 ile en yüksek oyu almış siyasi partisinin genel başkanı…
Yanında oturan ise Avrupa’nın en büyük metropolünün, Avrupa’da en yüksek oyla seçilen büyükşehir belediye başkanının eşi…
İkisi de halkın özgür iradesiyle bu siyasi zaferi kazanmış partiden.
Böyle bir fotoğrafı Türkiye tarihinde “normal” sayılan bir dönemde hiç görmedik.
Mesela 1994’de yüzde 26 oyla seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan; İmamoğlu’nunkiyle neredeyse aynı iddialarla yargılandığında görmedik.
Çünkü o davada, Erdoğan, ne çocuklarının ve eşinin önünde evinden alınıp götürüldü, ne bir gün dahi gözaltına alındı, ne tutuklandı…
Hatta mahkemeden bile vareste tutulduğu için binaya gelmesi gerekti…
O gelmeyince adliye koridorlarında bu kareyi da görmedik.
Yargılandığı sürece hiçbir savcı “Erdoğan Suç Örgütü” diye, daha iddianame sırasında bir kavram kullanmadı.
Türkiye böyle bir fotoğrafı bugüne kadar iki kere gördü.
İkisi de Türkiye’nin utanç dönemleriydi.
27 Mayıs askeri darbesinden sonra “Türkiye’nin son seçimini kazanıp iktidara gelmiş Adnan Menderes ve arkadaşları…
Öteki ise 12 Eylül askeri darbesinden sonra Türkiye’nin seçilmiş Başbakanı Süleyman Demirel ve seçilmiş ana muhalefet partisi başkanı Bülent Ecevit Hamzakoy’a götürülürken…
Her ikimi de Türkiye siyasi tarihinin en utanç verici parantezleridir.
Önceki gün Çağlayan Adliyesi’nde çekilen bu fotoğrafa iyi bakın.
Merak ediyorum.
Acaba AKP yönetimindeki vicdan sahibi insanlar bu fotoğrafa bakınca samimi olarak ne hisseder?
AKP’yi oy veren insanlar ne hisseder?
Ve en önemlisi de şu…
Aralarında bu fotoğrafın yansıttığı siyasi manzaranın, geri tepmeyeceğini düşünen var mı?
Onlara yardımcı olmak üzere AKP’nin 23 yıllık iktidarı sırasında yapılan zorlama ve baskı uygulamalarının halkın nezdinde nasıl bir sonuç verdiğini hatırlatayım.
“Dindar nesil yetiştireceğiz” denildi.
Ne oldu?
İktidarlarının başında haklı olarak hayatın her alanında özgürlük sağladıkları başörtüsü, daha sonra liyakat yerine geçen bir ölçü haline getirildi.
Ne oldu?
Geri tepti. Türkiye’de başı açık kadın oranı başı örtülü kadın oranını geçti.
Ben söylemiyorum…
AKP yöneticilerinden Ayşe Böhürler ve AKP’nin en büyük destekçilerinden yazar Sibel Eraslan yazdı.
İmam Hatip okullarının sayısı alabildiğine arttırıldı. Hayırsever insanların yaptırdığı birçok devlet okulu onların izni alınmadan, bilgi bile verilmeden imam hatip okuluna çevrildi. Bazı şehirler ve semtlerde aileler neredeyse çocuklarını bu okullara göndermeye yönlendirildi.
Ne oldu?Geri tepti.
Kontenjanlar boş kaldı, bu okullarda orta okulu okuyan çocuklar lise tercihlerinde normal devlet okullarına ve özel okullara yöneldi.
Ben demiyorum…
Açıklanan rakamlar diyor.
Diyanetin başına öyle bir zihniyet getirildi ki…
Her Cuma hutbesini kadınları, kızları belli bir hayat tarzına zorlama vesilesi haline çevrildi.
Ne oldu?
Geri tepti.
“Türkiye’nin hangi ülkelere benzemesini istersiniz” sorusu sorulduğunda, halkın yüzde 70’i “Batı ülkelerine benzesin isterim” cevabını verdi.
Diyanet İşleri Başkanı’nın her cuma bize emrettiği hayat tarzına sahip İslam ülkelerini isteyenlerin oranı yüzde 6’da kaldı.
Ben demiyorum.
Türkiye’nin önde gelen araştırma şirketlerinden KONDA diyor.
Türkiye’de cami sayısını140 bine çıkarıldı.
Diyanet bütçesini neredeyse Milli Eğitim bütçesi haline getirildi. 130 bin imam, 250 bin hafız yetiştirildi.
Ne oldu?
Geri tepti.
Camiye düzenli giden insan sayısı yüzde 10’un altına düştü.
Gençler arasında Deizm, Ateizm oranı yükseldi.
Ben demiyorum.
İsmailağa Cemaati’nden Cüppeli Ahmet diyor.
Onun gibi birçok insan da haklı olarak soruyor:
140 bin cami, 130 bin imam, 250 bin hafızla insanları dinden uzaklaştırmayı nasıl başardınız?
İçkiyle ilgili olarak Türkiye tarihinin en büyük sınırlamaları getirildi.
Ne oldu? Geri tepti.
Bu yıl Türkiye tarihinde ilk defa “İçki içtim” diyenlerin sayısı “İçmedim” diyenleri geçti.
Ben demiyorum.
Dünyanın en büyük iki araştırma kuruluşundan biri olan İPSOS diyor.
Siyaset mühendisliğine cami imamları ve Diyanet de dahil oldu.
31 Mart seçimlerinde cami imamları birer nefer gibi çalıştı.
Ne oldu? Geri tepti.
AKP kurulduğundan beri en düşük oy oranına geriledi.
Medya mühendisliği yapıldı. İletişim Başkanlığı bir “Propaganda Bakanlığı’na döndü.
Patronlar değişti. Geleneksel medyanın neredeyse tamamına yakını bu propaganda bakanlığının denetimine geçti.
Ne oldu? Geri tepti.
Türkiye’de yepyeni, bireysel, bağımsız ve dinamik bir medya doğdu.
İnsanlar uçak medyasından kaçtı, itibarlı kanallara yöneldi.
En haklı oldukları konu Türkiye’nin durağanlaşan, hatta gerileyen nüfusu için insanları daha fazla çocuk yapmaya teşvik etmek oldu.
“Üç çocuk, beş çocuk yapın” dediler…
Ne oldu
O bile geri tepti.
Çocuk sayısı ve doğurganlık neredeyse Avrupa’nın bile gerisine düştü.
Şimdi Türkiye’nin normal zamanlarında hiçbir zaman denenmemiş bir yola girildi.
Seçimi kazanan partiyi dağıtmak, seçilmiş belediye başkanlarını hapse atmak, Belediye Meclis üyelerine parti değiştirtip. çoğunluğu ele geçirmek.
Şimdi olacak? Bu artık siyaset mühendisliğinden de çıkıp resmen yıkım çalışmalarına dönüşen politika başarılı olacak mı?
Ben bir şey demeyeceğim. Aradan çekileceğim.
Cevabını, yukarda anlattığım Türkiye’nin 23 yıllık kronolojisi veriyor zaten…
Hele hele “Casusluk” gibi daha önce Osman Kavala davasında denenen, orada da çöken zorlamalar da başlamışsa…
Adliye koridorunda çekilen bu fotoğraflar bize tarihi gerçeği yeniden hatırlatır.
27 Mayıs ve 12 askeri darbe dönemlerinden kalan hüzünlü kareler, halkın gözünde hangi hatırayı bıraktıysa…
Bu kare de o hatırayı bırakır…