Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın örgütün fesih kongresine gönderdiği ve “Demokratik Toplum Manifestosu” başlığını taşıyan metinden bazı bölümler kamuoyuna yansıdı. Yaklaşık 300 sayfalık metnin, 9 Mayıs 2025 itibariyle 160 sayfaya indirildiği belirtiliyor.
Medyascope’un haberine göre, Öcalan metinde, örgütün çatışmaya dayalı “kaybet-kaybet” siyasetini sonlandırdığını belirterek, “Bunun yerine, demokratik toplum perspektifiyle ve dört komşu devletle ‘kazan-kazan’ temelli çözüm stratejisini esas alıyoruz” dedi.
“Gelsinler, mahkemeye çıksınlar” yaklaşımının eski çatışma ortamını yaratacağını belirten Öcalan, isim vermeden örgüt üyeleri için bir af mekanizmasının gerekliliğine işaret etti.
“Demokratik çözüm, demokratik müzakereyle mümkündür” diyen Öcalan, devlete açık bir çağrıda bulunarak, “Devleti demokratik müzakereye davet edeceğiz. Çağrının anlamı budur. Devletin de anlaması gereken husus budur” ifadelerini kullandı.
Öcalan, çözümün nihai hedefini ise şöyle tanımladı: “Demokratik toplumun, demokratik cumhuriyetle entegre edilmesi.”
ABDULLAH ÖCALAN'IN PKK FESİH KONGRESİNE YOLLADIĞI METNİN BİR BÖLÜMÜ ŞÖYLE:
“Biz ‘Kaybet kaybet’e dayalı savaşı sona erdiriyoruz; tam tersine bunun yerine demokratik toplum perspektifli ve komşu devletlerin dördüyle de ‘kazan kazan’ temelli bir demokratik çözüm politikası ve stratejisini esas alıyoruz. Bu hem çok önemli ve tarihi hem de gerçekten ‘kazan kazan’ı sağlayacak bir formüldür. Bununla biz başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere İran İslam Cumhuriyeti, Irak Cumhuriyeti ve Suriye Cumhuriyeti ile bir uzlaşmaya gitmek istiyoruz. Buna da demokratik uzlaşma diyoruz. Savaş değil, demokratik uzlaşma.
Suriye ile böyle bir adım atılıyor; Irak’la buna benzer adımlar atılmış; büyük ihtimalle İran’la da atılacak. Ama en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti ile bu adımın nasıl atılacağıdır? Bir diyalog durumu var; bu diyalog demokratik bir müzakereye evrilecek mi, evrilmeyecek mi? Önümüzdeki günler bunu gösterecektir.
PKK’nın fesih kongresi, müzakereye giden yolda önemli bir adım olmuştur. Ki, bu kongre bizzat bizim çağrımız temelinde gerçekleşmiştir. Fakat bu yetmiyor; ortada silahlı güçler var, on binlerce illegaliteye düşmüş insan var, bir halk kitlesi var dışarıda ve bunlar yasaklılar. Geldiklerinde ağır cezalara çarptırılacak insanlardır. Öyle iddia edildiği gibi ‘gelsinler, mahkemeye çıksınlar’la bu asla olamaz. Bu dayatılırsa eşittir eski ‘kaybet kaybet stratejisi’, yani ‘savaşa devam stratejisi’ uygulanacak demektir. Bu da asla kabul edilecek bir şey değildir.
Demokratik çözüm için demokratik müzakere gerekiyor. 27 Şubat’ta yapılan ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda bu durum izah edilmiştir. ‘Demokratik müzakere temel yöntemdir’ cümlesi bir madde halinde o çağrıda yer almıştır ve devletin de onayından geçmiştir. Dolayısıyla devleti demokratik müzakereye davet edeceğiz. Çağrının anlamı budur. Devletin de anlaması gereken husus budur.
Son derece provokatif tarzda bazı tartışmalar olsa da bu provokatif söylemlerin ‘norm-dışı devlet’ten kaynaklandığını umuyoruz. Norm-dışı devletin sınırlandırılması ve sürece olumsuz etki etmesinin önüne geçilmesi tarihi önemdedir. Barışı ve demokratik çözümü yasal ve anayasal güvenceye bağlayacak adımlar, uygun bir süre dahilinde atılmak durumundadır. Bu konuda elbette Türkiye Büyük Millet Meclis’i görevlidir, üzerine düşeni yapmalıdır.
Bir müzakereye ihtiyaç var. O müzakerenin adı ‘demokratik müzakere’dir. Sonuna kadar gereklerine uyulmalıdır. Dolayısıyla bir demokratik toplum, ona dayalı bir demokratik ulus çözümü önümüzde durmaktadır. Bunun demokratik müzakereyle inşa edilmesi gerekmektedir. Bunun için ağır yetmezlikler içinde olan tarafların kendini gözden geçirip, müzakereye hazır hale getirmeleri önem taşıyor. İçten, dıştan yetersizlikler veya provakasyonlarla bu süreç bitirilmek de istenebilir. Buna karşı kararlı, sabırlı ve giderek örgütlü bir karşı çıkışı, her ana ve her yere egemen kılmak, somutlaştırmak, inşa etmek gerekiyor.
Açık ki, yeni dönemin temel perspektifleri bunlardır. Demokratik müzakere ihtiyacı, yedinci hakikat olarak ifade edilebilinir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti bağlamında ifade edersek; cumhuriyetin, demokratik hukuk devleti, sosyal devlet, laik devlet niteliklerinin soyut olmaktan, somut olmaya doğru gelişmesi gerekiyor. Buna ‘Demokratik Cumhuriyet’ diyoruz. Devletin böyle bir dönüşümle karşımıza çıkması gerekiyor. Bizim de burada Kürtler’i ister federe, ister bölgesel, ister kültürel bir kategori yerine bir ‘demokratik toplum kategorisi’ olarak cumhuriyete entegre etmemiz gerekiyor. Çözümün hedefi budur: Demokratik toplumun, demokratik cumhuriyetle entegre edilmesi.”