İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Silivri'deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etti. Ziyaret sonrası açıklamalarda bulunan Dervişoğlu, tutuklama gerekçesi olarak gösterilen “kaçma şüphesine” tepki gösterdi.
Dervişoğlu, “Sayın Ekrem İmamoğlu’nu kaçma şüphesiyle tutukluyor örneğin. Sayın İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi'nin cumhurbaşkanı adayı, Sayın Tayyip Erdoğan'ın da rakibi. Böyle bir durumda zaten Ekrem Bey’in kaçma şüphesi söz konusu olsa, bu en çok Tayyip Erdoğan’ın işine yarar. Yani kaçsa da kurtulsam diye bir temennisi vardır zaten Sayın Erdoğan’ın,” ifadelerini kullandı.
Tutukluluk sürecini “haksız uygulama” olarak nitelendiren Dervişoğlu, “Tutuklama bir tedbirdir. En zor şartta, en son alınacak bir tedbirdir. Bir insanın özgürlüğünden mahrum bırakılması kabul edilebilir bir durum değil,” dedi.
Cezaevi nakillerine ve kadın tutukluların yaşadığı zorluklara da değinen Dervişoğlu, “Bunları bir haksızlık olarak, zulüm olarak telakki ediyorum. Cezaevi nakillerinin ne anlama geldiğini, ne tür acılar yarattığını yakinen şahit olmuş birisi olarak söylüyorum,” diye konuştu.
İddianame olmadan yürütülen süreci de eleştiren Dervişoğlu, “Gizli sanıkların beyanları üzerinden birtakım işlemler yapılıyor. Bir kısım tutukluların itirafçı olmaya zorlandıklarına dair duyumlar alıyoruz. Bu da çok kabul edilebilir değil,” dedi.
“Adalet zedelenirse toplumda zedelenmeyecek hiçbir müessese kalmaz” diyen Dervişoğlu, hükümete çağrıda bulundu: “Bu zulmü durdursunlar. Yapılması gereken budur.”
Ali Sukas’a yönelik suçlamalara da değinen Dervişoğlu, “Ali Sukas benim kardeşimdir. Hayatının her dönemine kefilim. Ona yöneltilmiş ithamların onun üzerine yapışabilmesi ihtimali dahi yoktur. Onun karakterinden kaynaklı özelliklerini de kamuoyuyla paylaşmakta fayda görüyorum,” ifadelerini kullandı.
Ziyaret sırasında cezaevi önünde karşılaştığı bir habere de atıf yapan Dervişoğlu, “Bir meczup, deli olduğu iddia edilen birisi Sayın Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanmış. Eğer tutuklamak için bir sistem meczupların ve delilerin peşinde koşuyorsa, bugün Silivri’de bunca akıllının tutuklanıp buraya doldurulması da doğal bir sonuçtur,” dedi.
MHP ile DEM Parti’nin bayramlaşma sırasında geçen “demli çay” diyaloguna ilişkin soruya ise Dervişoğlu, “Değerlendirmeye değer bulmuyorum. Yani kusura bakmayın. Kim ne içiyorsa içsin. Ben biliyorum onları neyle demlendiklerini,” yanıtını verdi.
Dervişoğlu'nun açıklamalarının tamamı şu şekilde:
"Geçen bayramda da biliyorsunuz buradaydım. Yine Silivri’de bir kısım tutukluları ziyaret ettim. Bu kapsamda Sayın Ekrem İmamoğlu’nu, Sayın Ümit Özdağ’ı, gençlik yıllarından arkadaşım Sayın Ali Sukas’ı ziyaret ederek kendileriyle uzun sayılabilecek bir zaman diliminde görüş alışverişinde bulunduk.
Biliyorsunuz, Sayın Ümit Özdağ’ın 11 Haziran’da bu kampüs içinde duruşması yapılacak. Dilerim ve umarım ki o gün kendisi için özgürlüğüne kavuşacağı gün olur. Kendisi de, şahsım da bu yönde bir beklenti içerisindeyiz. Tahliye olduktan sonra da Sayın Özdağ’la inşallah yeniden Türkiye’nin meseleleriyle ilgili görüşebilme imkânı bulacağız.
Ekrem İmamoğlu’nun durumu malum. Henüz ortada bir iddianame yok. Dalgalar halinde devam eden bir soruşturma süreci var. Ayrıca geçen sefer de söyledim, şimdi de söylüyorum: Bir takım haksız tutuklamaların muhatabı konumunda insanlar, süreç dolayısıyla tutuklanıyor. Adeta onlara zulmedercesine memleketlerinden ayrı cezaevlerine sevk ediliyorlar. Bunların içinde kadın tutuklular da var. Bu çerçeveden baktığınızda, bir aile için o cezaevi nakillerinin ne anlama geldiğini ve ne tür acılar yarattığını yakinen şahit olmuş birisi olarak söylüyorum. Bunları bir haksızlık, bir zulüm olarak telakki ediyorum.
Zaten tutukluluk, haksız bir uygulamadır. Çünkü biliyorsunuz, tutuklama bir tedbirdir. Sayın Ekrem İmamoğlu’nu örneğin kaçma şüphesiyle tutukluyorlar. Sayın İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı. Sayın Tayyip Erdoğan’ın da rakibi. Böyle bir durumda zaten Ekrem Bey’in kaçma şüphesi söz konusu olsa, bu en çok Tayyip Erdoğan’ın işine yarar. Yani “kaçsa da kurtulsam” diye bir temennisi vardır zaten Sayın Erdoğan’ın.
Dolayısıyla bu kaçma şüphesi üzerine inşa edilmiş tutuklama süreci bizim tarafımızdan bakıldığında makul görülebilecek bir durum değildir. Tutuklama, dediğim gibi, en zor şartta ve en son alınacak bir tedbirdir. Bir insanın özgürlüğünden mahrum bırakılması kabul edilebilir bir durum değil.
Bütün bu ıstırap dolu süreçler yaşanmadan da eğer soruşturma ise, kovuşturma ise, yargılama ise yapılabilir. Bunlara mani bir hal yok. Hukuk sistemimiz buna elverişli. Ama insanların mağdur olmasına dayanak teşkil edecek adımların da atılmaması gerekir. Benim en başından beri itirazım bunadır.
Yoksa bu ülkede herkes, kanunlar önünde eşit biçimde yargılanacak ve buna inanılıyor ise kimsenin yargılanmaktan, soruşturmaktan kaygısı yoktur. Ama bütün bunlar siyasi saiklerle yapılıyor. Eğer bir siyaset oluşmuşsa toplumda —ki hep ifade ediyorum, burada da söylemekte beis görmüyorum— adalet duygusunun zedelenmesine vesile oluyor. Adalet zedelenirse, toplumda zedelenmeyecek hiçbir müessese kalmaz.
Eğer Türkiye’de adalet duygusunun zedelendiğine dair bir hâkim kanaat söz konusuysa, bu önce ülkemize zarar verir. Dışarıdan bakıldığında, hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye’nin yer aldığı sıra, eğer Türk milletinin vicdanını yaralayacak bir noktadaysa, mutlak surette bu ülkeyi yönetenlerin bu kötü gidişatı durdurabilmek adına bizlerden önce adım atması gerekiyor.
O sebeple bu ülkeyi yönetenlere buradan sesleniyorum: Bu zulmü durdursunlar. Yapılması gereken budur.
İnsanlarla ilgili soruşturmalar, kovuşturmalar, yargılamalar dediğim gibi… Kimsenin bir şeyden kaçtığı yok. Ama dışarıdan bakıldığında bir zulüm söz konusuysa, bunun engellenmesi lazım. Cezaevi sevkleri, özellikle kadın tutuklularla ilgili olanlar… Bunlarla alakalı olarak zaman kaybetmeden tedbir alınması gerekiyor.
Bir de biliyorsunuz bu süreç, o özel savcının İstanbul’a atanmasıyla başladı. Hâlâ sözlerimin başında ifade ettim: Ortada bir iddianame yok. Gizli tanıkların beyanları üzerinden birtakım işlemler yapılıyor. Bir kısım tutukluların itirafçı olmaya zorlandıklarına dair duyumlar alıyoruz, emareler gözlemliyoruz. Bu da çok kabul edilebilir değil.
Sürecin hukukî olmadığını ve siyasi gerekçelerle rakiplerin tasfiyesine yönelik atılmış adımlar gibi algılanmasına vesile olan işler… Türkiye böyle anılmamalı. Ben oldukça makul bir dil kullanarak bütün bunları ifade etmeye çalışıyorum. Dolayısıyla eğer ortada bir şey varsa, zaman kaybetmeden bir iddianame tanzim edilmeli, sanıklar kendilerini mahkemede savunabilmeli ve bu haksız tutukluluk dönemi de nihayete erdirilmelidir.
Ali Sukas’la ilgili söyleyeceğim… Ali Sukas benim kardeşimdir. Hayatının her dönemine kefilim. Bakın, bunu son derece açık ve net olarak söylüyorum. Ona yöneltilmiş ithamların onun üzerine yapışabilmesi ihtimali dahi yoktur. Dolayısıyla Ali Sukas gibi birisinin bugün o basın organlarında gördüğümüz suçlamalara muhatap kılınmış olması hâli ne Ali Sukas’ın ne de benim kabul edebileceğim bir durum değildir.
Bu tür tutuklamalar travmalar yaratır. Ailelerde ve kişilerde bunun ağır sonuçları olur. Dolayısıyla Ali Sukas bir belediye iştirakinin genel müdürü… Oradaki faaliyet alanını bile bilmem. Ne olduğunu bilmiyorum. Ama bu iddialar, Ali Sukas’ın ne yaşam felsefesine, ne imanına, ne mücadele geçmişine ne de müktesebatına… Bunların hiçbirine uygun işler değildir.
Onunla da çok uzun sohbet ettim. Zaten hukukumuz da aile hukukudur. Bizim hanemizin, evimizin bir ferdidir. Burada bulunan insanların ailelerinin de birer ferdidir. Dolayısıyla onun hakkında ne söylenirse söylensin, olumsuz olarak onların hiçbirinin vicdanımızda yer tutması mümkün değildir.
Açıkça söylüyorum: Ali Sukas’ın attığı adıma, aldığı nefese, geçmişine, bugününe, yarınına biz arkadaşları olarak kefiliz. Bir dönemi temsil eder, bir görüşü temsil eder, bir duruşu temsil eder. Onun için bir belediye başkanını ve bir siyasi partinin genel başkanını ziyaret ettim. Ali Sukas’ın da hakkını teslim etmek adına, onun karakterinden kaynaklı özelliklerini de kamuoyuyla paylaşmakta ziyadesiyle fayda görüyorum.
Bugün cezaevini ziyarete gelirken okudum, tevafuk oldu: Bir meczup, deli olduğu iddia edilen birisi Sayın Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanmış. İlginç bir durumdur bu. Eğer tutuklamak için bir sistem meczupların ve delilerin peşinde koşuyorsa, bugün Silivri’de bunca akıllının tutuklanıp buraya doldurulması da doğal bir sonuçtur.
Arıza sistemden kaynaklanıyor. Değişmesi gereken de sistemdir. Herkesin huzurla, mutlu yaşayabileceği bir ülke temenni ediyorum. Haksızlıkların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin ortadan kaldırılacağı; insanların özgürce yaşayabilecekleri bir toplum hayalini de milletimle paylaşıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum."