CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında Pençe Kilit Harekâtı bölgesinde 12 askerin metan gazı nedeniyle şehit olmasının bir ihmaller zincirinin sonucu olduğunu belirterek konunun Meclis'te araştırılması gerektiğini söyledi. Kartalkaya yangını davasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sorumluluğunun örtbas edilmeye çalışıldığını öne süren Özel, Bakan Mehmet Nuri Ersoy'un yaşanan acılara rağmen tatil yapmasını kınadı. Özel, ayrıca Çorlu tren faciasının 7. yıl dönümünde ailelerle dayanışma içinde olduklarını ifade etti. CHP'li belediyelere yönelik operasyonları eleştiren Özel, "AK Parti'yi yenme suçu" gerekçesiyle hukukun ihlal edildiğini savundu. Denizli Belediyesi'ndeki yolsuzluk iddialarını gündeme getiren CHP lideri, AK Parti'nin çifte standart uyguladığını öne sürdü. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin masumiyet karinesi ve adil yargılama vurgusunu olumlu karşıladığını belirten Özel, CHP'nin demokratik mücadeleye devam edeceğini ifade etti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu. Özel salona girdiğinde "Hak hukuk adalet" ve "Birleşe birleşe kazanacağız" sloganları atıldı. Pençe Kilit Harekat Bölgesi'nde metan gazına maruz kalan 12 askerin şehit olmasıyla ilgili konuşan Özel, "Kendilerine Allahtan rahmet, milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum. 12 evladımızın böyle bir olayda şehit olması milletimizin hem yüreğini yaktı ama bir yandan da çok üzdü, rahatsız etti. Çok sayıda soru var. Bir ihmal, hatalar zinciri olduğu değerlendiriliyor. Şüphesiz alınması gereken dersler var ama bu derslerin çoktan alınmış olması gerekiyordu. Cevaplanması gereken sorular var ama bu cevapların çoktan bulunmuş olması gerekiyordu" dedi.
Özel, şunları kaydetti:
"Arkadaşlarımız şu anda şehitlerimizin cenazelerindeler. Defin işlemleri tamamlandıktan sonra konuyu Meclis gündemine getireceğiz. Her ne kadar Milli Savunma Bakanlığı tahkikat açıldığını söylese de konunun uzmanları meselenin Meclis eliyle araştırılmaya değer olduğunu, ancak Meclis'in kararlılıkla üzerine giderse cevap aranması gereken soruların açıkça yanıtlanabileceğini ifade ediyorlar. Yeterli keşfin yapılmadığından, evlatlarımıza gaz maskesinin ve oksijen tüplerinin sağlanıp sağlanmadığından mağaraya önce bir robotun ya da insansız aracın girmesi gerektiğinden, bu araçların Türk Silahlı Kuvvetleri'nin envanterinden son teknolojiye dayalı insansız araçlar olduğundan ve bu mağarada patlatma yapılıp yapılmadığını, yapıldıysa içerideki gazı bu patlatmanın tutuşturacağının öngörülmüş olması gerektiğinden ve askerlerin yanındaki varsa sağlık profesyonelleri onların kaç kişi olduğu, hangi eğitimde oldukları yanlarındaki ilk yardım malzemelerinin hangi kapsamda olduğunun enine boyuna araştırılması gerektiğinden bahsediyorlar. Biz araştırma önergemizi vereceğiz. Bütün partilerden bu konuda destek bekliyoruz. Ama üç yıl önceki bir şehidimizin cenazesini alırken bu kadar basit tedbirler araç gereç kullanılmadan ortaya çıkan bu kayıplar da gerçekten yüreğimizi yaktı. Bu konunun üzerine gitmek, bu konunun araştırılmasını ve bir daha tekrar etmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını, sorumluların cezalandırılmasını istemek milletimizin ana muhalefet partisi olarak bizden beklentisidir talebidir."
"Şehidimiz Sözleşmeli Er Özkan Özkanlı'nın mesajlaşma görüntüleri kamuoyuna yansıdı. Kıt kanaat geçindiği maaşıyla memleketi Aksaray'da bazı öğrencilere burs vermek için ısrar ettiği anlaşılıyor. Parti meclisi üyemiz ve il başkanımız kanalıyla hem bursa aracılık eden kuruma ulaştık hem öğrendik ki kendisi annesiz, babasız, bursla büyümüş birisi. Mesleğini edinip, sözleşmeli er olup eline ilk geçen maaşla kendisine burs veren kurumu arıyor. Suriye'de anasız babasız kalmış kendisi gibi yetim büyümek zorunda kalmış bir evlada burs vermek istediğini ifade ediyor. Biz bilgilere ulaştık. CHP grubu olarak şehidimizin burs vermekte olduğu evladımızın bursu kesilmeyecek, o bursu üstleniyoruz."
"Bugün CHP milletvekillerinin bir kısmı Kartalkaya davasını izliyor. Dün ben de oradaydım ve öğleye kadarki ilk kısmını takip ettim. Kartalkaya davası bizim bu kürsülerde en yakından meseleyi takip ettiğimiz bir dava. Hepiniz hatırlayacaksınız grup toplantımızı İstanbul'da yapacakken sabah o feci haberle uyandı Türkiye. 36'sı çocuk ve bebek, 78 canımızı kaybetmiştik. İlk gün oraya gittim. İçişleri Bakanı '10 gün içinde tüm sorumlular, tüm sorumluluklar en şeffaf şekilde ortaya çıkacak' dedi. İçişleri Bakanlığı'nın bu konudaki kapasitesinden dem vurdu. Sonra bir daha bu konuda kendisinden bir şey duyan olmadı. Savcılık bir bilirkişi heyeti görevlendirdi. Heyete üç gün süre verdiler. Heyet üç gün gece gündüz çalıştı. Raporda bilirkişi heyeti Bolu İl Özel İdaresi Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı ve otel yönetimini sorumlu görüyor. Diyorlar ki 'Bu rapor olmaz.' 'Niye?' 'Buradan Kültür Bakanlığı'nı çıkarın. Kültür Bakanlığı olmasın. Buraya onun yerine Bolu Belediyesi de ekleyin.' Heyet diyor ki 'Belediye sınırlarında değil. Bambaşka bir yerde. Buraya Bolu Belediyesi'ni ekleyemeyiz. Hele hele Kültür Bakanlığı denetlemeye tek yetkili kurum kapıdaki tabelası duruyor. Bir ay önce gelmiş denetlemiş. Hatta yangınla ilgili birçok soruya denetleme kağıdında cevap vermiş. Onlar sorumlu.' 'O zaman siz görevden el çekin' diyorlar. Yedisinin de istifa dilekçelerini buradan okudum. Üçüncü gün akşam, görevi yapmış bitirmişler. 'Gördüğüm zulüm üzerine istifa ediyorum. Sağlık sorunlarım yüzünden istifa ediyorum.' Sonra o raporu kamuoyuyla paylaştık. Dediler ki 'Rapor korsandır.' Evet bir korsanlık faaliyeti oldu. Korsanlık faaliyeti yetkisiz birinin meşru olan bir malı gayrimeşru yollarla elde etmesidir. Bir korsanlık faaliyeti varsa üç gün gece gündüz görevlendirme kağıdı elimizde olan ve kendilerinin vicdanı çarpıtmaya olmadık bir şeye imza atmamaya yönelik olan bilirkişilerin yazdığı rapor meşrudur. Ona korsan diyen Adalet Bakanlığı ve AK Parti'nin yaptığı iş adalete korsanlık faaliyetidir. Adaleti çalmışlardır."
"Kamuoyunun baskısı, her hafta burada üzerinde durmamızla da nihayet ikinci raporda da Turizm Bakanlığı yer aldı. Ancak Bolu Belediyesi'nin de İtfaiye Müdürlüğü yer aldı. Dün de yargılama başladı. Hiçbir kurum, hiçbir kişi yargılanmaktan muaf olamaz. Ama adil bir yargılamanın, hızlı bir yargılamanın ve tüm delillerin hakkaniyetle sorgulandığı bir yargılamanın takipçisi olacağız. O gün oradayız, dün oradaydık, bugün oradayız. Dava boyunca hem ilgili komisyondaki arkadaşlarımız, hem Bolu Milletvekilimiz orada olacak. Ben de programım elverdiğince davanın kritik kavşaklarında gidip orada olmaya ve oradaki ailelerin adalet arayışını takip etmeye devam edeceğim. Ama dün orada kucaklaştığımız duygusal anlar yaşadığımız ailelerin en büyük şikayeti şu; burada yargılanması gerekenlerin bir kısmı yargılanıyor. Ama ilk raporda, ikinci raporda yargılansın denilen, savcının yargılanmalıdır dedikleri yok. Kim yok? Turizm ve Kültür Bakanlığı. Oradan oraya teftişe gidenler, onları görevlendirenler yok. Diğer taraftan denetim yapması gerekenler, iş güvenliği açısından, orada yoklar. Çünkü ilgili bakanlar Çalışma Bakanı ve Turizm Bakanı, personellerinin yargılanmasına izin verecek imzayı atmadılar. Esas sorumlu olan Turizm Bakanlığı personele dokunma diyor. Çünkü biliyor ki bu iş çorap söküğü gibidir, ucunu verirsen çeke çeke tamamını sökerler ucu sana gelir."
"O Turizm Bakanı bu insanların yüreği yanıyorken 36 bebek ve çocuk kömür parçaları halinde ailelerine teslim edilmişken birinci elden sorumlu kendisi ve bakanlıyken 50 metrelik yatıyla Ege adalarını geze geze gitti. Dün 50 metrelik yatını beş yıldızlı otelinin önüne demirledi. Orada sefa sürüyor, tatil yapıyor. Acılı analar, babalar, eşler, dedeler, sekiz evladını elleriyle toprağa vermiş, evladı, gelini, torunları, beş evladını elleriyle toprağa vermiş dedeler, nineler orada gözyaşı döküyorlar. Ağlamaktan konuşamıyorlar. Bu ülkeyi bu hale getirene, o Turizm Bakanı'nı oraya atayana, istifa etmediği halde orada tutana, o Turizm Bakanı'na hala çanak tutanlara yazıklar olsun. Allahlarından bulsunlar. Milletimize Turizm Bakanı atayan, o Turizm Bakanı'nı azletmeyen, bu pişkinliğe karşı halen daha sessiz kalan, sonra da işine geldi mi 'Sorumlusu benim ben' diyene söylüyorum; sorumlusu sensin Erdoğan."
"Bugün Çorlu tren kazasının yedinci yıl dönümü. Biraz önce Oğuz Arda Sel'in annesi Mısra Hanım'ı Mısra Öz'ü aradım. Davanın sembol ismidir bütün aileleri bir araya getiren. Zaten ailelerle toplanmak üzere yoldaymış. Kendisiyle konuştum. Partimizin bir kez daha dayanışma duygularını ilettim. Ve kendisine bir diyeceğiniz var mı diye sordum. Söylediği şu, süreçte gösterilen dayanışmaya, gösterilen ilgiye elbette müteşekkirler. Ama diyor ki 'Esas sorumlular yargılanmadı. Hatta içeride attığı bir imza yüzünden bir başka sebepten işlediği suçun sorumluluğunun çok üstünde ceza alanlar var. Ama esas sorumlular yani aynı Turizm Bakanı'nın yaptığı gibi Ulaştırma Bakanlığı izin vermedi diye yargılanmayanlar var. Evladımın ve evlatlarımızın, ailelerimizin katilleri Ulaştırma Bakanı'nın AK Parti'nin sorgulatmadığı adalete teslim etmedikleridir. Onlar yargılanana kadar gözümüze uyku girmeyecektir' diyor."
"Karşımızda yoksulu görmeyen, garibanı sevmeyen, zenginler için çalışan ve zengin seven bir iktidar var" diyen Özel, "Şimdi o zenginlerden bir tanesi parasına para katmak için 2,5 milyar daha kazanmak için ona önden söz verilmiş, sonra Meclis’e gelmiş, çevreciler direnmiş, geri gitmiş ‘Zeytin Yasası’ var. Büyük bir mücadele verdi grubumuz. Tabii yasanın pek çok mahsurlu yönü var. Hepsini ifade etmeye, Anayasa Mahkemesi denetimine sokmaya -eğer kanunlaşırsa- hazırlıklarımızı yapıyoruz ama o zenginlerin kesecekleri zeytinlikleri koordinatlarla belirlediler ve yasayı Meclis kapatmadan çıkarıp gitmek istiyorlar" dedi.
Özel, şunları kaydetti:
"Sonra da yolunu bulmuşlar, diyor ki ‘CHP bu yasaya karşıysa Anayasa Mahkemesi’ne gitsin.’ Gideceğiz elbet. Biz AYM’de beklerken koordinatları belirtilen yerdeki on binlerce zeytin ağacı kesilecek, orada maden araması başlayacak. AYM, 9 ay sonra bunu Anayasa’ya aykırı bulacak, hükümete de 9 ay süre verecek bunu düzeltmesi için ama iş işten geçmiş olacak. Önümüzdeki haftaya ertelenen bu ‘Zeytin Yasası’na hep birlikte direnmek üzere Ege’den, tüm Türkiye’den gelen herkesi yine Meclis’e bekliyoruz. Tarihin önünde tarihi sorumluluğumuzu doğaya, çevreye karşı; zeytin gibi bir ağaca karşı, Ege’nin en önemli bitkisine, bütün kutsal kitaplarda yer alan zeytine sahip çıkmak için bu büyük mücadeleyi Meclis kapanmadan, gerekirse Meclis’i kapatmamak pahasına vermek için herkesi mücadeleye çağırıyorum."
"Bunlar zengini seviyor; işçiyi, emekliyi malum sevmiyorlar. Emekli maaşına 2 bin 400 lira zam yaptılar. En düşük emekli maaşı 16 bin 881 lira. Yani bundan sonra yıl sonuna kadar emekliler 16 bin lira alarak geçinmeye çalışacaklar. Verilen zam günlük 80 lira. Cumhuriyet tarihi boyunca, hatta bu topraklarda Osmanlı yüzyıllardır maaş ödüyor. Anadolu medeniyetler tarihi boyunca verilmiş en düşük zam. Hani diyordu ya, ‘Ben emeklimi hiçbir zaman enflasyona ezdirmedim.’ Verdiği zam, bir tas çorba almıyor. Bu topraklarda emekli zammının bir tas çorba almadığı bir sürece getirdi AK Parti. Kendisi gelmeden önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Bunu bütün emeklilere söyleyin, ezberleyin, ezberletin. Tekrarın gücü önemlidir. Ben hala daha Türkiye’nin dört bir yanında anlatıyorum, bu hesabı yapıyorum. Görüp de hala şaşıran, ‘O kadar mı erimişiz...’ Kuyumcu şaşırıyor. AK Parti geldiğinde en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı 2,5 çeyrek altın alıyor. AK Parti geldiğinde asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu. Bugün 3 çeyrek altın alıyor."
"Biz, işçiyle, işverenle, esnafla, bunların temsilcileriyle görüştük. Değerli hocalarımız, genel başkan yardımcılarımız çalışmalarını yaptılar ve 3 tane kanun teklif hazırladık. Bunlardan bir tanesi asgari ücretin 30 bin 205 lira olmasını öneren Asgari Ücret Kanun Teklifimiz. Altında benim de, grubumuzun tüm milletvekillerinin de imzası var. Yılbaşında zaten hesabı yapmıştık; 30, biz bunun altında yokuz demiştik. 6 aylık enflasyon ve devletin resmi rakamlarıyla geçen yıl verilmeyen ve bu yıl ilk 6 ay için verilmeyen refah payları, yine 30 bin 205 liraya denk geliyor. Diğer yandan en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine getirilmesiyle ilgili kanun teklifimizi grup başkanvekillerimizle birlikte tüm milletvekillerimizle imzaladık, verdik. Diğer taraftan, kamuda çalışanlar açısından, kamu emeklileri açısından, memur emeklileri açısından bir seyyanen zam beklentisi var. Geçen sene Tayyip Erdoğan, 8 bin lira seyyanen zam sözü verdi. Onu yapmadıkları gibi bu yıl hiç yapmasa 16 bin lira seyyanen zam bütün memur emeklilerinin beklentisi. Onunla ilgili de kanun teklifimizi hazırladık, bir kenarıda duruyor. Bir yandan da kamu işçileri çerçeve sözleşme bekliyorlar. Bunun için HAK-İş’in, Türk-İş’in başlattıkları bir eylemlilik, mücadele takvimi var. Onu yakından takip ediyoruz, destekliyoruz."
"Buradan Meclis’te görev yapan tüm siyasi partilerden milletvekillerine ama Meclis Temmuz sonuna kadar çalışma kararı aldığı halde AK Parti, kendi grubuna ‘17’sine kadar çalışacağız...’ Zeytinlikleri maden aramaya açacaklar, zenginlerin beklediği birkaç kanunu çıkaracaklar. Bu kanunları çıkarmadan, emekliye zam yapmadan, asgari ücretliye zam yapmadan -ki asgari ücret zammında küçük esnafı koruyacak mükemmel bir formülümüz var, geçen hafta detaylı anlattım- küçük esnafa asgari ücrete zam yükünü 6 bin 500 lirasını direkt sırtından alan. Yine tekstil ve hazır giyim iş kolunda çalışan sayısına bakmaksızın 6 bin 500’er lira destek yapan ve çayın taşıyla çayın kuşunu vuran, sosyal güvenlik prim gelirlerinin artışını esnafa ve hazır giyim sektöründe zor durumdaki tekstilciye başta, sonra da tüm asgari ücretli çalıştıranlara yansıtan doğru bir teklifimiz var. Devlete bir kuruş maliyeti olmayan bir teklifimiz var ama bu teklifimizi görmezden gelip tatile gitmek isteyenler, ‘17’sinde denizdeyiz abi’ diye birbirine müjde veren AK Partililer var. Milletin yarası kanıyor, Meclis yaraya merhem olmak içindir. Böyle ifadelerle yaraya tuz basmak için değildir. Milletin yarasına tuz basıp kendi bedenini tuzlu suya koşturmaya çalışanlara asla izin vermiyoruz. Onlara önümüzdeki Meclis takvimini grubumuz dar edecek, milletin sesini duymayanı tatile göndermiyoruz."
Özel, gözaltına alınan ve tutuklanan belediye başkanlarına ilişkin konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Neden burada olduğumuzu bir anlayalım. 19 Mart'ta bu milletin geleceğine bir darbe yaptılar. Hiç şüphe yok ki darbeler iktidara yapılır bunlar da iktidara yaptı. Yerelde iktidar olanlar ve gelecek seçimden sonra iktidar olacaklara. Geleceğin cumhurbaşkanına, adayımıza darbe yaptılar. Gelecekte bu ülkeyi yönetecek Cumhuriyet Halk Partisi'ne darbe yaptılar. Sandığın gücüne, demokratik siyasete karşı savaş açtılar. Milletin desteğini alamadıkları devleti milletin karşısına diktiler. Milletin rızası olmadan baskıyla ayakta durabileceklerini ve bu baskıyla iktidarlarını koruyabileceklerini iddia ediyorlar. Biz de buna karşı meydan meydan direnerek, bu darbeye karşı önce Saraçhane'de başlayan sonra her haftasonu bir Anadolu iline yayılan büyük destek gören bir mücadeleyi sürdürüyoruz."
"Daha bunun utancı sürerken 5 Temmuz günü yeni bir utancı yaşattılar. Bu sefer üç belediye başkanımızı şafak operasyonları ile gözaltına aldılar. Zeydan Karalar'ın evine gittiler, Zeydan Başkan yok. Gebze'ye ablasına gitti. Adresi Zeydan Başkanın eşinden aldılar, telefonu Zeydan Başkana açtılar. Gebze'den gözaltına aldılar. Kaçacak olsa adresi söylemez ama yine de bir telefonla ifadeye gitmesi gerekenleri bu milletin anla şanla seçtiklerini, güvenip bu şehrin emini sensin dediklerini itibarsızlaştırarak, koluna polis sokarak, kötü muameleyle gözaltına aldılar. Zeydan Karalar'a Adanalılar 'Adana gibi başkan' diyor. Adana'da her partiden insan Zeydan Karalar'a her seçimde daha yüksek oy veriyor. Anket yaptırıyorsun, rekorlar kırıyor."
"Abdurrahman Tutdere, bu grupla birlikte bizimle birlikte milletvekili seçildi. Her bir dakika söz aldığında Adıyaman'ın sorunlarını anlatır. Deprem yaşandı, 45-50 gün deprem bölgesindeydim. 3-4 günde bir Adıyaman'a gittiğimde Abdurrahman Tutdere'yi enkaz başında olmak dışında bir yerde hiç görmedim. Bir gün arkadaşları aradı, ben de Adıyaman'a 120 km uzaklıkta bir beldedeyim. Abdurrahman'ın ağabeyi, ablası, eniştesi ve beş yaşında yeğeni enkazdan çıkıyor. Gittiğimde üçüncü cenazeye erişiliyordu. Bir battaniyede sarıp verdiler. Eliyle arabaya koydu. Köylerine gittik, buz gibi bir havada elleriyle gömdü. Bu gruptan dağ gibi üç arkadaşı kar altında ağlamaktan buz tutmuştu. Koluna girip eve götüreceğiz dedik, 'olur mu abi' dedi. Yan taraftaki enkazın başına geçti, milletle beklemeye başladı. O gece taziye almak yerine o Abdurrahman başka enkazların başındaydı. Sonra seçim geldi Adıyaman'a aday gösterdik. Adıyaman'ı kazanacağımız da tek bir milletvekilini adaylaştırmak da aklımın ucundan geçmez. Gidenler geldiler, bazı yerde anket diyorlar baktım il raporuna Adıyaman'da ankete gerek yok' deyince seçim kazanma ihtimali yok sandım. 'Adıyaman kararını vermiş, Abdurrahman Tutdere'yi şimdiden seçmiş' yazmış parti müfettişi. 'Başka bir ihtimal yoktur, ikna edilip aday yapılmalıdır'. Çağırdım konuştum. 'Yok güzel adaylarımız olur' dedi. Abdurrahman halk karar verdi' diyorlar dedim."
"Adıyaman’da Türkçe bilmeyen analar Abdurrahman'ı görünce elini gözlerine sürüyorlardı. O analar istiyor diye bütün Adıyaman istiyor diye aday yaptık, rekor kırdı. Bütün Türkiye o gece şaştı. Şimdi o Abdurrahman'ı alıp içeri koymuşlar o Aziz İhsan Aktaş denilen herkesi suçlayan palavracı tutmuş diyor ki eskiden Adıyaman Belediyesi AKP'deyken çalışıyordu. Abdurrahman anlaşma yapmamış. AK Parti'den gelen parayı alacağım, gittim Abdurrahman'a, ispatlayamıyor, beni filancaya yolladı. O da 24 bin lira rüşvet istediler, bir asgari ücret. Abdurrahman Tutdere burada bu sıralarda oturuyor olsa bir aylık maaşı istenen paranın 7 katı. Burayı bıraktı gitti. Güya o parayla bir lokantanın hesabı kapatılmış. Depremzedelerin, konteynerde kalanların yemek kalmayınca gösterilen lokantalardan biri muhakkak. Tut ki depremzedenin boğazından geçen parayı ödettirmişler bundan almışlar, tutuklamak istiyorlar."
'AK PARTİ'NİN CHP'Yİ GEÇTİĞİ TEK YÜZDE BU'
"Abdurrahman bir ihale vermemiş, kendinden önceki AK Partili vermiş ama bakın bu Aziz İhsan Aktaş Yargıtay'dan Meclis'e, Devlet Hava Meydanları'ndan THY'ye, Pamukkale Üniversitesine farklı illerde 20'ye yakın kamu hastanesine halihazırda Trabzon, Kocaeli, Kahramanmaraş, Ordu'nun AK Partili Büyükşehir Belediyelerine, İstanbul'da ilçeler, Şanlıurfa, Elazığ, Hatay... Daha önceki dönemde Balıkesir, Şanlıurfa, Afyon, Kilis, Yozgat, Uşak onlardayken Adana Seyhan onlardayken Aziz İhsan Aktaş onlarla çalışmış. Seyhan Belediyesi onlardayken çalışmış, Zeydan Karalar'a geçmiş bir ödeme almış o ödemeyi alırken 11 yıl önce filancaya yolladı diye. Sonra yıllarca yok, Adana'yı kazanıyor, yok. Zeydan Karalar gözaltında. Aziz İhsan Aktaş'ın aldığı toplam ihale 388 ihale, bunun 300'ü kamu ve AKP'li belediyelerden. CHP'li belediyeden 88 tane yani yüzde 23'ü. Bu ihalelerdeki tüm belediye başkanlarım ya tutuklu ya gözaltında. Aziz İhsan Aktaş'tan A8 makam aracı alanlar var. Bunların bir tanesi içeride değil. AKP'nin, MHP'nin vicdan sahibi seçmenlerine sesleniyorum; hak mı reva mı bu? Bir suç varsa suçtan delili, delilden şüpheliyi bulur cezalandırırsın. Ama CHP'li belediyelerde bir şey bulmak üzere yapılan soruşturmanın sonucu bu. Tayyip Bey'e de bu rakamları göstereyim. AK Parti'nin CHP'yi geçtiği tek yüzde bu."
"Bir haftalık Türkiye" fotoğrafı gösteren Özel konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu bir haftada halkın rekor oylarla seçtiği belediye başkanları gözaltına alındı. Rejimin bir bağımsız yargı olduğuna ikna etme derdi kalmadı. AK Parti'yi yenme suçu diye bir suç var. Tweet atan gazeteci Timur Soykan'ı gözaltına aldılar. Ona ve bütün gazetecilere bundan sonra öyle tweet atarken iki kere düşüneceksin' dediler. Ayşe Barım duruyor, Türkiye'nin bütün ödüllü sanatçıları dün menajerlerinin yanındaydılar. Ayşe Barım 'buraya neden geldim anlamıyorum' diyordu bundan 3-4 ay önce. Türkiye'nin ödüllü bütün oyuncularını ağlayarak geri döndürdüler. Yoksullukta Avrupa'da birinci sıradayız, gıda enflasyonunda dünyada birinci sıradayız. Hukukun üstünlüğünde dünyada 117'nci sıradayız. İşte size bir haftalık Türkiye fotoğrafı. Eserinle övünebilirsin AKP, bu senin eserin."
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 19 Mart'tan bu yana 111 gün içerisinde CHP'li belediyelere yönelik operasyonlarda herhangi bir delil ve para bulunmadığını kaydederek "Antalya, Adıyaman, Mardin, Van, Hakkâri, Batman, Tunceli ve Siirt belediye başkanları ya tutuklu ya da yerine kayyum atanmış. Buraların nüfusunun toplamı, 25 milyon seçmen var. 25 milyon seçmenin oyuyla seçtiği belediye başkanlarını Cumhuriyet Halk Partili ve DEM Partili seçmenini hizmetten kopardılar" dedi.
Özel, şunları kaydetti:
"Oysa burada tek bir delil olmadan, delil şüphesi olan bunlardan bağımsız bir şey oldu, muhakkiki yolladık, raporu gelince en tavizsiz gereğini yaparız. Bir tek delil olmadan, ne bizimkilerde ne DEM Parti'ninkilerde. AK Parti'yi yenme suçu işledik diye bu belediyeleri bizim elimizden değil, bu belediye başkanlarını millete hizmetten, onları seçenleri de seçtiği tarafından yönetilmekten men ettiler."
"Diğer tarafta AK Parti Denizli Belediyesi'ni geçen yıl biz kazandık. 2019–2024 arası İstanbul Büyükşehir, kendinden önceki döneme ait tam 37 yolsuzluk dosyasını burada anlattım. İBB'deki AK Partili Büyükşehir Belediye Meclis üyesi, 'yeşil alan para etmez diyerek' yok pahasına satın alıyor. O yeşil alana bilmem kaç kat ruhsat veriyorlar, kırk katına belediyeye geri satıyor. Böyle işler var. Süleyman Soylu gitti, onlara el koydu. Hâlen İçişleri Bakanlığı'nda duruyor. Ne Süleyman Soylu ne bu İçişleri Bakanı o konuda gereğini yapmadı. Ankara Büyükşehir, 97 yolsuzluk dosyasını çıkardı, aldılar, işlem yapmıyorlar. Melih Gökçek'e ait neler neler var, hepinizin bildiği."
"Şimdi bugüne kadar bilinmeyen CHP'de bir kör kuruş bulamayanların aradığı, bakın şimdi nereden çıkacak? Denizli Büyükşehir'de BELTAŞ diye bir firma var. AK Parti döneminde Bağbaşı Yaylası'nda teleferik işletiyor. Bütün hepsinin tutanağı var. Genel müdürün talimatıyla yaptık. Genel müdür, çalışanlara, 'Nakit ödeyenlerin nakit ödemelerinin üçte birine fiş kesin, üçte ikisine fiş kesmeyin, kasaya değil kenara ayırın. O parayı bana teslim edeceksiniz' diye talimat veriyor.
Denizli Büyükşehir'de her gün üçte biri fişli, üçte ikisi fişsiz teleferikten, bir dolu çuvalla genel müdüre para gidiyor. Tahsilatı yapan, parayı taşıyan, teslim eden belli, alan belli. 31 Mart'ta CHP kazanınca 1 Nisan'da bilgisayarın hard diskini ve görüntü kayıtlarını siliyorlar ama personel bunu itiraf ediyor. Diyor ki: 'Böyle böyle yaptılar, başımız derde girer'. Geri hard diski de söktüler. Her gün, üç günde bir çuvalla para alıyorlardı buradan. Bizimkiler hard diski kurtarmaya geliyor ve hard diskten tam 25 milyon liralık paranın çuvalla BELTAŞ'ın genel müdürüne teslim edildiği döküm olarak var. Bu Beltaş, ayrıca 30 tesiste restoran, kafe, büfe, kayak merkezi işletiyor. Orada çalışanlara yapılan sorguda da, bazılarında benzer uygulamanın, paranın, nakitin, devir hızının yüksek olduğu yerlerde yapıldığı ortaya çıkıyor ve o kayıtlarla birlikte 95 milyon TL çuvallarla AK Parti'nin genel müdürüne, BELTAŞ Genel Müdürüne teslim edilmiş."
"Dosya hazırlanıyor, Denizli başsavcılığına veriliyor. Bir yıldır tık yok arkadaşlar. Bir kuruş para bulsalar, Ekrem Başkan’ın babasının yazlığının bahçesini kazıyor ya para bulacağım diye. Bir kuruş para yok, bir tek ispat yok. Türkiye'de 25 milyon seçmenin oyu ya tutukluda ya kayyumda. 95 milyon çuvalla parayı götürmüşler, yapan AK Parti diye. Buradan Adalet Bakanı'na sesleniyorum. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Denizli'de BELTAŞ dosyası orada dururken hâlen daha o koltuklarınızda pişkin pişkin oturmaya devam mı edeceksiniz?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, asker arkadaşım Yılmaz Tunç. Sana bu konuda hani biz savcılara bir şey söylediğimizde diyorsun ya, 'Türkiye hukuk devletidir'. Bu konuda bir açıklama bekliyorum. Denizli'de bir yıldır bekleyen 95 milyon TL, otuz şirketten 25 milyon TL, sadece teleferikten 120 milyon TL’lik dosya konusunda bilgi bekliyorum. Eğer bilgi yoksa, çuvallar sarayda demektir. Eğer bilgi veremiyorsan, çuvallar sarayda demektir."
"Genel başkan olmadan önce çokça bindiğim bir taksici vardı, bir taksi durağı vardı. Oradan çağırıyoruz, bir abi geliyor. Ankara’nın taksicileri meşhur. Şikâyet de ediyordu AK Parti’den. Daha doğrusu, 'Başkan yine mazottan geldi, ÖTV çok, yok şu şöyle fazla, bu böyle fazla, geçinemiyoruz'. 'Kime oy veriyorsun?' diye soruyordum. Diyordu ki: 'Vallahi biz AK Parti’ye veriyoruz'. Dedim ki, 'Niye?'. Bir gün dedi ki: 'Alışkanlık'. Dedim ki, 'Bu nasıl alışkanlık?'. Çıkardı sigara, 'Bunun gibi kötü, zararlı bir alışkanlık'. Her bindiğimde geliştiriyor. 'Abi bu AK Parti sigara gibi ya. Başkan, önce keyif alıyorsun sonra alışıyorsun, sonra zararı oluyor ama bile bile zarar görüyorsun'.
Geçen gün bir arkadaşla onun taksiye binince, 'Özgür Başkan’ı göremiyorum artık, korumalar var, arabalar var, geliyor geçiyor, uğramıyor' diye bir sitem de yollamış. Bir de selam yollamış. Demiş ki: 'Özgür Başkan’a söyle, sigarayı da bıraktım, AK Parti’yi de bıraktım. Kötü bir alışkanlığım kalmadı' Ben sağlıkçı olarak devamlı uğraşıyordum onunla, bu iki kötü alışkanlıktan kurtul diye. 'Sayesinde iki kötü alışkanlıktan, sigaradan da kurtuldum, AK Parti’den de kurtuldum, artık çok daha rahat nefes alıyorum' demiş. Çok daha rahat nefes alıyorum."
"Rahat nefes almak için, 23 yıl önce Erdemliler Hareketi diye kurulan, vaktiyle mağduriyetlerinden dem vuran, yoksulun, garibanın sesini duyduğunu söyleyen, sorununu çözeceğini söyleyen, yolsuzluğu bitireceğini, yoksulluğu bitireceğini söyleyen, yasakları bitireceğini söyleyen AK Parti, Türkiye’yi yasağa, herkesi yoksulluğa ve burasına kadar yolsuzluğa bulaştırdı.
AK Parti, kurulduğu gün kendisine AKP, Adalet ve Kalkınma Partisi demişti; bugün geldikleri yerle, bakışlarıyla, sıcak salonlardan, yazın klimalı salonlardan çıkmayıp halkın içine karışmayışıyla, gazeteciye, aydına, muhalife kurdukları dille, üstten bakışla artık Adalet ve Kalkınma Partisi değil, Aşırı Kibrin Partisi’dir bunlar. Aşırı Kibrin Partisi’nden, en zararlı alışkanlıktan bütün milletimizi kurtulmaya davet ediyorum.
Tabii seçmenler bir yana, onlar sürünedursun, bu AK Parti'nin yöneticileri, üst düzey bürokratları ve şımarttıkları gayet keyfe düşkün, gayet lüks içinde. Daha 35 yaşındayken İstanbul’da şımarttıkları bir 'seyyar giyotin', kendinden kıdemli hâkimler mütevazı makam araçlarına biniyorken, ona İBB’den en lüks makam aracı. Bir tanesi Numan Kurtulmuş’a. O zaman kendisi AK Parti Genel Başkan Vekili ki tövbeler olsun, Numan Bey açıklasın, 'Binmedim o araca' diye. Binmiş.
Yapmamak lazım. İstanbul Büyükşehir niye AK Parti’ye araç veriyor? Ama dünya kadar aracı AK Parti’ye vermiş. Numan Bey de İBB’den geldiğini bilerek ya da bilmeyerek o en lüks araca binmiş. Bir tane de seyyar giyotine vermişler. Belediyeler adliyelere araç veriyor. Servis veriyoruz, minibüs veriyoruz, makam aracı veriliyor. 'Devletin işi, imkân yok' diyorlar, 'adalet aksıyor' diyorlar, veriliyor. Ama AK Parti Genel Başkan Vekiline tahsis edilecek kadar lüksü, seyyar giyotine vermişler. Bu arkadaş şımarmış. Gün olmuş, 87 yıllık maaşıyla satın alamayacağı lüks villaları gezmiş, alıcı gözüyle incelemiş, pazarlık etmiş, fiyat sormuş, öyle yapmış, böyle yapmış. Ve hiçbir savcının bugüne kadar oturmadığı, birçoğu normal lojmanlarda oturuyor. Hepsi. Bu göreve gitmeden tadilatı başlamış. Öyle diyorlar. Öyle tabii. Gidince başlasa oturamaz hemen."
"Öyle bir tadilat yapmışlar ki bunu Bakan Yardımcılığı görevinden, yani siyasi bir görevden, anayasaya aykırı şekilde İstanbul’a başsavcı atayacaklar. Normalde bu atamanın kabul edilmemesi lazım. Gidince yap dedikleri işleri kimse yapamaz. O zaman demek ki belli şartları var. O şartlar yerine gelmiş. Boğaziçi öngörünümde, vatandaşın böyle çivi çakamayacağı yere inanılmaz tadilatlarla boğaz manzaralı bir villa hazırlanmış beyefendiye.
Normal devletin ödeneğinin çok üstünde yani bir lojman tadilatı nedir? O lojman tadilatının çok üzerinde olmayacak paralar harcamış. En masumu, hadi tehlikeli işler yapıyor. Güvenlikli siteler var savcıların oturduğu. Git orada otur, bütün savcıları devlet nasıl koruyor, seni de korusun. Kalın kurşun geçirmez camlar. Projede olmayan yüzme havuzları. Müştemilatlar. İmara aykırı dünya kadar... Onu yapalım, bunu yapalım.
Vallahi orada çalışan üç işçinin, kendilerine aileden birinin nasıl zulmettiği, neler istediği, neler neler yaptığı, ne kadar lüks olduğunu bizzat dinledim. Günü gelince bu millete de dinleteceğim. Ama kanıt bulamam sanıyorlardı. Vallahi kanıtını bulursam göstereceğim dedim. Şurada kapattığım yer, hani terörle mücadele eden kamu görevlisinin adresini açık etme gibi bir suç işleyecek hâlim yok. Adresi kapattım. Ama herkes biliyor ki adına 'savcılık binası restorasyonu' demişlermiş. Restorasyona kendisi gelmeden önce başlamışlar, bitirmişler, teslim etmişler. Bedeli... Sonradan çok farklı ödemeler de var ama tadilat bedeli, 40 milyon 504 bin TL. Bu para bugünkü kurla 56 milyon TL."
"Ben emekli öğretmen çocuğuyum. 30 yıllık emekli öğretmen, 30 yıl çalışınca 1 milyon 8 bin TL, 30 yıllık emeğine karşılık emekli ikramiyesi alıyor. Birisi oturacak diye... Satın alma değil, sırf tadilatına... 56 tane emekli öğretmenin, 30’ar yıl sabah kalk, yüzünü yıka, tıraş ol, kahvaltını yap, kravatı tak, okula git. 8 saat ders anlat, tebeşir tozu yut, dön eve gel... File yarım dolu, çocukların durumu ortada... 30 sene böyle... 56 öğretmenin emeğini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın keyfine ödeyenlere burnunuzdan fitil fitil çıksın inşallah. Burnunuzdan. Lüksü sevenlere soruyorum. Aileden birinin kredi kartını Vanlı bir iş adamı azat ediyor mu? Vanlı bir iş adamı bir bankanın gişesinden hesabınıza, kredi kartınıza nakit yatırıyor mu? O hesapları hep o Vanlı iş adamı kapadı mı? Kapadı. Biliyor muyum? Biliyorum. İspatlar mıyım? Onu da çok yakında görürsünüz.
Ne demiştik arkadaşlar? Zulmetme. Sırça evde oturuyorsan, dönüp de suçsuz komşuna taş atma. Ne demiştim arkadaşlar? Oğlum, sert kayaya çarptın demiştim. Sert kayaya çarptın. Bundan sonraki her hukuksuz adımda Üsküdar'daki lüks yapıdan alınan evi, Tuzla tarafındaki o yazlık evi tane tane konuşmayan, gündeme getirmeyen, hesabını sormayan namerttir."
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarına ilişkin olarak şunları kaydetti:
"Bugün Sayın Bahçeli’ye hastalandığı gün geçmiş olsun dileklerimizi iletmiş, o grubuna dönene kadar kendisine yanıt vermeyeceğimizi söylemiştik. Öyle de yaptık. Sonra Meclis’e döndü, memnuniyetimizi ifade ettik. Geçen hafta grup yaptı, birazcık bizi güzel güzel andı. ‘Nasılsa cevap vermiyoruz, vermeyelim’ dedik. İyi ki de geçen hafta o kötü sözlere cevap vermemişiz. Bugün Sayın Bahçeli önemli bir grup konuşması yaptı. Darbenin üzerinden 111 gün geçmişken, biraz önce söylediğim gibi hiçbir şey ispat edilememişken, masumiyet karinesi yok sayılıyorken, halen daha iddianame yazılmamışken, yaşadıklarımız ekonomiyi kötü etkiliyorken... Hep biz bunları konuştuk. Hatta bu kürsüde dedim ki, ‘İç barışı bozan budur, iç cepheyi güçsüzleştiren budur. Hem iç cephe güçlü olsun diyeceksiniz, hem tutuklama yapacaksınız, keyfi operasyonlar yapacaksınız. İddianameleri düzenlemeyeceksiniz.’ Sayın Bahçeli konuşmasında masumiyet karinesine dikkat çekti. İddianamenin bir an önce yazılmasını talep etti. Ve her zaman söylediğim, davaların TRT’den canlı yayınlanma talebimi doğru bulduğunu ve desteklediğini söyledi."
"Ben de buradan şunu söylüyorum: ‘Üç T’ demiştim. Görülüyor ki o ‘Üç T’ye geliyoruz. Birincisi; terörsüz ve demokratik Türkiye. İkincisi; tutuksuz yargılanma. Üçüncüsü; TRT’den canlı yayın. Bugün geldiğimiz noktada, Sayın Bahçeli’nin bu yaptığı açıklamayı onun dışında birçok şeyi eleştirmiş, birçok şey söylemiş. Türkiye’nin hem terörsüz Türkiye’ye ulaşma umuduyla, hem iç cepheyi güçlendirme, bir ve beraber olma, etrafımızdaki şartları değerlendirdiğimizde Türkiye’nin kendisini güçlü kılma noktasında atılmış önemli bir adım olarak görüyorum. Kendisi bunun dışındaki süreçlerde şöyle bir şey söylemiş: ‘Özgür Bey yollarda yürüyeceğim diyorsun, yürüyebilirsin.’ Birkaç şiire de atıf yapmış. Sonra da demiş ki en sonunda, 'Ama ne o, darbe mi yapacaksın?’ Buradan bu soruyu ciddiyetle cevaplamak isterim. Sayın Bahçeli darbe falan yapmıyorum. Birisi darbe yapmaya kalktığında 15 Temmuz akşamı, Özgür Özel ne yaptı, nasıl o darbeye karşı çıktı ve nasıl pozisyon aldı, en yakından siz biliyorsunuz. Yaptığım şey 19 Mart darbesine karşı direnme hakkımı kullanıyorum. Toplumun direnme hakkını kullanmasını, bunu da hep birlikte meydanlarda barışçıl bir şekilde göstermesini söylüyorum. Siz tutuksuz yargılama derseniz, siz iddianameler yazılsın derseniz. Siz bu iftiralara verilecek namuslu insanların cevapları TRT ekranlarından, Anadolu’da Trakya’da duyulsun derseniz CHP'nin zaten asla darbe niyeti olmaz, bu darbeye direnmek için gösterdiği enerjiyi, yoksulluğu ortadan kaldırmak için, işsizliği ortadan kaldırmak için, Türkiye’de barışı tesis etmek için, kardeşliği tesis etmek için yurtdışına gittiğimizde bu darbenin Türkiye’ye verdiği zararı değil, Türkiye’nin meselelerini anlatmak için nefesimizi tükettiğimizi daha önce olduğu gibi şimdi de görürsünüz. Sayın Bahçeli’nin attığı adımı kıymetlendiriyorum. Bana söylenmiş bundan önceki sözler, yapılmış değerlendirmeler MHP tarafından birtakım arkadaşlarımız hakkında masumiyet karinesini gözetmeyen nitelendirmelerin hepsinin üzerinde bir söz kurduğunu ve bunu doğru bir yerden yaptığını değerlendiriyorum. Bundan sonra biz üzerimize düşen adımları atmaya devam ederiz. Ama herkes şunu bilsin ki; CHP AK Parti saldırganlığını bırakmadıkça, yargı aparatlarıyla iftira, hakaret, şantaj yöntemleriyle arkadaşlarımıza saldırmadıkça, 25 milyon seçmenin seçtiklerini görevlerine iade edip onların yargı süreçlerinin adil bir şekilde, geçmişte Erdoğan’ın yargılandığı gibi yargılanmalarını, tutuksuz yargılanmalarını sağlamadıkça CHP için sokaklar da bizimdir, meydanlar da bizimdir."
"AK Parti’nin hepsi ‘Öyle mi olacak, böyle mi olacak, darbe mi olacak, Mısır dedi, bilmem ne dedi.’ Ya siz unuttunuz ama Esma’yı biz unutmadık. Mısır’da seçilmiş cumhurbaşkanına darbe yapıldı diye televizyondan bakıp, Rabialar yapıp, sonra o günün Genelkurmay Başkanı, bugünkü devlet başkanına el sıkmaya koşanlar, size söylüyorum: Biz Mısır’daki meydanlara bakınca darbeyi görmeyiz, Mısır’daki meydanlara bakınca zulme direnen, baskıya direnen, şiddete direnen Mısırlıları görürüz, darbeden yana olanların demokrasiden yana olanların tarafıdır Cumhuriyet Halk Partisi. Ve Erdoğan denen tek kişisi, yüzde 29.2 oyla seni orada oturtmam. Bütün anketlerde kurulduğu gün gibi, 31 Mart Pazar gibi, CHP Türkiye’nin birinci partisi. Sadece Erdoğan’ın gördüğü bilinmez bir ankette AK Parti’ymiş birinci parti. O zaman Erdoğan’ın kalmadı derdi. Hodri meydan. 2 Kasım’da getir bakalım seçimi. Hodri meydan."
Borsa İstanbul (BIST) 100 endeksinin mart ayından bu güne kadar olan grafiğini içeren fotobloku gösteren Özel, şunları kaydetti:
“BIST 100 mart ayında kendi kendine yükselirken 19 Mart günün bunlar bu darbe girişimini yapınca 8,79 düşmüş. Borsadan inanılmaz bir para çıktı. Bu para dolara yönlendi. Nasıl gidecek yabancı yatırımcı? Dolar fırlamasın diyedünya kadar rezerv yakıldı ve borsa çakıldı. O günden sonra asla o eski günlerinde değil, toparlanmaya çalışıyor. Bir toparlanış günü var, 30 Haziran. CHP’nin tartışıldığı, ‘Partinin yönetimi değişecek mi’, ‘Parti bir krize girecek mi’ sorularının olduğu gün, 30 Haziran günü mahkeme kararı eteleme kararı çıkınca borsa yüzde 5,54 toparlıyor ‘Demek ki antidemokratik bir şey olmayacak’ diye. Ve kendi seyrinde gidiyor, artık en dipte değil. Çünkü CHP bir mücadele veriyor, meydanlarda bir mücadele var, muhalefette bir moral var, demokrasiye bir umut var. CHP adeta kapatma davası gibi algılanan o dava korkulan sonucu vermeyince -ki vermeyecek diye söylüyordum- fırlıyor borsa bu kadar. Orada makul gidiyor."
"Bakın, Zeydan Başkanların tutuklandığı gün; cumartesi, pazar. Dün borsa açıldı, yüzde 2 kaybetmiş. Nasıl çakılıyor. Bugün de ben kürsüye çıkmadan yarım puanlık daha düşüş vardı, biraz daha düşmüştü. ‘AK Parti Türkiye’ye ne yapıyor? Yargı aparatıyla operasyonlar ne yapıyor’ derseniz bir ülkenin durumuna bakan, bunlar o ülkedeki 100 büyük şirketin borsadaki değeri, bütün dünya buna bakar. ‘O ülkede işler nasıl gidiyor?’ Tayyip Bey bir şey yaptırınca böyle oluyor, doğru işler olunca böyle oluyor. İşte Türkiye’nin durumu.”
"Malum testinin içinde ne varsa dışına o dökülür. Sayın Erdoğan’ın şoförlüğünden milletvekilliğine kadar yükselen biri var: Yeliz. Yeliz’i bilmeyen olur; Ahmet Hamdi Çamlı diye bir organizma var. Böyle insana benziyor ama organizma. Bu organizma, Meclis’te bu tek adam rejimi gelirken, bunlar vura kıra rejimi değiştirmeye çalışırken, CHP’liler direnirken, diğer muhalefet partileri direnirken o büyük mücadele günlerinde birisi abuk sabuk bir yayın yapıyor. Kullanıcının adı Yeliz. Rezil rezil yorumlar, muhalefet milletvekillerine bir sürü hakaretler, bir sürü rezillikler. Sonra bu beceriksiz ekrana bir basıyor, kamera bir dönüyor; o iğrenç bıyıklarıyla karşınızda Ahmet Hamdi Çamlı, Yeliz. Türkiye’deki bütün Yelizlerden özür diliyorum."
"1923’e ‘Kanlı darbe’ demiş. Yeni bir devlet kurmaktan bahsediyor. Bu alçaklığı tabii cehaletle falan açıklayamayız. Artık Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde dediği gibi gaflet ve delaletin ötesinde, bir hıyanet çizgisindedir kendisi. Sayın Erdoğan’ın bu hadsizliği kınaması bekledik, kınamadı. Partisinin kınamasını bekledik. Kimi kafi görmüş bunu. CHP’de birinin dili sürçse, sonrasında Genel Başkan ne derse desin, Grup Başkanvekilleri ne derse desin… Hatta Tank Palet Fabrikasını Katarlılara satmışlar. Ali Mahir Başkan o dönem yeni milletvekili. Konuşması sırasında diyor ki ‘Ordu Katarlılara satılmış.’ ‘Vay, orduya satılmış dedin’ diye Türkiye’ye ayağa kaldıranlar... Bu alçak, bu ifadeleri kullanıyor. Ömer Çelik sade suya tirit bir tweet atmış. Şöyle diyor: ‘Türkiye Cumhuriyeti gözbebeğimizdir. Biz Cumhuriyetimizi seviyoruz. Ona gözümüz gibi bakıyoruz.’ Güya bu Ahmet Hamdi’nin yaptığı rezilliği bununla onarıyor. Kimi de bunu almış, diyor ki ‘Tamam, Ömer Çelik’in dediği geçerlidir.’"
"Çok daha vahim olanı: Tayyip Erdoğan susuyorsa, Ömer Çelik etrafından dolanıp adını vererek kınayamıyorsa, AK Parti disiplin işlemi yapamıyorsa, bakanlar her şeyde sıraya giren -Fahrettin bunları sıraya sokuyor ya ‘İp gibi olun’ diyor. Bakanlara bir tweet taslağı atıyor. ‘Hadi bakayım bir buçuk saatiniz var, ip gibi olun’ hepsi diziliyorlar Fahrettin Altun’un gösterdiği istikamette- Fahrettin Altun bu bakanları tesbih gibi dizip bunu kınamıyorsa bu normal bir şeydir. Demek ki milletimiz bilsin, bu ülkenin yüzde 90’ı, 95’i, 97’si Atatürk’ü sevdiğinden bahseder. Oy verilen AK Parti Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e düşmanlık eden, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin ilanına ‘kanlı darbe’ diyen bir alçağı kınayamamaktadır, cezalandıramamaktadır, sahiplenmektedir. Onun sözü AK Parti’nin sözüdür.
Çok daha vahimi: Şu ana kadar herhangi bir savcının -hani her şeyde re’sen soruşturma başlatıyorlar ya- re’sen soruşturma başlatmamış olmasıdır. Bir iftiracının sözüne kapıya dayanıp şafak operasyonları yapanların bir kelime bunun üzerinde söz kurmayıp, gidip de bu kişiyi almayıp, buna dava açmayıp, adeta rejimin aparatı olduklarını ve ayıp tarafı şudur ki Cumhuriyet, bu devlet sizin makamınıza Cumhuriyet Başsavcısı ünvanını vermiştir. Ünvanınızda taşıdığınız Cumhuriyet’in kurulduğu 1923’e ‘kanlı darbe’ diyen birine haddini bildirmeyen, hesabını sormayan, soruşturma açmayan o ünvanı da hak etmiyor, bu Cumhuriyetin size verdikleri, size verdiği unvanlar da ödediği her kuruş maaş da haram zıkkım olsun hepinize."
"Grup Başkanvekillerimiz grubu bilgilendirecekti zaten, buradan canlı yayında söyleyeyim: Bütün milletvekillerimiz ve 81 il başkanımız, kendi illerinde re’sen harekete geçmeyenlere suç duyurusunda bulunarak o 81 ilden birinden bir savcı çıkacak, bu namussuzdan hesap soracak. Hani diyoruz ya ‘Kazanmak için ne lazım?’ Ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük, çoğunluk enerjisi. Hani diyorlar ya ‘Nasıl oluyor Amasya’da böyle miting?’ Amasya tarihinin en büyük mitingini yazın ortasında, gece vakti yapıyor CHP. 800 oy aldığı Bayburt’ta 15 bin kişiyle miting yapıyor CHP. ‘Nasıl oluyor, Konya’da Tayyip Bey’in kaçtığı meydanı dolduruyor CHP?’ Ahlaki üstünlük burada."
"Bakın, o Ahmet Hamdi Çamlı denen organizma iğrenç paylaşımının altına anket koymuş: ‘Katılıyorum, katılmıyorum.’ Kendisine katılanların oranı yüzde 5, katılmıyorum diyenler yüzde 95. Savcılar re’sen harekete geçmediyse büyük ihtimalle bu paylaşımı görmemişlerdir ya paylaşımı görenlerin sayısı 4,4 milyon kişi bir gecede. Bütün Türkiye’nin haberi olan ve yüzde 95’in ‘katılmıyorum’ dediği... Aslında, ‘Milletin vekiliyim’ diye -gerçi öyle de demiyor da kendine, ‘Dersaadet vekiliyim’ diyor kendine- yola çıkan, utanmadan hepimizin, hepinizin vergileriyle bu Meclis’ten emekli maaşı alan adamın düştüğü şu hale bakın. İşte bu AK Parti siyasetinin geldiği yerdir. Ahlaki üstünlük de burada, psikolojik üstünlük de burada, çoğunluk enerjisi de burada. Al sana."
Çarşamba
34.3 °
Perşembe
26.3 °
Cuma
28 °