Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İBB'ye yönelik 19 Mart operasyonunun ardından yaşananları kamuoyuyla paylaştı. Özel, Saraçhane’de karargah kurduklarını ve yaşananları “darbe girişimi” olarak tanımladı. CHP lideri, süreci adım adım anlatarak, Saraçhane'nin sembolik önemini vurguladı:
“Bir darbeyi püskürttüğü yerdir Saraçhane.”
CHP Genel Başkanı Özel, Saraçhane'de yaşananların Türkiye siyasi tarihinde özel bir yere sahip olduğunu belirterek, “19 Mart günü İstanbul'a darbe yaptılar. Türkiye'nin dört gün sonra cumhurbaşkanı adayını belirleyeceği bir dönemde, bu adaya darbe yapıldı. O gün Saraçhane’yi tecrit ettiler. 3 kişiden fazla kişinin bir araya gelmesi yasaklandı. Ama o akşam 155 bin kişi oraya geldi. 'Seçtiğimiz başkanı kimseye vermiyoruz, kayyum atanamaz' diyerek ayağa kalktı. Pazar günü ise Saraçhane’ye gelenlerin sayısı 1 milyon 200 bini buldu. Tartışmasız bir şekilde bir halk hareketiyle bu darbe püskürtüldü” dedi.
Özgür Özel, operasyon sabahı CHP Genel Merkezi’nde kriz toplantısı düzenlediklerini ve kendilerine gelen bilginin yalnızca Ekrem İmamoğlu’na yönelik değil, CHP’ye, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve İstanbul Barosu’na da kayyum atanacağı yönünde olduğunu belirtti. “Ekrem Başkan’ın diplomasını, ilgisiz bir kurumun bir gece önce iptal ettiğini öğrendik. Bize gelen bilgi şuydu: CHP’ye, İBB’ye ve İstanbul Barosu’na kayyum atanacaktı. Direnecek yapıyı çökerteceklerdi” diye konuştu.
CHP lideri Özel, bu tehdit karşısında parti yöneticilerini harekete geçirdiğini ve genel merkezde nöbet sistemine geçildiğini söyledi:
“Özgür Karabat, Gökhan Zeybek, Veli Ağbaba, Ulaş Karasu burada 7 gün yattı. Gençlik kollarımızdan 150 kişi de burada yattı. Bu bina Türkiye’yi teslim etmeyen binadır.”
Halk TV'de açıklamalarda bulunan Özgür Özel, 9 Ekim günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı görevine bir bakan yardımcısının atanmasını "darbe sürecinin ilk sinyali" olarak değerlendirdiklerini söyledi. “O atama yapıldığında Meclis’te dedim ki, bu bir darbe mekaniğidir. Bir şey yapacakları belliydi. Sabah duyum geldiğinde hemen organize olduk” dedi.
Özel, Saraçhane’nin CHP’nin kontrolündeki iki kritik noktadan biri olduğunu belirterek, il başkanı Özgür Çelik’e talimat verdiğini şu sözlerle anlattı:
“Ekrem Başkan’a açılan iki soruşturma vardı: biri mali, biri terör. Terör demek kayyum demek. Niye açıldığını anlamak zor değildi. İl Başkanımıza dedim ki: Saraçhane’yi savunmak lazım. Derhal oraya gitsinler ve oradan çıkmasınlar. Makam odasına güvenlik alın.”
Saraçhane’ye giderek Ekrem İmamoğlu'nun ailesiyle görüştüğünü ve sürecin yalnızca siyasi değil, insani bir boyutu da olduğunu dile getiren Özel, “Oraya gittiğimde dedim ki: 'Öleceğiz ama burayı bırakmayacağız.' Ben burada yatıp kalkacağım dedim. O sırada Vatan Emniyet önünde de kalabalık vardı. İstanbul Üniversitesi önünde de hareketlilik vardı. Oradaki 10 bin kişiyi bu binayı savunmaya değer gördük” ifadelerini kullandı.
Özel, Saraçhane’deki kalabalığın nasıl büyüdüğünü şu sözlerle anlattı:
“Balkona çıktım, ‘Yahu bu insanlar nereden çıkıyor?’ dedim. Ara sokaklardan, caddelerden insanlar geliyordu. Polis raporuna göre 155 bin kişi vardı. Bu insanlar seçtikleri belediye başkanını savunmak için oradaydı.”
Özel'in konuşmasından satırbaşları şöyle:
"Şimdi Akın Gürlek en tartışmalı 10 kadar davada İstanbul'da mahkeme mahkeme gezdirilmiş, nerede lazımsa oraya götürülmüş. Selahattin Demirtaş'a da cezayı o vermiş, Canan Kaftancıoğlu'na da cezayı o vermiş. 10 tane büyük, Can Atalay'a da cezayı o vermiş, içeride o tutmuş. 10 büyük davada tak tak tak tak tak muhalefeti doğramış bir isimdi. Bakın o kısmı geçmişte çok tartışıldı. Ben ona dedim ki: Mesela başarılı bir hakim yıllarca aynı yerde kalır. Hakim teminatı diye bir şey var. Coğrafi teminat diye bir şey var. Dünyanın en çok gezdirilen hakimi olmuş. En mobilize hakim. Ben ona "Seyyar giyotin" dedim, davalık olduk falan. O süreç bitmiş. Akın Gürlek gelmiş bakan yardımcısı yapılmış. Herhangi bir savcı, hakim Manisa'daki bir savcı dese ki: "Ben MHP'den aday olacağım." Olabilme ihtimali olur mu? Gider MHP'den aday olur. Seçilemedi, görevine geri gelemez. Neden? "Sen artık MHP'lisin, adalet dağıtamazsın." diyorlar. Çankaya'daki bir hakim, bir savcı CHP'den aday oldu, geldi. Görev yaptı, yapmadı. Rengi belli oldu. Artık göreve dönemez. Şimdi çok tartışmalı kararları oldu, onu geride bırakıyorum Akın Gürlek'i. Sen almışsın, bakan yardımcısı yapmışsın. Kendi ifadenle, kendi ifadenle "Bakan yardımcılığı siyasi bir pozisyondur." diyorsun. Eskiden bakanlar siyasiydi, yardımcıları teknikti. Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi diyorsun ve siyasi bir bakan yardımcılığı pozisyonuna Akın Gürlek'i çalıştırıyorsun, Defalarca orada o görevi yapıyor. Hatta bekleniyor ki Akın Gürlek artık o görevden, bakan yardımcılığı görevinden bakan olur, siyasetçi olur, oldu yani.
Şimdi 9 Ekim günü o kişiyi alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yani İstanbul'da bir hukuk insanının gelebileceği en üst noktaya geliyorsunuz. Hem idari görevleri var orada, idari görevleri var hem yargısal görevleri var. Bir kere bizim anayasamız eski sisteme göre yazıldı, yenisine uyum yapıldı ya. Uyum maddelerinde biz bunu söylemiştik. Bakın, "Hakimler, savcılar dönemez." diyorsunuz görevine, siyasi görevlere. "Bakan yardımcılığı da siyasi bir görev." demiştik. Bakanlık da siyasi bir görev. Bunların dönemeyeceğini yazın, yazmadılar. Bal gibi siyasi, Erdoğan'ın sağ kolu kişiye Erdoğan dedi ki: "Akın sana İstanbul'da ihtiyacım var." İstanbul'a götürdü. Bu operasyonlar yapılıyor. Cümle alem biliyor ki Erdoğan'ın haberi olmadan Akın Gürlek terini silmiyor.
Bu kadar söylüyorum. Bakın Akın Gürlek terini silecekse Erdoğan'a söylüyor. Uçaktan iniyor, havaalanında bütün AK Partililer biliyor. Akın Gürlek'le Erdoğan ama 3 dakika ama 30 dakika baş başa görüşüyor mu, görüşmüyor mu?
(Akın Gürlek ile görüşüyor mu?) Görüşüyor. Görüşmüyor desinler. Akın Gürlek Erdoğan'ı havaalanında karşılamıyor. Kendisine uzun, kısa brifingler ayaküstü ya da odada vermiyor desinler. Bunu ilk defa paylaşıyorsunuz. Ömer Çelik'e sorun.
Ben AK Partililerden, cumhurbaşkanlığından Akın Gürlek'in Erdoğan'ı havaalanında ya da konakladığı işte çalışma ofisinde, evinde ziyaret edip rutin aralıklarla, düzenli şekilde bilgi verip vermediğini söylesinler. Ben bu kadar net söylüyorum.
Bir şüpheden değil, hayır, bütün AK Partililer de biliyor bunu. Bütün seremoni, ya o karşılama da benim arkadaşlarım var. Böyle bir bilgiye sahip olduğunuz için bu aslında politik bir dava diyorsunuz. E zaten Akın Gürlek bakan yardımcısıyken bakın Erdoğan adamı bakan yardımcısı yapmış, siyasi pozisyon. Oradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atıyor. Niyeti belli. Geldiği gün 9 Ekim. İlk hareketi 30 Ekim Esenyurt'ta kayyum ataması. 30 Ekim'den beri neler oldu kronolojik olarak, bir bakın.
İmamoğlu. E efendim "İmamoğlu olmazsa ne olur?" Şöyle olur. İmamoğlu içeride, kampanyası dışarıda. Biz kampanyasını yaparız. Genel başkan olarak ben yaparım, 81 ilde il başkanlarım yapar, 973 ilçede ilçe başkanlarım yapar. 2 milyon üyem onun adına kampanyayı milletimizle bir yaparız içeride. Efendim "İmamoğlu içeride veya dışarıda ama siyasi yasak geldi, adaylığa başvuracağı gün örnek, diploması hala geri verilmedi." İdari yargıdayız, ben çok inanıyorum o diploma iptalini geri aldıracağımıza ama yapmadılar ya da siyasi yasak getirdiler, aday olamıyor. İmamoğlu dışarıda mı? Dışarıdaysa otobüsün üstünde ama birlikte ama ayrı şehirlerde kampanyayı bir şehirde o yapar, bir şehirde ben yaparım, bir şehirde Mansur Yavaş yapar, bir şehirde milletvekillerimiz yapar. Bir yerde otobüsün üstüne Ali Mahir Başarır çıkar, bir yerde Murat Emir çıkar. Bir yerde partinin genel başkan yardımcıları Ha bir tane kağıt üzerinde resmi adayımız olur ama kampanyayı hep beraber yaparız.
Ekrem Bey de otobüs Ha Ekrem Bey hem cezaevinde hem yasaklı. Ekrem Bey televizyondan izler, notlarını alır, istişare içinde oluruz. 81 ilde dünyanın en büyük kampanyasını yaparız. Zaten o seçim şuna döner. Ekrem İmamoğlu'nun hapiste mi kalsın, özgür mü olsun? Referanduma dönüştürürsünüz. Türkiye'de otokrasi mi olsun?
Türkiye'de otokrasi mi olsun, demokrasi mi olsun? Adayın isminin kim olduğunun önemi yok. O gün, bir daha söylüyorum, ben bunu defalarca söyledim sizin yayınlarınızda da. Bu bağlamda da ilk kez söyleyeyim. En yüksek oyu kim alacaksa, Ekrem Bey içeride ise o aday olur ama o adaylık, o adaylık milletin adayı Ekrem İmamoğlu'nun yerine, bu süreçte ona siyasi yasağını kaldırmak, hapisten çıkarmak, onun yeniden seçilebilir hale gelmesini sağlamak üzere yapılmış bir adaylık. Ha o aday olan arkadaşımız kimse Ekrem Bey geldikten sonra o arkadaşımız da başka bir göreve gelir. Ekrem Bey de yürütme görevi, başbakanlıksa başbakanlığa gelir. Cumhurbaşkanı ise cumhurbaşkanlığına.
Bu seçim bırakırlar, siyasi yasak olmazsa Ekrem Bey ile Tayyip Bey arasında umarım adil ve gerçek bir yarış olur, öyle yarışırız. Yok, ne yaparlarsa yapsınlar Ekrem İmamoğlu yasaklı da olsa, hapiste de olsa adayımız odur. Kampanya onun üstünden yürür. Çünkü millet karar verdi. Ben karar vermedim ki. Milyonlarca insan oy verdi.
Bazı medyadaki arkadaşlar "Yok her şartta aday, yok bilmem ne." Mansur Bey ilk gün dedi ki: "Ön CHP üyeleriyle yapıyorsunuz. Ekrem Bey girecek. Ben ön seçime girmem ama ön seçimi kötülemem." dedi. Bakın gitti oy da verdi. Ya gitti, sandık başında oy verdi.
Saraçhane'ye geldi, konuştu. Tabii tabii. Bir kere Mansur Bey'in ön seçimde oy kullanması CHP üyelerine saygısını gösterir. Yani partili kimliği ön planda. Mesela oy kullanmaya gitmese der ki, "Bana ne?" Şöyle kötü bir görüntü olur. "CHP üyelerinin kararını saymıyorum." der. "Ben kendimi CHP'li görmüyorum." der. Öyle değil. Aslanlar gibi gitti oy kullandı. Öncesinde Ekrem Başkan Ankara'da konuşma yapmaya geldiğinde gitti kahvesini içti. "Yolun açık olsun." dedi, arabaya kadar uğurladı. "Yolun açık olsun." dedi. Bu olay olduktan sonra ilk gün koştu Saraçhane'ye geldi. Saraçhane'ye bir gün geldi, özel konuşma yaptı.
Çok büyük destek aldı. Döndük geldik, İstanbul mitinginde konuşma yaptı. Ha orada da spekülasyon yapıyorlarmış. İşte "İstanbul mitinginden erken ayrıldı." İstanbul mitingi arife günüydü. Tüm ilçelerde yapmış, kendi ilçesi Beypazarı'nda iftar var. Bana dedi ki: "Sayın Genel Başkan'ım" biraz da gecikti, "ben" dedi "konuş sizin konuşma başladıktan sonra Beypazarı'na gittim." Kendi ilçesi. Orada konuşma yaptı. Ankara'daki toplantılarda çok konuşmalar yaptı, pozisyonu koydu. Mansur Bey ilk gün ne dediyse orada, dedi ki: "Ekrem Bey ile seçim kazanılıyorsa ben Ekrem Bey'in arkasındayım. En mutlu ben olurum." dedi. "Bir aksilik olursa da ben fırsatçılık mırsatçılık yapmam. Hep kimsenin yedeği de olmam." bunu da söylüyor. "Bana partim bir görev verirse de o görevi yaparım." diyor. Şimdi de aynı çizgide ben de Mansur Bey'in şu tarafından da çok memnunum. Onun gücü icraatında, Öyle. işine gücüne bakmasında. İşine gücüne bakıyor. Şimdi de yapacak. Hep birlikte, parti için örneğin Ankara'da bir miting yaptık veya Türkiye'nin herhangi bir yerinde ona ihtiyaç var, koşuyor, geliyor zaten. O yüzden Mansur Bey'in en sert tartışmaların içinde bizimle birlikte Mansur Bey var. Biraz hükümet medyası da köpürtüyor onu. Bilinçli olarak yapıyorlar galiba. Var tabii.
(İmralı Süreci hakkındaki tutumu)Şimdi çok net söyleyeyim. Birincisi, daha Türkiye'de hiçbir gerginlikler daha ortada yokken, yani Meclis açıldı 1 Ekim günü. Daha Akın Gürlek 9 Ekim'de atanacak, 30 Ekim'de Esenyurt'u görevden alacak ve kıyamet oradan sonra kopacak. 1 Ekim günü Sayın Bahçeli DEM sıralarına gitti, el sıkıştı, bütün Türkiye şok oldu. Hatta Tuncer Bakıran falan da söylüyorlar ya, "Şaşırdık" diye. Hiç beklemiyorlar. Ben DEM'in elini sıkıyorum diye teröristtim o zaman. Diyordu ki Sayın Bahçeli veya Erdoğan: "DEM'leniyor bunlar." diyordu. DEM'le görüşmek vatan hainliğiydi. Bir baktık Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel başkanı gitti, DEM Partililerin elini sıktı, hatırını sordu. Bana o gün mikrofon uzatıldığında İsmail Bey şöyle bir imkan vardı. Ben ağzımı açar, gözümü yumar, her şeyi söyleyebilirdim. Dedim ki: "Diyalog iyidir, el sıkışmak iyidir. Devlet Bey'in DEM Parti'nin elini sıkması demokrasi adına önemli bir iştir." dedim. Böyle yerlerde kavgadan, gerilimden beslenmenin kimseye bir faydası yok. Bak kavga yapılacağı zaman yapılır. Mesela şu anda biz kavga ediyor muyuz, ediyoruz. İstanbul İl Başkanlığının önündeydim. Esenyurt'a kayyum atanmış, Beşiktaş'a operasyon yapılmış. Orada hatta İstanbul İl Başkanımızla konuştuk. O konuşmayı yaptığımız yeri belki ileride böyle hatırlanacak bir şekle sokabiliriz. Kapının önüne çıktım.
İstanbul İl Başkanlığının önünde bir yer var böyle. Bir karo var orada. Evet. Dedik ki: "Parti iktidar olunca buraya belki şey yazarız. Her şey burada başladı." diye mücadele. Mücadelenin başladığı yer orası. Ben çıktım. Böyle hızla, İstanbul İl Başkanlığında 3 gün üst üste normal yöntemlerle bu iktidarın yaptığıyla mücadele etmek mümkün değil algısıyla oturduk. Olağanüstü MYK, olağanüstü PM, olağanüstü milletvekilleri toplantısı, bir daha MYK toplantısı yaptım. 4 günlük mücadelenin sonunda çıktım. 30 tane mikrofon. "Buyurun" dedim. "Özgür Bey" dedi, "ne düşünüyorsunuz? Bundan sonra ne yapacaksınız?" Dedim ki: "Bize savaş ilan edildi. Bunu savaş ilanı kabul ediyorum. Savaşta olan birisi ne yapacaksa onu yapacağım." dedim. O günden beri mücadele ediyoruz. Kavga edilecek yerde kavga edilir, müzakere edilecek yerde müzakere edilir. O gün Devlet Bey el sıktı, dedim ki: "Doğru iş." İki kutup, bakın ben DEM'in elini sıkıyorum diye vatan hainiydim. Bana vatan haini diyen kişi gidip el sıkıyorsa ben orada ona "Sen de vatan hainisin." demem. Eski pozisyonuma benim el sıkışmayı savunmak, hala oradayım. "Doğru yaptılar." dedim. "Bizim dediğimize geldiler." diye kinaye de yapmadım. "Doğru yaptılar, destekliyorum." dedim. Sonrasında süreç gelişti.
Net tavrım şudur. Bu ülkede terör bitecekse... Terör ne demek? Kan ve gözyaşı demek. Terör ne demek? Hem şehit vermek demek hem de ekonominin çok ağır yaralar alması demek. Sen terörle uğraşırken millet uzaya gidiyor. Sen terörle uğraşırken millet en iyi elektrikli arabaları yapıyor. Sen terörle uğraşıyorsun, o icat yapıyor, dünyaya satıyor. Terör yoksa kalkınma var. Terör varsa zenginleşme var. O yüzden terörün bitmesi, Kürt sorununun Türkiye'de Kürtler "Benim sorunum var." diyor, yok mu? Osmaniye'deki Türk belediye başkanı seçiyor. Manisa'daki Türk belediye başkanı seçiyor. Diyarbakır'daki Kürt belediye başkanı seçtiği zaman kayyum atanıyor. Van'daki Kürt seç Adamın sorunu var demokrasiye dair. Bütün sandık görevlilerini bile içeriye atıyorlar. KCK diyor, bilmem ne diyor, içeriye atıyorlar. Kürtlerin sorunu çözülecekse, yani ne olacaksa toplumsal kutuplaşma azalıp Türk'le Kürt birbiriyle uğraşmak yerine dünyayla uğraşacaklarsa birlikte veya ülkelerini birlikte kalkındıracaklar ise bunda kimin ne zararı var? Anneler ağlamayacaksa, Kürdün de anası ağlamayacak, Türk'ün de sonuçta gözyaşı duracak. Bunda hepimizin menfaati var. Ben bununla ilgili hangi adım atılıyorsa değerli bulurum. Burada bu adımı atan AK Parti'ymiş, MHP'ymiş, DEM'miş fark etmez. Biz iktidar olsak biz zaten Kürt sorununu demokratik yollardan çözmek için hazırlığımızı yapıyoruz. Kürtler bize güvendi, belediyeleri verdi. Kürtler bize güvendi, oy verdi. Kürtler bizi yeniden oy verip bizim cumhurbaşkanımızı seçtiklerinde, bizi iktidar yaptıklarında biz onlara sırtımızı dönecek halimiz yok. Biz Kürt sorununu en barışçıl yollarla çözeceğiz.
Bakın siyasi tutukluların tamamı, tamamı en kıdemlileri de Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş hızla tahliye edilmelidirler. Hangi partiden oldu Bakın Ümit Özdağ'ın da bir gün daha durmaması lazım. Selahattin Demirtaş'ın da, Ekrem İmamoğlu'nun da. DEM'li, CHP'li bütün belediye başkanlarının da. Bu tahliyelerin yapılması Türkiye'de iklimi inanılmaz yumuşatır. Çok doğru bir adım olur. Bu tahliyeleri yapsınlar, yarın sabah yeni bir Türkiye'ye uyanırız. Bu kadar söylüyorum.
O zaman ekonomi bakın bu yaptıklarıyla Türkiye 41 milyar dolar kaybetti. Mehmet Şimşek'in 1,5 yılda topladığı, o da samimiyetsizmiş tabii. Biz Türkiye ekonomisi için çalışacak, rasyonel işler yapacak Neymiş? Bir kere artık bakan falan değil, bu mali sekreter. Çünkü atanmış.
Mehmet Şimşek'in Mehmet Şimşek'in işini iyi yapmasını, rezerv toplamasını, enflasyonu Enflasyon ne demek? Fakirin ekmeğini çalmak demek. Enflasyonun düşmesini, doların makul bir seviyede olmasını, Türk parasının değerli olmasını ve insanların geçimi için onlara iyi maaşlar verilmesini istiyorum.
Bunun için de ben Mehmet Şimşek başarılı olsun isterim ama Mehmet Şimşek sahtekar çıktı.
Topladığı rezervler vardı. Neye karşı? Enflasyon düşsün diye, ekonomi zırhlı olsun, korunaklı olsun diye.
Bu ülkede bir demokraside yapılabilecek en yanlış iş yapıldı. Bütün dünyanın gözü önünde ülkenin en bilindik siyasi aktörlerinden birine siyasi operasyon çektiler. Bir sonraki cumhurbaşkanını hapse attılar ve bunun borsayı batıracağı, dövizi fırlatacağı ve bu döviz 100 lira olmasın diye rezervlerin yakılmak zorunda kalacağı belli. Buna karşı sustu, "Yapmayın." demedi, pozisyon açmadı ve dedi ki: "Rezervler bir gün satılmak için biriktirilir. O gün bugün mü? O gün bugün mü?" Utanmaz adam, çıldırıyorum. "Rezervler Ekrem İmamoğlu tutuklandığı gün borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye mi tutulur? Bir gün yakmak için biriktirdik o rezervleri." diyor.
Demeliydi ki: "Kardeşim, biz ekonomiyi yapacaksak demokrasi içinde kalacağız. Seçilmiş adamı hapse atarsan yabancı sermayeyi burada tutamazsın. Bu para kaçar.. Bu para kaçmasın diye de bütün rezervler gider." Bakın bu rezervler ne pahasına oldu biliyor musunuz? Bu iktidar gelmeden önce 8 çeyrek altın alan emekli maaşı 2,5 çeyrek altına düştü. Yani emekliye para verilmedi, para biriktirildi. 7 çeyrek altın alan asgari ücret 4 çeyrek altına düştü, şimdi 3,5'a doğru ilerliyor. Niye? Bu insanlara para verilmedi, enflasyon kontrol altında tutulsun diye. Çünkü enflasyon çıkarsa faiz çıkıyor. Faizi bastırmak için başka bir şey yapman lazım. Yani para TL'ye yüksek faiz vermen lazım. Onu vermezsen döviz fırlıyor. Döviz fırlamasın diye rezerv yakıyorsun. O yüzden akıllı olmak lazımdı. Demeliydi ki: "Böyle bir iş yapamayız. Ne dünyaya ne piyasalara anlatamayız."
(Biliyor muydu?) Bal gibi biliyordu. Niye? MASAK raporu var. MASAK raporu Haberim yoktu ama. yalan söylüyor. Bakın o zaman niye işte o yüzden sekreter, bakan değil. Bakın MASAK gibi bir kuruluş MASAK gibi bir kuruluş bakın aralık, ocak, şubat ayı boyunca televizyonlarda, Habertürk'te, NTV'de yani merkez medyada çıkan bütün yorumcular, A Haber'de bütün kanallar, neden konuştuk? MASAK raporu, MASAK raporu. MASAK raporu ne zaman talep edilmiş? 3 Mart. Görevlendirme ne zaman? 10 Mart. Ne zaman imzalanmış? 17 Mart. Operasyon ne zaman? 19 Mart. 3 ay boyunca MASAK'ta büyük bir yolsuzluk raporundan bahsediliyor. Sen çıkıp da MASAK'a "Getirin raporu okuyayım." deme. "Ya böyle büyük bir rapordan bahsediliyor. Kim hazırladı o raporu?" de. Olmayan raporu konuşuyorlar, susuyor. 3'ünde istiyorlar, görevlendirme yok. Kendi talimatıyla, onun da bir başkan yardım uzman yardımcısı görevlendiriliyor. Yalan yanlış yalan yanlış bir MASAK raporu imzalanıp yollanıyor. Utanç vesikası, böyle bir torba peçeteden ibaret, peçete. Ve Mehmet Şimşek kendine bağlı MASAK'ın siyasi operasyonda kullanılmasına sessiz kalmıştır. Hiç değilse kendine ait kurumu "Ya siz siz İsmail Bey olarak bakan olacaksınız. Size bağlı kuruluşun bir raporundan 3 ay boyunca herkes konuşacak, olmayan bir rapordan. Susacaksınız, olmayan raporu martın 10'unda isteyecekler, görevlendirme yapıp 17'sinde rapor vereceksiniz. O raporla adam tutuklanacak, yalancı raporla ve rezervler yanacak. Siz de diyeceksiniz ki: "Ben bu rezervleri bugünler için biriktirdim." Eğer Mehmet Şimşek bu rezervleri bugünler için biriktirdiyse yazıklar olsun ona. Eğer Mehmet Şimşek bir siyasetçinin içeriye atılmasında yabancı sermaye korkup Niye korkmasın? Açık söylüyorum, niye korkmasın?
Bakın bir evrak var. 35 yıl önce İstanbul Üniversitesi, kuruluşu 1453. İstanbul'un fetih yılında kurulmuş İstanbul Üniversitesi. 35 yıl önce ilan verip Ekrem Bey'i çağırmış. Başvurmuş, kabul etmiş, sınavlarını vermiş, mühürlü diplomayı vermiş. Mühürlü diploma. Bu diploma Ekrem Bey ticaret yapmış, siyaset yapmış, durmuş durmuş. Ne zaman ki cumhurbaşkanı adayı olacak, işlerine gelmediği için iptal edilmiş. Bakın şimdi, basit bir şey sanıyorlar. Devletin mühür koyduğu diplomayı sen 31 yıl sonra iptal edersen devletin verdiği hiçbir kağıdın kıymeti kalmaz. Devlet tapu veriyor. Mülkiyet güvencesi yok. Yarın işine gelmez, iptal eder. Yabancı adam gelecek, dünya para verecek, fabrika kuracak. Bakıyor Ekrem İmamoğlu'nun bir kere mazbatasını, bir kere diplomasını iptal etmişler. Devletin bonosunun, devletin İMKB'deki kağıdının kıymeti olmayacağı için adam bakıyor ki devlet kendi mührünün arkasında durmuyor, ne yapıyor biliyor musun? Bir tuşa basıyor. İMKB'deki hissesini satıyor, paracığını alıyor, güvenli bir başka ülkeye gidiyor. Bu parayı alırken dolara talep yüksek olunca dünya kadar adam satıp alırken dolar çok yüksek olunca dolar fırlamasın diye Mehmet Şimşek rezerv satıyor. Bu bu işlem Türkiye'de hiçbir evrakın değerine, olmadığına, güvence olmadığına inandıkları İşte İmamoğlu da zaten henüz daha cezaevinde değildi, bu konuyu soran bir gazeteci arkadaşa dedi ki: "Sen nereden mezunsun? Gazi. Senin de diplomanı iptal edebilirler." dedi. Sonra döndü, "Hepinizin bankadaki parasına, şirketine, tapudaki evinize el koyabilirler." demişti Ekrem Bey. Bu bu hukuk güvencesinin ortadan kalkmasıdır. Bu devletin kendini inkar etmesidir. Onun için paralar dışarı kaçıyor, onun için rezervler yanıyor.
"Mehmet Şimşek, 'Bugünler için biriktirdik.' dedi." diye iki elim yakasındadır. Onu Financial Times'a şikayet ettim. Bana diyorlar ya: "Efendim, Türkiye'yi yurt dışına" Ne kolay siyaset be. Sen her rezilliği yap. Günün geçmişte haklı olarak başörtüsü sorunu olduğunda yurt dışına git anlat. Parti kapatmayı yurt dışına anlat. 15 Temmuz'u "Bizden de yardım iste.", Fethullahçıların gerçek yüzünü yurt dışına anlat. Sonra gel Fethullah'çının kalkıştığı darbeye sen kalkış. Rakibini sen ekarte et. Diplomayı sen iptal et. Demokrasi meselesi bir ülkenin iç meselesi değildir. Ben yurt dışında Türkiye'nin Kıbrıs'taki haklarını da, adalardaki haklarını da, Azerbaycan meselesini de en çok savunmuş kişiyim ama öyle memleket yok. Sen Türkiye'de darbe yapacaksın, Mehmet Şimşek gidecek, yurt dışında Londra'da lambur lumbur konuşacak. Şimdi siz benden bahsettiniz ya siz İsmail Bey diye.
Nikkei Endeksi var ya. Evet. Nikkei gazetesi, Nikkei ailesi, endeksin de adı Nikkei Endeksi. Japonya'nın en yüksek tiraja sahip finans gazetesi de Nikkei. Nikkei aynı zamanda Financial Times'ın da sahibi. 1 yıl önce satın aldılar. İkisine de anlattım. İkisine de anlattım. Ben Türkiye'yi şikayet etmiyorum. Ben Türkiye'deki Mehmet Şimşek denen adamın aslında bir demokrat olmadığını, politikalarının rasyonel olmadığını, Türkiye'deki bir darbe girişimi sırasında biriktirilmiş rezervleri cayır cayır yaktığını, darbeye sessiz kaldığını, kontrolündeki kurumlara güven olmadığını anlatıyorum. Mehmet Şimşek Mehmet Şimşek bu darbenin mali ayağıdır. Erdoğan da bir demokrat değil, otokrattır. Türkiye'de bir demokrasi sorunu var.
(Doğrusu Mehmet Şimşek. Yani şunu önleyemezdi) Önlerdi. İddia ediyorum, önlerdi. Bakın Mehmet Şimşek'i getirmek için ne kadar dil döktü? Mehmet Şimşek dedi ki: "İşine karışmayacağım." Mehmet Şimşek eğer çıksa bugün bugün bugün dese ki: Evet. "Bu tutukluluklar doğru değil. Şeffaf ve adil yargılamaya dünyayı ikna etmek için serbest bırakalım. Şeffaf ve adil yargılayalım. Piyasalara güven verir. Aksi takdirde batacağız." dese bugün serbest bırakırlar. Eğri oturup doğru konuşuyor
Türkiye'de kimin tutuklanacağına Erdoğan, kimin serbest bırakılacağına dünyanın diğer liderleri karar veriyor. Erdoğan çok babayiğit, Brunson. Efendim "Ver papazı, al papazı." Bir telefonda Brunson'ı yolladı. Aldık mı Fethullah Gülen'i? Aldı mı da verdi. "Bu can bu bedende durdukça çıkamaz." diyordu. Schröder'in bir telefonuyla Almanları bıraktı. Merkel'in bir telefonuyla Schröder'in telefonuyla Büyükada tutuklularını. Merkel'in bir telefonuyla Deniz Yücel'i bıraktı. Macron'un bir telefonuyla Fransız gazeteciyi bıraktı.