DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KARAR TV’de katıldığı programda hem iç siyasete hem de ekonomik gelişmelere ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Babacan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptali ardından tutuklanmasının, Türkiye’de hukuk devleti ve ekonomik güven açısından büyük bir kırılma yarattığını söyledi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e de rezerv politikasını hedef alarak “Bu rezervleri Erdoğan, siyasi rakiplerini tasfiye etsin diye mi biriktirdiniz?” sorusunu yönelten Babacan, hukukun olmadığı bir ülkede ne ekonominin ne de demokrasinin sürdürülebileceğini vurguladı.
Babacan'ın konuşmasından öne çıkanlar;
"Türkiye'de bazı konularda ümit oluşmuştu. İlk olarak Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi ve daha istikrarlı bir Suriye'ye giden bir yol başlar mı diye bir ümit oluşmuştu. Diğer bir konu da terörsüz Türkiye süreciydi. Üçüncü konu da 2023 yılından beri enflasyonu düşürmek için bir politika uygulanıyordu. Bu 3 önemli konuda ülkede bir ümit vardı. 18-19 Mart'taki gelişmeler, Sayın İmamoğlu'nun önce diplomasının iptal edilmesi ve ardından gözaltına alınması, Türkiye'deki rasyonalite arayışının 'İşler düzelmeye başlıyor mu?' diye oluşan ümit ışıklarını yok etti. İktidar bildiğimiz iktidarmış, Sayın Erdoğan bildiğimiz Erdoğan'mış hiçbir şey değişmemiş.
Ekonomide güven her şeyin başı, güven olmayınca ekonomi düzelmez. Sadece faiz artırayım, vergi artırayım enflasyon düşsün, böyle bir şey yok. Hukuk olmadan ekonomi olmaz, adalet olmadan ekonomi olmaz. Türkiye'nin geniş kesimleri tarafından hukuksuzluk olarak okunan, demokrasi ihlali olarak okunan arka arkaya atılan adımlar, 18-19 Mart kararları Türkiye'de büyük bir güven kaybını beraberinde getirdi. Bu iktidar gözünü karartmış, kendi sürekliliğini sağlamak için rahatlıkla hukuk dışına çıkabiliyor. Türkiye'de hiç kimsenin önünü görme ihtimali yok, böyle bir ülkede yatırım olmaz, para tutulmaz kanaati oluştu.
Dolar kuru ne kadar bastırılmaya çalışılsa da arttı. Dolar kurundaki her 1 lira artış Türkiye'nin dış borç stoğunu 525 milyar lira artırıyor. Yaklaşık 1 trilyon kadar bütçe etkisi olacak. Merkez Bankası ilk defa yüzde 60 faizli likitide seneti çıkartmak zorunda kaldı. Çok kısa vadede yüzde 60 faizle piyasadan para çekmeye çalıştı. Çünkü parayı çekmezsem para dolar olacak ve dolar kuru tutulamayacak böylece enflasyon olacak diye korktu. Hazine'nin borçlanma faizleri zaten arttı. Merkez Bankası faiz indirmeye başlamışken en son toplantısında 3.5 puan faiz arttırdı.
Ayşe teyzemizin aldığı emekli maaşına geçen bayramda bin lira ikramiye verildi. 2 bayramda emekliye verilecek bin lira ikramiye 28 milyar lira açığa neden oldu. 28 milyar lira farkın tartışıldığı bir ülkede sadece faiz artışının bütçeye getireceği yük 1 trilyon lira. Emekliye bin lira değil 30 bin lira verseydiniz ancak bu kadar maliyet çıkardı. Halka açık şirketlerin değerindeki kayıp tam 40 milyar dolar. Merkez Bankası'nın sattığı döviz miktarı 50 milyon doları geçti. Tam rakamı bilemiyoruz gizliyorlar. Damat döneminde Merkez Bankası'nın aldığı dövizi kararttılar. Meşhur bir 130 milyar dolar meselesi vardı. Merkez Bankası döviz alsa da satsa da arka kapıdan yapıyor. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin olduğu bir ülkede ekonomi olmaz. Kendi iş insanlarımızın güvenmeyip yatırım yapmadığı bir ülkede başkaları gelip yatırım yapmaz.
Sayın Erdoğan zannediyor ki ben aklıma gelen her türlü hukuksuzluğu yaparım ama ekonomide işler iyi gider. Olmadı olmayacak. Biz bunu gördüğümüz için DEVA Partisi'ni kurduk. Sayın Erdoğan'ın zihin dünyasıyla ve bu ülkeyi yönetme tarzıyla bu ülkenin sorunlarının çözülemeyeceğini gördüğümüz için DEVA Partisi'ni kurduk. Türkiye'de bir miktar daha kötüleşme olmadan iyileşme başlamayacak. Ülkenin sorunlarını çözebilmek için kural bazlı bir ekonomi lazım. Daron Acemoğlu bu yıl Nobel iktisad ödülü kazandı. Ödülün konusu hem tarih boyunca hem de güncel yönetimlere baktığımız zaman kurumların güçlü olduğu ülkelerde topyekun zenginleşme oluyor. Ama bütün gücü elinde bulunduran liderlerin olduğu ülkelerde bir avuç zengin oluyor halkın çoğu fakirleşiyor. Bunu bilimsel olarak ispat ettikleri için Nobel ödülü kazandılar. Ama Sayın Erdoğan bunu anlamıyor. Onun düşünce dünyasında ben en son seçimlerde yüzde 52 oy aldım. Anayasa dediğin de yüzde 50 + 1. Ben kendi başına 52'yim. Demek ki Anayasa'ya uymama hakkım var. Meclis ne, Anayasa ne ben kendi başıma yeterim. Onun düşünce dünyası buralarda.
Ben AK Parti'nin kurucularındanım. Parti kurulduğu zaman genel başkanın 3 dönem kuralı vardı. Sayın Erdoğan o zamanlar "Türkiye'de lider suntası dönemi bitti. Ben kendimi 3 dönemle sınırlıyorum benden sonra başkalarının önünü açacağım." diyerek bunu kanal kanal duyurdu. Cumhurbaşkanının 2 dönem sınırı vardı. YSK bir şekilde Erdoğan'ın tekrar aday olmasını sağladı. Ana muhalefet yapmadı biz yaptık YSK'ya dilekçe verdik, Erdoğan aday olamaz diye. Hukukun adaletin olmadığı bir demokrasi sadece bir sandıktan ibaret kalır. Sandık yoluyla seçilmiş insanlar o ülkeyi felakete sürükleyebilir. Kuralsız kanunsuz bir ülkede ekonomi iyi olmaz.
CHP'ye ve İBB'ye kayyum çok uzak ihtimaller değildi. Ortaya atılan iddialar keşke yargı bağımsız olsa da görsek ancak yargı öyle işlemiyor maalesef. Bunları göze alan bir cumhurbaşkanı CHP ve İBB'ye kayyumdan çekinmez. Orada durmasını sağlayan 2 konu var. İlki ekonomi ve sonuçları diğeri de hiç beklemedikleri şekilde gençlerin meydanlarda olması. Gençler CHP için İBB için çıkmadı sokaklara. Bir seçim olur bu iktidar değişir, Türkiye düzelir diye umutları vardı. Bu olaylar gençlerin umudunu kararttı. Erdoğan kendisine rakip olan herkesin önünü kesecek diye düşündü gençler. Bu yüzden kayyum atamalarını yapmadılar. Hazine ve Maliye Bakanı çıkıp 'Rezervleri biz bugünler için biriktirdik' dedi. Bu çok yanlış. Rezervleri Cumhurbaşkanı'nın rakiplerini tek tek elemesi için mi biriktirdiniz? 50 milyar birinci rakibi için, bir 50 milyar daha diğer rakip için... Cumhurbaşkanı'nın koltuğu yapışması ve demokrasinin işlememesi için mi rezerv biriktirdiniz yoksa dışarıdan kaynaklı ekonomik bir olay olur, deprem olur, felaket olur onun için mi biriktirdiniz? Sizin misyonunuz Türkiye'yi zenginleştirmek mi yoksa Cumhurbaşkanı bir gün yanlış bir iş yapar, siyasi rakiplerini elerken cephane gerekir o gün kullanırız diye mi biriktirdiniz? Bu durum Erdoğan'a dokunuyor mu hayır. Çevresinde fakirleşen var mı yok. Onun zihni şöyle; ben çok önemliyim bu koltuk da önemli, gerisi önemsiz. Bir an önce bu ülkenin ehil ve dürüst insanlar tarafından yönetilmesi lazım.
Mehmet Şimşek kendi iç dünyasında büyük zorluklar yaşıyordur. Yapılması gereken doğrular konusunda zorluklar yaşıyordur ama yapabilecekleri de çok dar. Geçenlerde Avrupa Birliğine diyalog toplantısına gitti. Avrupa şu anda Trump'ın başlattığı ticaret savaşları nedeniyle kendisine ortak arıyor. Trump'ın 'Avrupa'nın güvenliğine ben bakmam' demesinin ardından Avrupa kendisine güvenlik konusunda da partner arıyor. Türkiye için bir fırsat açıyor aslında. Ben o toplantıda Sayın Şimşek'in hangi hissiyatta olduğunu düşünmek bile istemiyorum.
İnsanların diplomasının bir anda iptal edilebileceği, bir anda mal varlıklarına el konulabileceği bir ülkeye yatırım gelir mi? Kendi vatandaşının yatırım yapmaktan korktuğu bir ülkeye elin adamları gelip yatırım yapmaz. Ülke düzgün yönetilse Türkiye'nin milli geliri 25 bin doları geçerdi. Milli gelir 2 milyar doları geçiyordu. Şimdi Sayın Erdoğan diyor ki 1 trilyon dolara ulaştık, hedef 2 trilyondu sen de o gün başbakandın. 2023 hedefinde 2 trilyon hedef açıkladık. Bu hukuksuzlukla bu vurdumduymazlıkla ulaşamazsın.
Biz muhalefet olarak erken seçim isteriz. Anayasa erken seçim için ya cumhurbaşkanı karar alacak ya da Meclis karar alacak diyor. Erken seçimin olması iktidarın isteğiyle olabilir. Bunun için de baskının artması gerekiyor.
Bugün bir bakanın Meclis'e götürüp bir yasa sunma şansı yok. Ben bugün cumhurbaşkanı olsam ekonomik sosyal konseyi toplarım. Kurumların başına ehil ve dürüst insanlardan oluşan bir kadro lazım. Ekonomi çok çabuk düzelir. Yapısal reform bu. Bugün 1 liraya mal olabilecek bir deprem konutu 2-3 liraya mal oluyor. Sayın Erdoğan '200 bin konut bitirdim' diyor. Ben ülkenin cumhurbaşkanı olsam aynı paraya 400 bin konut bitirirdim. Geri kalan o 200 binlik konutun parası 'menfaat şebekesi'ne gidiyor. Devletin açıkladığı rakama herkesin inanması lazım. TÜİK'in açıkladığı rakamlara güvenmiyor kimse. Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara ben üzülüyorum. Onlar damat dönemindeki ayıpları kapatacağız diye kendi itibarlarını aşındırıyorlar. Her an görevden alınabilirim korkusuyla çalışan bir kabineden iş çıkmaz. Bugün herhangi bir bakan çıkacak da Erdoğan'a şurada yanlış yaptınız diyecek, anında kendini kapının önünde bulur. Bu iktidarla olmadı, olmayacak.
AK Parti seçmenin önemli bir kısmı da dahil 18-19 Mart'ta yapılanlar siyasi bir operasyon olarak anılıyor. Tutuksuz yargılanmanın esas olması lazım. Tutuklu yargılanma çok özel şartlarda olur. Türkiye AK Parti ve ana muhalefet partisi arasında sıkışıp kalmamalı. Türkiye AK Parti'den de CHP'den de büyüktür. Erdoğan'ın ülkeyi yönetemediğini, sorunları çözemediğini anlayan AK Partili sayısı çoğalıyor. Bunların da gidip bir anda CHP'ye oy vermesi olmayacak. Üstelik ana muhalefet ben ülkeyi daha iyi yönetirim diye bir iddia da ortaya atmıyor.
Sanal kumar, sanal bahis çok yaygınlaştı. Yasal olan bahisi bir medya kuruluşunun sahibi oynatıyor. Sayın Erdoğan bir gece o firmaya sanal kumar lisansı verdi. Kumarhane açmanın yasak olduğu bir ülkede herkesin cep telefonuna kumar makinesi yerleştirdiler. Faizde nass var diye yıllarca yanlış iş yaptılar da kumarda nass yok mu? Biz ilk 1 saatte hepsinin fişini çekeriz.
Çözüm sürecine destek veriyoruz. Bu konu sayın Bahçeli'nin DEM vekillerinin elini sıkmasıyla başladı. Daha sonra da grup konuşmalarında dile getirdi. Bahçeli'nin bu işi başlatması, ısrarla takipçisi olması, hasta yatağından insanları araması... Bahçeli'nin çıkıp da 'barış' ifadesini kullanması başka bir dönemdir. Kim derdi ki 'terörist başı Apo'dan, 'terörün kurucu lideri' olacak. İkisini de söyleyen Bahçeli. Erdoğan bu işi tam olarak sahiplenmedi. Burada Erdoğan şunu test etmiş olabilir; Bahçeli bir başlasın tutarsa ben sahiplenirim. Örgüt elemanları ne olacak? Bunlar için bir çözüm lazım. Bunları topluma açıklamak zor. Bu örgütün Moskova'da bürosu var. Suriye'de Esad rejimi döneminde Kürtler insan yerine konulmuyordu. Bu süre içerisinde oradaki Kürtlerin önemli bir kazanımı oldu. SDG ile Şam yönetimi arasında bir anlaşma yapıldı bu çok iyi oldu. Umarım her şey yolunda gider. Bütün bu resimde en büyük tehlike İsrail. İsrail, Suriye'de istikrar istemiyor. Demokratik bir Suriye, İsrail'in bu şımarıklıklarına, soykırımına hiçbir zaman yeşil ışık yakmaz.
Erdoğan, Gazze'yle ilgili konuşuyor ama hiçbir etkisi olmadı. Lahey'e başvuran ilk ülke Türkiye olmalıydı. Neden Türkiye 7 ay sonra davaya katıldı? Ticarette devam etti. Ticaretten vazgeçemediler. "