Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, PKK’nın kongresini topladığını ve “tarihî bir karar aldığını” açıklamasının ardından yaptığı ilk konuşmada, “her an müjdeleri alabilirsiniz, alacaksınız” dedi.
Cumhurbaşkanı şunu da söyledi:
“Terörsüz Türkiye hedefine giden yolda sağlam adımlarla ilerliyoruz. İstihbarat ve diğer güvenlik birimlerimiz görevlerini titizlikle yerine getiriyor. Biz de devlet ciddiyetine yakışır bir biçimde en ufak boşluk bırakmadan, çalışmaları anbean takip ediyoruz. Terörsüz Türkiye menziline varacağımıza inanıyoruz.”
PKK’nın silah bırakması elbette tarihi bir dönüm noktası.
Abdulah Öcalan’ın “aşırı milliyetçi savruluş” olarak tanımladığı “ayrı ulus devlet – federasyon – idari özerklik” taleplerinin Kürt sorununun çözümü için cevap olamayacağını söylemesi ve PKK’yı “anlam yoksunluğuna düşmek ve kendini aşırı tekrar etmek” ile eleştirmesinin ardından zaten başka türlü bir gelişme beklenemezdi.
PKK şu ya da bu şekilde silah bıraktığını açıklayacaktır.
Bahçeli’nin tanımıyla “kurucu önder” bunları kamuoyuna açık bir şekilde söylerken, örgütün eski şarkıyı söylemesi zaten mümkün olamazdı.
Bunda direnmek, o örgütün parçalanması ve Öcalan’a karşı çıkanların marjinalleşmesi sonucunu yaratırdı.
Erdoğan’ın sözlerinden de anlıyoruz ki “devlet” de “Terörsüz Türkiye” için bazı şeyler yapacak ancak politik nedenlerle bunları yaparken “siz onu yapın, biz de bunu yapalım” gibi bir pazarlık içinde olunduğunu göstermek istemiyor.
Geçtiğimiz hafta sonunda Erdoğan, partisinin 49 milletvekili ile bir kahvaltı yaptı.
Kahvaltıda bakanlar da bulunuyordu ve Erdoğan’ın şöyle konuştuğunu öğrendik:
“Silah bırakmakla süreç sonlanmıyor. Bu konuyu dikkatli götürmenizi, vatandaşa iyi anlatmanızı istiyorum. Yeri gelecek Meclis’te atacağız bu adımları!”
Milletvekillerine verilen bu talimat, önümüzdeki günlerde TBMM’ye bu konuda bazı kanun tekliflerinin geleceğinin bir işareti.
Bu kanunlar ile nasıl bir düzenleme yapılacak şimdilik bilmiyoruz.
Büyük olasılıkla silah bırakan PKK militanlarının geleceği ile ilgili sorunlara yönelik düzenlemeler olacaktır.
PKK’nın silah bırakmasının, Erdoğan ve ortağı tarafından bir zafer olarak sunulacağına ve bunun karşılığının oy olarak bekleneceğine kuşku yok.
Bu son derece normal bir beklenti.
PKK’nın silah bırakarak şiddetten vazgeçmesi tek başına bile bir başarı demek ve bunu gerçekleştiren politikacının bunu oya çevirmek istemesi normal. Demokrasilerde işler böyle yürür.
Ancak bundan yola çıkılarak Türkiye’nin de demokratikleşeceğini beklemiyorum.
Erdoğan, gerçek demokratik şartlar altında bir daha seçim kazanamayacağını biliyor.
Bir kez daha seçilebilmesi, bazılarımızın demokratik haklarının askıya alınması ile mümkün.
Erdoğan elindeki tüm olanakları, polisi, yargıyı sonuna kadar kullanacak.
Öyle görünüyor ki PKK şiddeti son erecek ama demokrasi hep olduğu gibi bir başka bahara!
Rümeysa Öztürk, otokrat olmaya heves eden bir Başkan tarafından yönetilen ABD’de, yargıçlar hâlâ Anayasa ve kanunlara bağlı olmakta kararlı oldukları için serbest bırakılmış oldu. Burada otokratın emri neyse, yargıcın tutumu da o |
Rümeysa Öztürk
Amerika’da doktora yapan Rümeysa Öztürk, Filistin’de işlenen insanlık suçlarına karşı çıktığı için sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınmıştı.
Altı hafta bolunca gözaltında tutulan Öztürk, önceki gün avukatlarının girişimiyle mahkeme tarafından serbest bırakılarak, doktora yaptığı Boston kentine geri döndü.
Havaalanında düzenlediği basın toplantısında şunu söyledi:
“Benim Amerikan yargı sistemine inancım var.”
Rümeysa Öztürk, otokrat olmaya heves eden bir Başkan tarafından yönetilen ABD’de, yargıçlar hâlâ Anayasa ve kanunlara bağlı olmakta kararlı oldukları için serbest bırakılmış oldu.
Öztürk, ABD’de doktora yaptığı için bu nedenle çok şanslı. Tavsiyem bunun tadını çıkarsın, memlekete geri dönmeyi aklından geçiriyorsa da iki kere daha düşünsün.
Çünkü burada artık yargı sistemine de yargıçlara da inancımız kalmadı, güvenmeyi aklımızdan dahi geçiremiyoruz.
Burada otokratın emri neyse, yargıcın tutumu da o.
Normal olarak zaten hâkim karşısına hiç çıkmamış olması gereken yaşıtları en üst sınırdan ceza alsalar bile kanunlarımıza göre hapiste yatmayacaklarken günlerdir tutuklu olarak cezaevindeler.
Onları oraya tıkmak isteyen savcı da savcının bu isteğini “hayhay, emrin olur” diye karşılayan hâkim de Anayasa’ya değil, Saray’a bağlı.
Doktora yapmanın ne anlama geldiğini Rümeysa Öztürk de bu işleri yapan herkes gibi biliyordur.
Rümeysa Hanım, “doktoram bitince gideyim Türkiye’de öğretim üyesi olayım” diye hayaller kuruyor mu acaba?
Aman diyeyim, gelmeyi aklından geçiriyorsa iki kere daha düşünsün.
Burada da tıpkı ABD’de olduğu gibi yöneticiler akademisyenleri pek sevmiyorlar.
Oradan farkı burada KHK ile üniversiteden atıp, başka işlerde çalışmalarını da engelleyebilmeleri.
Türkiye’de yargı sistemine olan inancımızı kaybetmiş olmamızın bir nedeni de bu Rümeysa Hanım kardeşim.
Orada yargıçlar var, mesleğine geri dönebiliyorsun.
Burada da yargıçlar var ama yargıç olduğunu, Anayasa ve kanunlardan başka hiçbir şeye bağlı olmadığını içine sindirebilmiş olanları çok az.
Oradaki gibi muktedirin emriyle tutuklanırsan, burada bir daha ne zaman dışarı çıkabilirsin sadece Allah ve otokrat bilir.
Milletvekili bile seçilsen boş!
Burada Anayasa’da açıkça “Anayasa Mahkemesi’nin kararı herkesi bağlar” yazarken, “bizi bağlamaz” diyerek Anayasa Mahkemesi üyelerini hapse attırmak için suç duyurusunda bulunanları bile var.
Gerisini artık sen düşün!
Aman iyi düşün Rümeysa Hanım kardeşim, buralar bildiğin gibi değil!
https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/teror-bitecek-ama-demokrasi-beklemeyin,49863