Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tekliflerinin sunumunu gerçekleştirdi. Yılmaz, sunumunda Türkiye ekonomisinin son yirmi yıldaki gelişimini ve 2026 yılı bütçesinin "istikrar ve refah" hedeflerini anlattı.
Yılmaz, konuşmasının başında, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin "istikrar ve refah" bütçesi olduğunu vurguladı. Türkiye'nin son 23 yılda makroekonomik istikrardan kurumsal reformlara kadar birçok alanda dünyaya örnek bir kalkınma hamlesi ortaya koyduğunu belirtti. Bu süreçte Türkiye'nin, uluslararası sınıflandırmada alt-orta gelir grubundan üst-orta gelir grubuna kalıcı biçimde yükseldiğini ifade etti.
Başkan Yardımcısı, bugünün yeni bir eşik noktası olduğunu belirterek, "Yıl sonu itibariyle kişi başı gelirimizin 17.748 dolara ulaşmasını, bu sayede yüksek gelir grubu ülkeler arasına girilmesini bekliyoruz" dedi. Bu başarının sadece rakamsal bir büyüme değil, niteliksel bir dönüşüm ve yeni bir kalkınma hamlesinin başlangıcı olduğunu söyledi.
Yılmaz, 2026 yılının Orta Vadeli Programı'nın (OVP) en kritik dönemlerinden biri olacağını, bugüne kadar atılan adımların somut sonuçlarının ve hayata geçirilen reformların meyvelerinin toplanacağı bir eşik yıl niteliği taşıdığını dile getirdi.
BÜYÜME VE İSTİHDAM: 2024 yılı boyunca küresel sıkılaşmaya rağmen Türkiye ekonomisinin ılımlı ancak istikrarlı bir büyüme performansı sergilediği belirtildi. 2024 yılı yüzde 3,3’lük büyüme oranıyla tamamlandı. 2020–2024 döneminde Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 5,4’lük büyüme oranıyla dünya ortalamasını neredeyse ikiye katladığı vurgulandı. 2026 yılında ise ekonominin yüzde 3,8 oranında büyümesi beklenirken, işsizlik oranının yüzde 8,5 seviyesinin bir miktar altında gerçekleşebileceği öngörülmekte.
MİLLİ GELİR HEDEFLERİ: 2023 itibarıyla milli gelirin ilk kez 1 trilyon dolar eşiğini aşarak 1 trilyon 130 milyar dolara ulaştığı, kişi başına düşen milli gelirin ise 13 bin 243 dolar seviyesinde gerçekleştiği bildirildi. Yıl sonu için kişi başına milli gelir tahmininin 17 bin 748 dolar olarak öngörüldüğü tekrarlandı. Türkiye'nin, 2025 yılında milli gelirin 1,5 trilyon doları aşmasıyla nominal bazda dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi konumuna yükselmesi bekleniyor.
Yılmaz, dezenflasyon sürecinin Türkiye’de artık kalıcı bir istikrar zemini üzerinde ilerlediğini değerlendirdiklerini aktardı. Kasım 2025 itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi'nin (TÜFE) yüzde 31,1 seviyesine gerilediği kaydedildi. Fiyat istikrarını sağlamaya yönelik politikaların kararlılıkla sürdürüleceği belirtilerek, 2026 yılında enflasyonun yüzde 20’nin altına düşürülmesi, 2027 yılında ise tek haneli seviyelere indirilmesi amaçlandığı açıklandı.
Bankacılık ve KKM: Bankacılık sektörünün riskleri etkin biçimde yönetme kapasitesini koruduğu ve sermaye yeterliliği oranının yasal asgari sınırın oldukça üzerinde (yüzde 18,9) olduğu ifade edildi. Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında yeni açılış ve yenileme işlemlerinin sona erdirilmesiyle birlikte, KKM bakiyesinin 28 Kasım itibarıyla 17 milyar TL’ye gerileyerek toplam mevduatlar içindeki payının yüzde 0,1 seviyesine düştüğü bilgisi verildi. TL mevduatların toplam mevduatlar içindeki payının ise yüzde 62,1’e yükseldiği belirtildi.
AR-GE ve İhracat: Yüksek katma değerli üretimin artırılması, AR-GE ve yenilikçiliğin desteklenmesi, 2026 bütçesinde güçlü programlar ve somut kaynaklarla yer bulmakta. 2026 yılı mal ihracat hedefi 282 milyar dolar olarak belirlendi. İhracat ve diğer reel sektör destekleri için 60 milyar lira kaynak ayrılmıştır. Yatırım teşvik ödenekleri ise 2026’da yüzde 58 artışla 50 milyar liraya yükseldi.
Savunma Sanayii: Savunma sanayiinin dışa bağımlılığı asgari seviyeye indirecek şekilde güçlendirildiği belirtildi. 2026 yılında savunma ve güvenlik birimleri için 2 trilyon 155 milyar TL ödenek öngörülmekte. Savunma sanayiinde yerli üretim oranı yüzde 82 seviyesine ulaşmıştır. 2002 yılında 248 milyon dolar olan ihracatın, 2024’te yaklaşık 7,2 milyar dolara yükseldiği ve Türkiye'nin 11’inci büyük ihracatçı konumuna geldiği vurgulandı.
Kentsel Dönüşüm ve Konut: Cevdet'in açıklamalarına göre; "asrın felaketi" olarak nitelendirilen depremlerin yaralarının sarılması ve şehirlerin daha dirençli hâle getirilmesi en önemli öncelikler arasında yer almaya devam edecek. Kentsel dönüşüm kapsamında 2 milyon 350 bin bağımsız birim kapsama alınırken, TOKİ son 22 yılda 1 milyon 750 bin konut üretti. Yeni sosyal konut hamlesi olan “Ev Sahibi Türkiye” kampanyasının finansmanı için 2026 bütçesinde 100 milyar TL kaynak ayrıldığı açıklandı.
Memur ve Emekli Maaşları:2025 Temmuz ayı itibarıyla en düşük devlet memuru aylığının 50.503 TL seviyesine yükseleceği (yüzde 262 reel artış), en düşük emekli aylığının ise 16.881 TL olacağı (yüzde 621 reel artış) öngörüldü.
Mahalli İdareler: 2026 yılında mahalli idarelere ayrılan toplam kaynağın 1 trilyon 657 milyar TL olacağı ve bütçe içindeki payının yüzde 8,7’ye yükseleceği bildirildi.
İşte Cevdet Yılmaz'ın açıklamalarından öne çıkanlar:
"Orta Vadeli Program’da (OVP) belirlenen büyüme hedeflerinin gerçekçi ve ulaşılabilir olduğu görülüyor. Temel amaç, geçici değil, sürdürülebilir ve dengeli bir büyüme yapısını kalıcı hale getirmektir.
Bu çerçevede, 2026 yılında ekonominin yüzde 3,8 oranında büyümesi beklenirken, işsizlik oranının ise yüzde 8,5 seviyesinin bir miktar altında gerçekleşebileceği öngörülmektedir.
Gelişmiş ekonomilerde enflasyonun 2024 yılında ortalama yüzde 2,6 seviyesinde gerçekleşmesi; 2025’te yüzde 2,5’e, 2026’da ise yüzde 2,2’ye gerilemesi beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise 2024 yılında yüzde 7,9 olarak gerçekleşen enflasyonun, 2025 ve 2026 yıllarında sırasıyla yüzde 5,3 ve yüzde 4,7 seviyelerine düşeceği öngörülmektedir.
Küresel enflasyonda göreli bir iyileşme yaşanmasına rağmen, düşüşün beklenenden daha yavaş ilerlemesi para politikalarında normalleşme sürecini geciktirmiş ve küresel ekonomik faaliyet üzerinde baskı oluşturmuştur. Öte yandan, son analizlerde ABD’de tarife kaynaklı enflasyonist baskıların güçlendiği vurgulanmakta ve bu durumun faiz indirimlerinin seyrini etkileyebileceği belirtilmektedir. Mevcut belirsizlikler ve kırılganlıklar dikkate alındığında, küresel enflasyonun önümüzdeki dönemde de küresel gündemin üst sıralarında yer almayı sürdüreceği değerlendirilmektedir.
2026 yılına ilişkin küresel görünümde belirsizlikler devam etmekle birlikte; ticaret ortaklarımızda görece daha güçlü bir büyüme eğiliminin öne çıkması ve artan enflasyonist baskılara rağmen para politikalarında normalleşme adımlarının sürmesiyle finansman koşullarının daha destekleyici bir yapıya kavuşması beklenmektedir.
Son yıllarda gözlenen eğilimin 2026 yılında da devam etmesiyle birlikte, başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarının ekonomik faaliyetleri destekleyici şekilde ılımlı bir seyir izleyeceği öngörülmektedir.
2022 yılında enerji fiyatları kaynaklı tarihi zirvelerin ardından emtia piyasalarında son dönemde daha dengeli bir görünüm hâkimdir. Jeopolitik gelişmeler nedeniyle zaman zaman dalgalanmalar yaşansa da, küresel büyüme görünümüne paralel olarak enerji fiyatlarında genel bir düşüş eğilimi gözlenmektedir. 2024 yılında yüzde 5,3 oranında gerileyen enerji fiyatlarının, 2025 yılında yüzde 7,9 oranında azalacağı tahmin edilmektedir.
Enerji dışı emtia fiyatlarında ise güvenli liman talebinin etkisiyle özellikle kıymetli madenlerde artışlar görülmesine rağmen, genel fiyat artışlarının sınırlı kalması beklenmektedir.
Dezenflasyon sürecinin Türkiye’de artık kalıcı bir istikrar zemini üzerinde ilerlediği değerlendiriliyor. Kasım 2025 itibarıyla TÜFE’nin yüzde 31,1 seviyesine geriledi. Bununla beraber fiyat istikrarını sağlamaya yönelik politikaların kararlılıkla sürdürülecek. Hedefler doğrultusunda, 2026 yılında enflasyonun yüzde 20’nin altına düşürülmesi, 2027 yılında ise tek haneli seviyelere indirilmesi amaçlanıyor. kaydedilmektedir. Bu doğrultuda ithalat fiyatlarının Programımıza verdiği desteğin emtia fiyatları kaynaklı olarak sürmesini beklemekteyiz. Bu çerçevede, 2026 yılında dış koşulların bir önceki yıla göre daha destekleyici bir görünüm sergileyeceğini, dezenflasyon sürecimize ve aynı zamanda yatırım, istihdam, üretim ve ihracat hedeflerimize nispi olarak daha fazla katkı sağlayacağını
değerlendirmekteyiz.
2024 yılı boyunca küresel ölçekte dezenflasyon odaklı parasal sıkılaşmanın dış talepte yarattığı zayıflamaya ve artan jeopolitik gerilimlere rağmen, Türkiye ekonomisi ılımlı ancak istikrarlı bir büyüme performansı sergilemiştir. Fiyat istikrarını önceleyen politika çerçevesiyle uyumlu şekilde, 2024 yılı yüzde 3,3’lük büyüme oranıyla tamamlanmıştır.
Salgınla başlayan ve jeopolitik gerilimler ile enerji, gıda ve tedarik zinciri krizleriyle derinleşen küresel dalgalanmalara rağmen, Türkiye ekonomisi istikrarlı büyümesini sürdürerek dünya ekonomisi içinde olumlu yönde ayrışan ülkeler arasında yer almıştır.
Salgın sonrasındaki büyüme performanslarına bakıldığında, 2020-2024 döneminde dünya ekonomisi kümülatif olarak yüzde 15,1 oranında büyürken, Türkiye ekonomisi aynı dönemde yüzde 30,3’lük bir büyüme kaydetmiştir. Bu süreçte dünya ekonomisinin ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 2,9 seviyesinde gerçekleşirken, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 5,4’lük büyüme oranıyla dünya ortalamasını neredeyse ikiye katlayan güçlü bir performans ortaya koymuştur.
Güçlü büyüme performansının bir sonucu olarak, milli gelirimiz Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 itibarıyla ilk kez 1 trilyon dolar eşiğini aşarak 1 trilyon 130 milyar dolara ulaşmış, kişi başına düşen milli gelir ise 13 bin 243 dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 2024 yılında kişi başına düşen milli gelirin 15 bin doları aşması beklenmektedir.
2025 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla GSYH’nin dolar cinsinden yıllıklandırılmış büyüklüğü 1 trilyon 538 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Aynı dönemde kişi başına düşen milli gelirin yıllıklandırılmış tutarı yaklaşık 17 bin dolar düzeyine çıkmıştır. Yıl sonu için kişi başına milli gelir tahminimiz ise 17 bin 748 dolar olarak öngörülmekte.
Türkiye’nin, 2025 yılı itibarıyla kişi başına düşen milli gelirde ulaşılan seviyelerle Dünya Bankası’nın kriterlerine göre ilk kez yüksek gelirli ülkeler grubuna girmesi bekleniyor. Türkiye, nominal bazda dünyanın 17’nci büyük ekonomisi konumunda bulunurken, 2025’te milli gelirin 1,5 trilyon doları aşması ve ülkenin 16’ncı sıraya yükselmesi öngörülüyor. Satın alma gücü paritesine göre ise Türkiye’nin dünyada 11’inci, Avrupa’da 4’üncü büyük ekonomi konumuna yükselmesi bekleniyor. Kişi başına gelirde AB ortalamasına yakınsama sürerken, bu oranın 2026’da yüzde 72’yi aşacağı tahmin ediliyor.
Mesleki eğitim için 29 milyar lira, ihracat ve diğer reel sektör destekleri için 60 milyar lira kaynak ayrılmıştır. Yatırım teşvik ödenekleri, 2025’te 31,7 milyar liradan 2026’da yüzde 58 artışla 50 milyar liraya yükseltilmiştir. 2002–2025 Eylül döneminde düzenlenen 129 bin 892 teşvik belgesi, yatırımcı güvenini artırmıştır.
Emek yoğun sektörler olan tekstil, hazır giyim, deri ve mobilya gibi alanlarda istihdamı korumak amacıyla 2025 yılında “İstihdamı Koruma Destek Programı” uygulanmış, çalışan başına aylık 2 bin 500 TL destek sağlanmıştır; bu destek 2026’da 3 bin 500 TL’ye çıkarılacaktır. İhracat reeskont kredisinin günlük limiti 4,5 milyar TL’ye yükseltilmiş, bunun 1,5 milyar TL’si emek yoğun sektörlere tahsis edilmiştir."