Gönül isterdi ki böyle bir günde sadece sevmeyi ve sevilmenin güzelliklerini anlatayım… Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü ama artık tarihte bir felaketin de adıyla birlikte anılacak bizim için… Dün, Erzincan İliç’te meydana gelen maden felaketinin ardından hala toprak altında kurtarılmayı bekleyen 9 vatandaşımızın olduğu söyleniyor. Dün saat 14:00 sıralarında gerçekleşen bu elim olayı yaşayan toprak altındaki canlar için her bir saniyenin önemini varın siz düşünün.
Eskiden güzel ülkemizde özel günler, Atamızın bize armağan ettiği bayramların tarihiyle birlikte anılırdı. Şimdi ise bir düşünün; yılda bilmem kaç felakete verdiğimiz isimle, anma tarihleri biriktiriyoruz. Hiç uzağa gitmenize gerek yok daha geçtiğimiz yıl Şubat ayı başında dünya tarihinin en büyük deprem felaketlerinden birini ve hatta asrın en şiddetli depremini yaşadık. Sayısı hala değişken olmakla birlikte 50 binden fazla insanımızı kaybettik.
Ondan önce de 11 Ağustos 2021 yılında Kastamonu sel felaketi birçok canın ölümüne sebep olmuştu ve maddi kayıplar dudak uçuklatacak kadar büyüktü. Soma’daki 301 madencimizin başına gelenler ve sonrasında hala mağduriyet yaşayan ailelerinin içler acısı durumu da geldiğimiz şu teknoloji çağında anlık olarak takip edilebiliyor.
Bu örnekler daha da geriye gidilerek çoğaltılabilir ama mesele sayıdan çok nedenler bana göre…
Tüm bunlara birileri takdir-i ilahi, kader, kısmet, yazgı vs vs gibi birçok neden uydurabilirler. Ancak sen tedbirini almazsan ilahi takdir de böyle tecelli edecektir; var mı buna itirazı olan?
Allah, tüm kullarına “tedbirini al, gerisini bana bırak” diyerek tevekkül yolunu göstermiyor mu? Peki sen ülkenin namusu olan sınırları dünyanın tüm çer çöpüne açarsan, kendi ülkesinde siyanürle maden çıkaramayan Kanadalı madenci köstebekleri ülkenin en güzel dağlarına, tepelerine doldurup o bölgedeki insanları yok sayarsan… Dere yatağına site, fay hattı üzerine siyanür gölü yaptırırsan… Siyanür gibi ölümcül bir zehri, ulu orta açık havuzlarda tutan maden şirketine bırak ceza yazmayı bir de ÇED onayı verirsen, sen de hükümet olarak bu suçun ortağı olmuş olmuyor musun? Cennet gibi vatanı zehirle, pislikle, çöple doldururken hadi diyelim ki o bölgede yaşayan, çiftçilik yapan insanın sağlığı umurunda olmadı; peki bu zehrin sıcakta buharlaşan siyanür gölü suyuyla yağmur olup içme suyu barajlarına dolacağını ve Ankara’daki İstanbul’daki çeşme suyuyla sana kadar ulaşacağını da bilmiyor musun? Olası bir depremde bu siyanürün hemen madenin dibindeki Fırat Nehri’ne karışacağını da mı bilmiyorsun? Demek ki bilmiyorsun ama kötü bir haber var; Erzincan İliç’teki altın madeni tam fay hattının üzerinde duruyor.
Madenleri denetlemeyip orada çalışmak zorunda kalan insanlara insani yaşam haklarını ve iş güvenliğini sağlamadan verdiğin izinler sonucu ortaya çıkan felaketlerde de ülkenin yönetiminde olanların vebali var. Ama ortaya çıkan felaketlere bir bakın; hiçbir sorumlu, hiçbir yetkili ya da cezasını gerektiği gibi almış imza yetkisi taşıyan tek bir kişi bulamazsınız. Üstelik Çorlu’daki tren kazasında olduğu gibi demiryolunun çalışan gariban işçileri dışında da yargı karşısına çıkarılmış kimse görülmez ortalıkta… Hatta bazı davalarda bu felaketlerde ölenlerin suçlu çıkarıldıklarını bile duyabilirsiniz.
Dünyanın neresinde ardı ardına bu kadar felaket yaşanıp hala sorumlulukta kendine pay çıkarmayan bir siyaset olabilir? Dünyanın hangi bölgesinde siyaset eliyle bu kadar onay imzası, adeta millete mezar olacak projelerin altına atılabilir? Bunları düşündükçe insanın aklının sınırlarının zorlanması gerekir. Bu ülkede ise bu bile normalleşti farkında mısınız?
Bugün 14 Şubat… Dilerim ki bugün Sevgililer Günü dışında, ülkenin tüm insanları için aklını çalıştırma, doğruyu yanlışı ayırt etme ve silkelenip kendine gelme günü olarak da anılmaya başlar artık… Çünkü bu cennet ülkenin sadece ve sadece buna ihtiyacı var; gerçekleri olduğu gibi düşünmeye…