Tarih boyunca insanlar, egemenlerin şerrinden kaçarken sığınacak güvenli bir liman aramış ve karnını doyurmak, güvenliğini sağlamak gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Tanrı adına düzeni sağlamak iddiasındaki kişilere boyun eğmiştir.
İslâm, son peygamber olarak geldiği için bugün, bazı tarikat veya cemaat önderleri, “şeyh” gibi unvanları kullansa da, bazıları, kendilerini “Allah ile peygamber arasında bir yerde” gösterebiliyor! Öyle ki kendilerine kitap gönderildiğini öne süren de var, Allah ile konuştuğunu söyleyen de... Bazı zavallı müritler, bunların içtiği tastan, hatta abdest suyundan içerek kurtuluşa ereceğini zannediyor, kendilerini, eşlerini ve altı yaşındaki çocuklarını bile onlara cinsel anlamda da teslim edebiliyor; badeleniyor! Şeyhine, yani çağımızın Amon rahiplerine bedenlerini teslim edenler olduğu gibi siyasi partilerde, liderlerini peygamber gibi görenler veya gösterenler de var.
***
Bugün müzik, sinema ve genel olarak medya üzerinden yapılan zihin kontrolünü, tarikat ve cemaatler, yüzyıllardır tarikat evlerinde uyguluyor...
İnsanın insana kulluğunu, Allah'a kulluk olarak gösterip, çocuk yaşta formatlandırdıkları kişiler, bu sebeple robot gibi hep aynı ezberleri ve yöntemleri kullanır.
Bütün bunların altında yatan asıl gerçek ise insanoğlunun, günümüzde de Amon'a veya Zeus'a yani gerçekte altına ve gümüşe veya ekonomik gücü temsil eden paraya, ayrıca cinsel hazlara tapınmaya devam etmesidir.
Tek tanrılı dinlere geçildikten sonra, Tanrılık iddiasında bulunmanın sahtekârlık olduğu kabul edilince, peygamberlik iddiasında bulunmak yolunu seçenler olmuştur. Peygamberlik iddiasında bulunmanın da sahtekârlık olduğu anlaşılınca, insanların zihinlerini heklemenin tek yolu kalıyordu: Tarikatlar...
***
Tarikatların her biri, Allah'a ulaşmak için bir mürşide bağlanmanın şart olduğunu ileri sürer Her biri diğerini karalayan tarikatların ittifak ettiği en önemli konu budur. İnsanlar, bir kişiye, bir mürşide bağlanmanın Allah'a ulaşmak için tek yol olacağına inandığında, artık davranışlarında akıl, mantık aramanın bir anlamı yoktur. İnanmış bir mürit, Hasan Sabbah'ın kurduğu iddia edilen sahte cennette yaşamasa da o cennetin hayaliyle artık mürşidinin her dediğini yapan bir robot konumundadır. Bu tür yapılanmalar, eğitim gibi yargı gibi ordu gibi devlet kurumlarında güçlendiği zaman da artık siyasal iktidarı tamamen devralmaya girişebilir...
***
İnsanın inanç alanındaki zaafını keşfeden ve zihin kontrolü yöntemini iyi bilenlerden biri Hasan Sabbah idi. 1050 yılı veya sonrasında doğan Hasan Sabbah, Yemen’den Kufe’ye, Kufe’den Kum’a, Kum’dandan da Rey’e yerleşen bir ailenin çocuğudur. Sabbah, İsmaili mezhebini benimsedikten ve sırlarını öğrendikten sonra Fatımilerin kontrolündeki Mısır'a gitti ve bilgilerini genişletti. Oradan Suriye’ye sürgün edilen Hasan Sabbah, 1081’de İsfahan, Kirman ve Yezd’de İsmaili propagandası ve örgütleme çalışmalarına başladı. Deylem bölgesine çok sayıda dai gönderdi. Hasan Sabbah yaklaşık 9 yıl sadece propaganda ve örgütlenme çalışmaları yaptı. Sonunda Selçuklu veziri Nizamül-Mülk, Hasan Sabbah’ın yakalanmasını emretti ama o, başkent Rey'den uzak durdu ve Alamut kalesini ele geçirdi.
Faik Bulut, “Hasan Sabbah Gerçeği” adlı kitabında, Abdurrahman Bedevi’nin Beyrut’ta 1981 yılında basılmış “İslâm Mezhepleri” kitabından naklen, Hasan Sabbah’ın Alamut kalesini nasıl ele geçirdiğini şöyle anlatır:
“Hasan Sabah, Alamut kalesini almayı inceden inceye planladı. Alamut’un Deylemi kökenli hükümdarı Mehdi, güvenilir davetçi Hüseyin Kaini aracılığıyla İsmaili mezhebine kazandırıldı. Hasan Sabah, peyderpey gönderdiği davetçileri sayesinde kale içindekilerin İsmaili olmasını sağladı. Vaktin geldiğini anlayınca derviş kılığına bürünüp Dikhuda takma adıyla dış kaleye girdi, propaganda ve örgütlenmeyi tamamladı. Sıra iç kaleye geldi. Sabbah, tek başına en tepedeki bey köşküne çıkıp Mehdi’nin burayı terk etmesini istedi. Sabbah’ın iç kalenin en müstahkem konağına nasıl girdiğine şaşıran hükümdarın, nöbetçileri çağırması fayda etmedi. Zira onlar, Hasan’ın eski ya da yeni müridiydi...”
Dikkat edilirse, 15 Temmuz darbe girişimine kadar FETÖ de yalancı cennet kurmak dışında, örgütlenme modeli ve eylem tarzı olarak büyük ölçüde Hasan Sabbah yöntemlerini kullanmıştır. Cumhurbaşkanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın yaverleri bile FETÖ’cü çıkmadı mı?
Devam edeceğim.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tarih-boyunca-tarikat-ve-cemaatler-3-15-temmuz-hasan-sabbah-modeli-bir-darbe-865359h.htm