Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olarak görev süresi ve Cumhurbaşkanı olarak görev süresi çok ama çok farklı sonuçlar doğurdu. O nedenle 2014 Türkiye için bir milat sayılabilir.
Mesela Erdoğan’ın başbakanlık dönemi olan 10 yılda ortalama döviz kuru (1 dolar+1 avro ortalaması) karşısında TL toplamda %59,2 değer kaybetti (2004-2014)
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı dönemi olan son 10 yılda ise (2014-2024) ortalama döviz kuruna karşı TL’nin değer kaybı %1240,5 oranında gerçekleşti.
Kur artışı ya da TL’nin değer kaybı çok önemli diyorsanız; şimdi yazacaklarım yanında belki de en az sorun kur artışıdır.
Pahalılık açısından kur artışı değil, kur bazında fiyat artışı daha önemlidir.
Mesela Türk-İŞ “Açlık Sınırı” verisini açıklıyor. 2001 yılında açlık sınırı yıl bazında ortalama 190,6 $ ediyordu. Yani 4 kişilik bir ailenin açlık harcaması 190,6 $ ile karşılanıyordu. Mayıs 2025 itibari ile 4 kişilik bir ailenin açlık için yapması gereken harcama tutarı 646,9 $ etmektedir.
Daha 2 yıl önce, yani 2021-2022 yıllarında açlık sınırı için 300-350 dolar gerekirken şimdi bu tutar 600-650 dolar aralığına yükselmiştir. (Şu anda 12 aylık ortalama 608,3 $ seviyesinde)
Kısaca kur artışı değil, ülkemizde temel sorun kur bazında fiyat artışıdır.
Biz buna PAHALILIK diyoruz.
Yani asıl sorunumuz enflasyon değil, pahalılıktır.
Enflasyon düştüğünde pahalılık düşmeyecektir. Asıl meselemiz pahalılığı bitirmektir.
(TÜRK-İŞ Açlık Sınırı fiyatlarını grafikte dolar bazında görmektesiniz)
PAHALILIK NASIL OLUŞTU?
Sabah Gazetesi’nden Melih Altınok 28 Haziran günü “Ada fiyatları bunlar ada” başlıklı bir yazı yazdı. Burada diyor ki, “4 kişi Rodos’ta sahilde 23 avroya kahvaltı yaptı. Yani adam başı 250 liraya kahvaltı yapılıyor. Marmaris’ten, Bodrum’dan boş plajlardan bahsedenler “ama maliyet” demesin. Rodos bir ada, bizim gibi tarım arazilerinin yanında değil. Suyundan çöpüne kadar her şey taşıma. İşçi maliyetleri de Türkiye’den pahalı. Elektrik ve doğalgaz fiyatları da bizdeki gibi devlet tarafından sübvanse edilmiyor. Üstelik işletmeciler, giriş ücreti, otopark ayağına soygun gibi imkanlardan da mahrumlar.”
Ve Melih Altınok ‘altın yumurtlayan tavuğu kesiyoruz, kendi ayağımıza sıkıyoruz’ diyerek Turizm Bakanı’nı göreve çağırıyor.
Pahalılık sadece turizm bölgelerinde mi?
Mesela konut ilan sitelerine girin bakın. Daire fiyatlarında İstanbul’un iyi yerlerinde 100 milyon liralık fiyatlar karşınıza çıkacaktır. İstanbul’da müstakil değil, rezidanslardan 2-3 milyon dolarlara daire satılıyor.
Size şu soruyu soralım: Şehir merkezlerine benzer mesafede ve çevresel düzenlemesi çok daha iyi olan daire fiyatları Avrupa’da nasıl?
Mesela Frankfurt… Almanya’nın finans başkenti… İstanbul’dan daha ucuz olduğunu söyleyebilirim. İlanlara girin bakın…
Şu anda İstanbul’da ortalama kira fiyatları 30 bin lira civarında. Ama biraz iyi semtlere gittiğinizde kira fiyatlarının ortalama 60 bin liraları geçtiğini görüyorsunuz.
İyi ama Türkiye’de asgari ücret şu an 570 dolar ve ortalama ücret ise 1.043 $. Yani ortalama ücret ile sadece ortalama bir dairede kirada oturabiliyorsunuz. Asgari ücretli ise sokakta kalıyor.
Şimdi soru şu: Asgari ücretin ve ortalama ücretin bu şekilde düşük kaldığı yerde, kira veya yemek dahil her ne olursa olsun fiyatlar neden dolar bazında bu kadar arttı?
Bakınız burada sadece kira fiyatlarının ve/veya gayrimenkul fiyatlarının artmadığını görüyoruz; tüm fiyatlar dolar bazında adeta patlamış durumda.
ABD’deki dolar enflasyonundan kat be kat dolar bazında fiyat artışını Türkiye yaşadı.
Neden?
İki ana neden söyleyeyim:
1-Gelir dağılımı bozuldu:
Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ülkede tek kazanan kesim var: ZENGİNLER dediğimiz yüzde 5’lik kesim.
Gelirden aldığı paya baktığımızda tüm kesimlerin payı gerilemiş. Sadece ve sadece en zengin yüzde 5’lik kesim payını artırmış (TÜİK revizyonla bu payı biraz düşürdü ama tam doğruyu revizyon öncesi bu tablo veriyor)
Gelir dağılımı yapısal olarak bozulunca o şımarık zenginler fiyatları adeta uçurmuş oldular. Mesela bir semtte daire fiyatları 5 milyon lira civarındayken zenginin biri o mahalleden 15 milyona ev aldığında artık tüm fiyatlar 15 milyon lira civarında seyreder.
Olan tam da bu şekilde oldu. Türkiye’de şımarık zenginlik fiyatları dolar bazında patlattı.
2-Erdoğan’ın Nass Politikası:
Aslında birinci maddenin devamı ile değerlendirilmelidir. Erdoğan 2021 sonlarında “ortada Nass var sana bana ne oluyor” deyip ekonomi politikasını tamamen raydan çıkarttı. Enflasyon patlarken faizler suni olarak düşürüldü ve yatırımcı varlık koruma güdüsü ile başta gayrimenkul olmak üzere tüketime koştu.
Sadece 2 yıl içerisinde gayrimenkul fiyatlarında reel olarak yüzde 125 gibi muazzam artışlar yaşandı. Tabi ki bu fiyat artışının peşinden kiralar patladı:
Şöyle düşünün: 700 bin liralık konut 2 bin lira kirada iken konutun kendini amorti süresi 30 yıldı. Şimdi o konut fiyatı 7 milyon liraya yükselirken kira fiyatı 40 bin liraya çıktı ve konutun amorti süresi 15 yıla düştü.
Olan tam olarak bu.
Önce negatif faizler konut fiyatlarını patlattı ve arından reel faizlerin yükselişi amorti süresini kısalttı.
Konut fiyatını işyeri olarak veya dükkan kirası olarak ele alabiliriz. Hizmet sektöründeki fiyat artışlarının bir diğer temeli de buradan geliyor.
EV SAHİPLİĞİ HAYAL OLDU
2010 yılında Türkiye’de durum şu:
Nüfus: 73.722.988 kişi
Ortalama hane sayısı: 19.216.952
Kiracı hane: 4.246.946
Kiracılık oranı %22,1 (ortalama hane sayısı ise 3,84)
Aradan 3 yıl geçiyor 2013 yılına geliyoruz: Artık nüfus 76.667.864 kişiye yükselirken hane sayısı 21.127.674’e çıkıyor. Dikkat ediniz, hane sayısında 1.910.723 artış yaşanırken kiracı sayısı sadece 253.248 artışla 4.500.195 adete çıkıyor.
Tekrar edelim: 2010-2013 arası hane sayısı 1,9 milyon artarken kiracı hane sayısı sadece 253 bin artıyor. Yani toplumda kurulan yeni hanelerin kiracılık oranı sadece %13,25.
Ve 2013-2024:
Nüfus 8 milyon 977 bin artışla 85.664.944 kişiye ulaşıyor.
Hane sayısı ise 6 milyon 387 bin 978 artışla 27.515.652 haneye ulaşıyor.
Kiracı hane sayısı ise 3 milyon 212 bin 443 artışla 7.712.637 haneye ulaşıyor.
Dikkat ediniz; Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde hane sayısı 21.127.674’den 27.515.652’ye yükseliyor. Hane sayısındaki artış: 6.387.978
Kiracı hane sayısı ise 4.500.195’den 7.712.637’ye yükseliyor. Kiracı hane sayısındaki artış ise:3.212.443
Tekrar edelim: Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde 6.387.978 hane kuruluyor ama bunların 3.212.443’ü kiracı. Yani yeni kurulan hanelerin kiracılık oranı %50,3…
Bu tam bir felaket. Hatta felaket ötesi bir durum
***
Türkiye’de temel dengeler 2014 sonrası adeta yıkıma doğru gidiyor. Doğum oranı 2,19’dan 1,48’e adeta şelale gibi düşüyor. Çünkü evlenip ev-ocak kurmak artık hayal oldu.
Fiyatlar patladı, çünkü gelir dağılımı bozuldu. Zenginin aşırılığı fakiri de vuruyor. Mutluluk oranı çökerken gelecekten beklenen umut hızla diplere indi. (Yüzde 42’lerden yüzde 21’lere)
Yapısal yıkım yaşadığımız bu dönemin sonuçlarını bir bakanlığa bağlayarak sorunu çözebilir miyiz?
Hatta ülkeden kaçışın hızla devam ettiği (parlak zekalı iyi eğitimlilerin ülkeden gitmesi) bir dönemde gelirin artması mı beklenir? Teknolojik yıkım yaşadığımız bu süreci din eğitimi ile kapatabilir miyiz?
Elbette hayır.
Tek çaremiz baskı ve zulüm… Zaten yaşadığımız da tam olarak bu. Yapısal yıkımı örtmek için cehalet uygulamaları ile toplumu uyutup sorunları başka yerlerde aratıyoruz.
Kaderimiz belli… Toplum uyanmadıkça sorunlar artmaya devam edecektir. Pahalılık bir sonuçtur; Erdoğan’ın fikirlerinin sonucudur. Artık buna mahkumuz.
https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/2014-sonrasi-ulkenin-tum-ayarlari-bozuldu-1604392