Büyük Millet Meclisi, 105 yıl önce Atatürk önderliğinde, henüz ilan edilmemiş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu organı olarak kurulduğunda, Anadolu’da olağanüstü koşullar yaşanmaktaydı. 105 yıl sonra bugün başka yönleriyle olağanüstü bir dönemin içindeyken, egemenliğin “kayıtsız şartsız milletin” olduğu, yasamanın yürütmeyi denetleyebildiği bir demokrasinin ümidini paylaşarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğuna tepki olarak, bugünkü TBMM resepsiyonuna katılmayacak. Akşam saatlerinde Ulus’taki Büyük Millet Meclisi önünde halka seslenecek. Özel’in bu tercihi, -milyonların seçtiği İmamoğlu cezaevindeyken-egemenliğin, “kayıtsız şartsız milletin” olduğu şiarıyla simgesel bir anlam içeriyor kuşkusuz.
Özel’den yansıyan 23 Nisan’a dair simgesel çağrışım, sadece bununla sınırlı değil. Bir de Kanal İstanbul meselesi var.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel dün TBMM’deki Grup Toplantısı’nda uzun bir konuşma yaptı. Konuşmasında, İmamoğlu’nun tutulduğu Silivri Cezaevi’nden yaptığı uyarıyla yeniden tartışılmaya başlanan, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kanal İstanbul planına geniş yer ayırdı. İyi de etti. Çünkü, İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkaracak bir plan olan Kanal İstanbul, ulusal egemenlik ile de çok yakından bağlantılı bir projedir.
(Hatırlatma Notu: İmamoğlu İBB Başkanlığı’nı 2019 Haziranı’da devraldıktan sonra kapsamlı bir Kanal İstanbul Çalıştayı düzenlemişti. Dönemin (AKP hariç) siyasi liderlerinin ilgi gösterdiği ve konuyla ilgili akademik, mesleki, bürokratik ve teknik isimlerin katıldığı Çalıştay’daki sunumlar çok değerli bir bilgi külliyatı oluşturdu. İBB, bunu yayına da dönüştürdü. Aldığım davet üzerine ben de Kanal İstanbul için düşünülen KÖİ modeli ile orada “iş yapacak” şirketlere ilişkin bir sunumla yer almıştım.)
Kanal İstanbul’un bugün bayramını kutladığımız ulusal egemenlik ile bağlantısı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni etkisizleştirecek olmasından kaynaklanır.
Milyarlarca metreküp hafriyat yaparak açılacak su yolundan geçecek gemiler için türlerine ve büyüklüklerine göre döviz üzerinden garanti vermeyi planlayan iktidar, bir süre sonra -trafik arttıkça-gelir kazanmayı umuyor.
Gelin görün ki Kanal İstanbul’u gerekçelendirirken yönetimi zor bir su yolu olan İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiği yoğunluğunu öne süren yöneticiler, son birkaç yıldır azaldığı verilerle sabit gemi trafiğine dair herhangi bir açıklama yapmıyor.
Bu arada unutmayalım: İktidar sözcüleri, Kanal İstanbul’a meşruiyet kazandırmak için birkaç yıl önce “gemilerin seyir güvenliği” argümanı sık sık kullanılıyordu.
İstanbul ölçeğindeki bir metropolün su ihtiyacında hayati öneme sahip Sazlıdere Barajı çevresinde, İSKİ görüşünü almadan ihale edilen 55 milyar liralık konut ihalelerinin, gemilerin seyir güvenliği ile nasıl bir ilişkisi var acaba?
***
Beş sene önce özel bir şirkete 1500 sayfalık bir fizibilite raporu hazırlatan iktidar, bugünlerde Kanal İstanbul projesinin emlak kısmı için mesafe alıyor gibi görünebilir. Fakat yapılması gerekenler, görünün ile sanılandan çok daha büyük ve karmaşık.
AKP sanki bir seçim olmayacak ve sandıkta hiç yenilmeyecek gibi davranıyor. Oysa Kanal İstanbul için daha önce hazırlanmış Sosyal Etki Değerlendirme (SED) raporuna göre “Kanal İstanbul proje koridoru inşaatının, yaklaşık 84 ay sürmesi, hafriyat ve inşaat faaliyetlerinin ise yaklaşık 48 ay sürmesi” bekleniyor.
Peki böyle bir tabloda yani, birbirine benzemez bu kadar büyük operasyonlar gerektiren, tutarına bir türlü karar veremedikleri (10, 12, 15, 20, 25 milyar dolar) devasa yatırıma, finansmana ihtiyaç duyuran, ekolojik felaketlere yol açacak bir projeyi tamamlamaya AKP iktidarının siyasal ömrü yeter mi? Göreceğz.
https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/23-nisan-egemenlik-ve-kanal-istanbul,49578