Meşru ve daha fazla ezilmemek, onuru korumak için gerekli direncin ötesinde; hukuksuzluk ve adaletsizliği bir kader gibi yaşamamanın mecburi istikameti, yapılacak bir erken seçimde düğümleniyor
TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, 2023 seçimlerinde seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen, bunun üzerine yaptığı bireysel başvurusu lehine sonuçlanan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin, okutulması aylardır geciktirilen kararını okuttu.
Anayasa hükümleri ortadayken bu işlemin hukuka, dahası Meclis saygınlığına uygun olduğu tereddütsüzdür.
Ancak gelin görün ki, sistem “partili cumhurbaşkanlığı” adıyla dünyada eşi benzeri olmayan bir sisteme -şaibeli bir referandum sonrası- evrilmişse, olaylar farklı gelişir. Kim bilir kaçıncı kez olduğu gibi hukuksuzluğun hukuk, hukuka uygunluğun da hukuka aykırılık gibi gösterildiğine tanıklık ederiz.
Biçer’in başkanvekili yetkilerini kullanarak -TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yokluğunda- kararı okutması, iktidar açısından hiç beklenmedik bir hamle oldu.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Biçer’in okutma işleminin Anayasa, içtüzük ve teamüllere aykırı olduğunu açıkladı. Yetkilerini kullanacağını bildirdi. Biçer’in okuttuğu kısım tutanak metninden çıkarıldı.
Ancak tabii ki asıl aykırılık, Anayasa’ya göre bağlayıcılığı gayet net olan AYM kararının bugüne kadar okutulmamış olmasıdır. İktidar mutlak gücünden o kadar emin, hukuku kendine göre yorumlamaya o kadar alışmış ve kamuoyunu da bugüne dek alıştırmış ki, meselenin özünü oluşturan asıl kısmı, ısrarla dikkatlerden kaçırılıyor.
Yargıtay’ın AYM kararını tanımaması
Teamülse teamül şu olmalıydı yani: Bir AYM kararına, yani bir bireysel başvuruya, o süreçlerin hiçbirine gerek olmaksızın Atalay’ın milletvekili seçilir seçilmez tahliye edilmesi. Ancak bu yapılmadığı gibi yargı krizine yol açtı.
2023 yılı sonunu hatırlıyor muyuz? Yargıtay Başkanlığı, AYM kararının tanınmayacağı anlamına gelen uzun bir açıklama yapmış ve ardından, 3. Ceza Dairesi kararı TBMM’de okutularak Atalay’ın vekilliği düşürülmüştü.
Oysa Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı Anayasa’da yazıyor. Apaçık ve tereddütsüz. Bu, yorumla değiştirilebilecek bir husus değil. Dolayısıyla, AYM kararının ardından kararın okutularak Atalay’ın TBMM’de görevine başlayacak şekilde tahliye edilmesi gerekiyordu.
Tutanaktan çıkarmak varlığı teyittir
Şimdi TBMM Başkanvekili Biçer’in okuttuğu hüküm kısmı tutanaktan çıkarılınca (tutanağın ilk versiyonunda var) dipnot ile TBMM İçtüzüğüne aykırı okutma yapıldığı yazılınca, bu metin okutulmamış mı oluyor? Hayır tersine. Video kayıtlar bir yana, şöyle bir basit gerçeklik var: Metin tutanaktan çıkarıldığı zaman tam tersine, aslında bu metnin okutulduğu kabul edilmiş oluyor. Yokluğu değil varlığı teyit ediliyor. Dolayısıyla aslında işlem hukuken tamamlanmış, maddi gerçeklik kazanmıştır.
İktidar cephesinde ayrışma
“Hukuksuzluklardan hukuksuzluk beğenin” diye özetlenebilecek günlerden geçiyoruz. Her saat yeni bir adaletsizliğe maruz kaldığımız, en temel hakların apaçık çiğnendiği bu ortamda, Anayasal haklara şiddet içermeyen yöntemlerle sahip çıkmanın önemi büyük. Meşru ve daha fazla ezilmemek, onuru korumak için gerekli direncin ötesinde; hukuksuzluk ve adaletsizliği bir kader gibi yaşamamanın mecburi istikameti, yapılacak bir erken seçimde düğümleniyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin etkili ve inisiyatif alan adımları eşliğinde, erken seçim dinamiği politik bir süreç olarak ilerlerken, bu temel sorunun geleceğinde, ekonomik koşullar da büyük oranda belirleyici görünüyor.
CHP’ye kayyım atanacağına ilişkin spekülatif mesajlar yayan ismin gözaltına alınması, Adalet Bakanı Tunç'un açıklama yapması, gözaltının eski bir iktidar milletvekilinin tepkisi ardından gerçekleşmesi, 7,5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen avukat Selçuk Kozaağaçlı’nın umut dolu mesajlar verdiği ilk saatlerin ardından, yani henüz 24 saat dolmamışken, savcılık itirazı üzerine yeniden gözaltına alınıp tutuklanması; iktidar kanadında bazı ayrışmaları da haber veriyor.
Son gelişmeler MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, 23 Mart’tan bu yana tutuklu olan İBB Başkanı İmamoğlu ile ilgili tartışılan mesajıyla birlikte değerlendirildiğinde, iktidarın monoblok yapısında artık saklanamayan kırılmalar olduğunu görebiliyoruz. Sürecin nereye evrileceğini ise 19 Mart sonrası hasar gören ekonominin; liyakatsizlik, yolsuzluklarla yıllardır zaten hakkı yenilen vatandaşlar üzerindeki etkisi de belirleyecektir. Malum, adaletsizlik sadece yargı ile ilgili bir kavram değil. Hayatın her alanında her köşesinde kök salan bu adaletsizlik, istiap haddini dolduruyor.
https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/adaletsizlik-istiap-haddini-doldururken,49504