Liberal politikalar dünya genelinde 1980’ler ve sonrasında kendisine yer bulmuş ve arz yönlü ekonomi oluşmaya başlamıştı. Rekabetçi bir ekonomide halkların refah düzeyinin artırılması hedeflenmekteydi. Hükûmetlerin uygulamaya aldığı politikalarla ülkelerde milli gelir yükselmiştir.
Milli gelir artışları, var olan arz artışlarıyla kesişince insanlarda tüketim kültürü tetiklenmiştir. Tüketiciler arasında kredi kartı kullanımının yaygınlaşması ve alışveriş merkezlerinin birçok yerde faaliyete geçmesi tüketim kültürünün temellerini sağlamlaştırmıştır.
Dünya’da daha erken tarihlerde kurulan alışveriş merkezleri, Türkiye’de 80’li yılların sonunda faaliyete geçmiştir. İthalatla ilgili kısıtlamaların kaldırılmasıyla birçok ürün grubu ülkemize giriş yapmıştır. İç pazarda yerli mallara ek olarak ithal mallar da piyasada ticarete konu olmuştur. Aynı zamanda, geleneksel pazar ve çarşı anlayışı dönüşüme uğrayarak çağın koşullarıyla harmanlanmış, alışveriş merkezi (AVM) formunda ticari hayatın bir parçası olmuştur. Girişimciler tarafından inşa edilen AVM’lerde tüketicilere sadece ürünler satılmamış, onlara yeni bir yaşam şekli tanıtılmıştır.
Şehirli halkı cezbedecek birçok hizmet bu yerlerde verilmeye başlanmıştır. AVM ziyaretçisi aracını kolay bir şekilde park edebilmiş, iklim koşullarına bağlı kalmadan ideal ortam sıcaklığında ürünleri satın alabilmiştir. Satın alma işlemini sürdürürken çocuklar oyun alanlarına emanet edilmiş, bu alanlarda onlara eğlenceli bir atmosfer sunulmuştur. Alışverişten yorulan ebeveynler ve oyundan sıkılan çocuklar yemek reyonlarında fast food yemekler yiyerek dinlenmişler, sinemadaki filmlerinin başlangıç saatlerini beklemişlerdir. Sonrasında eve dönülmüş ve bir günün sonuna gelinmiştir. Birçok alışveriş merkezinde buna benzer rutin hikayeleri görmek mümkündür.
AVM’lerde sadece lüks ve orta kalite ürünlerin satışı yapılmamış, halkın günlük ihtiyacına ve hobilerine yönelik dükkanlar da yer bulmaya başlamıştır. Terzi, kuru temizleme, ayakkabı tamiri ve kuaför gibi esnaf işletmeleri de açılmıştır.
Yatırım güdüsünün ivme kazanmasıyla AVM’ler tüketimin ve boş zamanın değerlendirildiği yerlerden sıyrılarak, konutların ve ofislerin de olduğu yaşam komplekslerine dönüşmüştür. Alışveriş merkezleri artık kamusal mekânın bir bileşeni haline gelmiştir.
Covid-19 salgınıyla e-ticaret yükselişe geçmiş ve gelecekte perakende yerlerinin buraya evrileceği söylenmişti. Salgın bittikten sonra mağazadan satış ve e-ticaret çok kanallı pazarlama anlayışına örnek olmuştur. E-ticaret platformları üzerinden satış yapan birçok markanın fiziki mağazaları alışveriş merkezlerinde bulunmaktadır. AVM’de mağaza işletmeciliği, tüketici güveninin kazanılmasında önemsenen bir stratejidir.
Gyoder’in 2023 yılı verilerine göre şu an Türkiye’de 446 adet alışveriş merkezi bulunmaktadır. En çok AVM’ye sahip şehirlerden bazıları ise şöyledir; İstanbul 133, Ankara 42, İzmir 28, Bursa 19 ve Antalya 18’dir. Bunun yanında, Türkiye genelinde 16 AVM’nin inşaatı halen sürmektedir. Buradan da anlaşıldığı üzere sektör büyüme potansiyelini barındırmaktadır.
AVM sayısı arttıkça rekabet şartları keskinleşmekte ve sürdürülebilir olmak zorlaşmaktadır. Yönetim süreçlerindeki yanlış plan ve ülkenin makro ekonomik performansı da etkili unsurlardandır. Satışlar ve maliyetler arasındaki dengenin korunamadığı durumlarda AVM’lerde tam kapasite elde edilememektedir. Hatta kapanmayla sonuçlanan piyasadan çekilmeler de söz konusu olmaktadır.
Burada asıl önemli nokta, tüketici davranışlarının iyi analiz edilip geliştirilmesidir. Yapay zekadan yararlanarak müşteri deneyimlerini iyileştirmek alışveriş merkezlerine avantaj sağlayacaktır. Tüketicilere sanal gerçekliğe dayalı ürün alım deneyimi sunulması, etkin bir mobil uygulama ile fırsatların paylaşılması ziyaret sıklığını teşvik edebilir. Bunun yanında, bölgenin ekonomik yapısı ve ziyaretçi profilinin alım gücünün iyi araştırılıp yorumlanması marka konumlandırılmasında başarılı olacaktır. Tüm bu hususlardaki başarılar AVM’lerin kapasite yönetimine ve kârına olumlu etki edecektir.