Almanya’nın tarihini Otto von Bismarck dönemine kadar götürürsek; 1871 yılında Germen dillerinin egemen olduğu derebeylik, piskoposluk ve dükalıkların birleşimiyle Almanya İmparatorluğu oluşmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan İmparatorluk dağılmış, sonrasında Weimer Cumhuriyeti kurulmuştur. Dönemin muhtevasındaki ekonomik depresyon, hiperenflasyon, yüksek işsizlik ve siyasi çalkantı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin iktidarına zemin hazırlamıştır.
Üçüncü İmparatorluk (Üçüncü Reich) olarak isimlendirilen Adolf Hitler dönemi ise 1933’ten İkinci Dünya Savaşı olan 1945’e kadar sürmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Almanya, etkisi altında kaldığı blok ülkelere göre Batı ve Doğu Almanya olarak iki parçaya ayrılmıştır. ABD, Fransa ve Birleşik Krallık’ın güdümünde olan Batı Almanya; Sovyetler Birliği’nin güdümündeki Doğu Almanya…
Batı Almanya, “Wirstschaftswunder Kalkınma Hamlesi” ile sanayileşerek savaşın yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırmıştır. Ekonomide serbest piyasa yaklaşımından ve sosyal politikalardan yararlanmıştır. Harap bir ekonomiden güçlü bir ekonomiye geçmiştir. Yeni yatırımlar çeken, büyüyen, refah düzeyi yüksek bir ülkeye dönüşmüştür. Sosyalist sitemin etkisindeki Doğu Almanya’da ise sanayinin rekabet seviyesi göreceli olarak biraz daha düşüktü.
Alman topraklarındaki Soğuk Savaş mücadelesi 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla son bulmuş, Batı ve Doğu Almanya birleşmiştir. Yekpare şekilde liberal politikalara geçilmiştir. Yaşam kalitesi ülkenin geneline yayılmaya başlamıştır. Endüstri devi hâline gelen Almanya, büyük firmaları aracılığıyla dünya ticaretinde önemli bir konuma yükselmiştir.
Yıllar içerisinde sektörel yeniliklere entegre olamayan ülkenin sanayisi zayıflamıştır. Zayıflayan sanayinin etkisiyle ekonomi aşağı yönlü bir sarmala ilerlemiştir. Ekonomide şu an bir büyüme sorunu yaşanmaktadır. IMF, Almanya’nın ekonomik büyümesinin 2024’te % 0 olacağını tahmin etmektedir. Ayrıca, Avrupa’nın en büyük ekonomisinde mevcut ekonomik parametrelerin kötüleşmesi yabancı yatırımcıları da caydırmaktadır.
Geçmişte uygulamaya koyduğu kalkınma programlarıyla endüstri devi hâline gelen, ekonomisiyle başarı hikâyesi yazan Almanya şu an ekonomik durgunluğu aşmaya çalışıyor. Sadece ekonomide bir belirsizlik hâli söz konusu değildir. Son zamanlarda ülke siyasetinde de belirsizlikleri görmeye başladık.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, geçtiğimiz aylarda maliye politikaları konusunda yaşanan fikir ayrılıkları yüzünden Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden almıştı. Koalisyon ortaklarından FDP Genel Başkanı’nın görevden alınmasıyla koalisyon resmî olmasa da düşmüştü. Hükûmetin feshi için Anayasal zorunluluktan dolayı güven oylamasına gidildi. Geriye kalan koalisyon ortaklarının (SPD ve Yeşiller) parlamento üye sayısının güven oylaması için yeterli olmayacağı tahmin ediliyordu. Scholz Hükûmeti’nin güven oylamasında 733 üyeli parlamentodan 207 oy alması erken seçim sürecini beraberinde getirmiştir.
Almanya’nın yıllardır kronikleşmiş sorunları, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın negatif yansımalarıyla birleşince ülke yönetiminde Başbakan Olaf Scholz’ün elini güçleştirmiştir. Enerji fiyatlarındaki yükselişler firmaların üretim maliyetlerini artırmış, hane halkının yaşam standartları üzerinde baskı oluşturmuştur. Almanya’daki göçmen ve Ukrayna’ya yardım konularına muhalif tutumda olanlar iç siyasette aşırı sağda kendini konsolide etmiştir.
Ülkede bu yıl gerçekleştirilen Thüringen, Saksonya ve Brandenburg eyalet seçimleri aşırı sağın Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin yükselişini göstermiştir. Sol muhafazakâr Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) da hatırı sayılır oy oranına erişmiştir.
Bu arada, geçtiğimiz hafta Brandenburg eyaletindeki hükûmet Almanya tarihinde ilk defa SPD ve BSW koalisyonuyla hayata geçmiş oldu. Olaf Scholz’ün partisi SPD ve Sahra Wagenknecht’in BSW partisi eyaletin gelecek dönem yönetiminde söz sahibi olacaklardır. BSW ve SPD’nin genel siyasi çizgilerinde bazı konularda zıtlıklar olduğu bilinmektedir. BSW; Rusya ile diyaloğu savunmakta, göçmenlere karşıt tutum izlemekte ve Ukrayna’ya yapılan yardımları eleştirmektedir.
Yapılan anketlerde Eski Başbakan Merkel’in partisi CDU (Hristiyan Demokratik Parti) seçimde favori gözükmektedir. CDU Başbakan Adayı olarak Fredrich Merz’i göstermiştir. İkincilik mücadelesi ise SPD ve AfD arasında geçeceği öngörülmektedir. SPD ise CDU ile başa baş bir mücadele sergileyeceğine dair tahminlerde bulunmaktadır. Anket sonuçlarındaki sıralamalar farklılık gösterse de ortak çıkarım hiçbir partinin tek başına çoğunluğu sağlayamayacak doğrultusundadır.
Koalisyona dair en net yorumu yapabilmek için öncelikle 23 Şubat’ta Erken Seçim sonucunu ve Federal Meclis’teki aritmetiği görmek gereklidir. Bilindiği üzere Brandenburg’ta farklı siyasi yelpazeden partilerin iş birliklerine şahit olduk. Bir kısır döngü şeklinde devam eden ekonomik istikrarsızlığı çözme zorunluluğu, Almanya’da taban tabana zıt partileri yan yana getirebilir.