Avrupa Birliği’nin lider ülkelerinden Almanya’da bir seçimi daha geride bıraktık. Seçim kendine özgü yeni sonuçlar üretse de sandık sonuçları beklentiler üzerinden şekillendi diyebiliriz. Aşırı sağ parti AfD, rüzgarını katlayarak ana akım siyasette yer edinmeye başladı. Büyük gelişmelerden biri de Şansölye Olaf Scholz seçimi kaybedenler arasında yer almasıydı.
Seçim sonuçlarına baktığımızda Eski Şansölye Merkel’in partisi Friedrich Merz liderliğindeki Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) % 28,52 oy oranı ile birinci parti oldu. Söylem olarak Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ile özdeşleştirilen AfD ise oyların % 20,8’ini alarak ikinci sırada seçimi bitirdi. Mevcut Şansölye Olaf Scholz’un partisi ise % 16,41 oy oranıyla düşük bir performans sergileyerek üçüncü oldu.
Almanya haritası incelendiğinde oy verme tercihleri açısından batıda ve doğuda farklılıklar göze çarpmaktadır. Harita 35 yıl önceki Batı-Doğu Almanya sınırını andıracak şekilde iki renge boyandı. Batı’nın siyasi tercihi CDU’dan yana olurken, Doğu’nun tercihi ise AfD oldu. Almanya’nın doğusundaki 50 seçim bölgesinin 47’sinde AfD zaferini ilan etti. Batı’daki sandıklarda ise CDU egemenliğini tescil etti.
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında Almanya’daki siyasi gelişmeleri yorumladığım “Alman Siyasetinde Yeni Kerteriz Noktaları” isimli makalemde batı ve doğu arasındaki farklı siyasi tercihlerin nedenlerinden bahsetmiştim. Aşırı sağın görmezden gelinemeyecek kadar büyüme evresinde olduğunu ifade etmiştim. Dile getirdiğim görüşler şöyleydi:
“Almanya’nın doğusunda ve batısında farklı siyasi fraksiyonların etkinliği söz konusudur. Doğu bölgelerindeki demografik yapı, ekonomik problemler ve tarihten gelen fikir mirası gibi faktörler siyaset yelpazesinin uçlarındaki partilere tepki oylarına alan açmaktadır.
Ülkenin batısı ile doğusu arasındaki ekonomik standart farklılıkları da siyasi tercihlerde ayrı bir rol oynamaktadır. Ülkenin ekonomik durumu bakımından batı ön plana çıkmaktadır. Doğudaki gençlerin iş hayatlarını batıda kurmaları ve bölgede büyük ulusal işletmelerin azlığı genel durumu açıklayıcı ipuçları vermektedir. Bunlara ek olarak, aşırı sağın güçlenme ihtimali olabilecek bölgelerde nitelikli göçmen iş gücünün başka yerlere kayabileceği riski üzerinde de durulmaktadır
Almanya’da ekonominin yanı sıra siyasette de belirsizlik hâli izlenmektedir. Doğu’da kendini gösteren AfD ve BSW partilerinin yükselişi Batı’da görülecek mi ya da bir kıvılcım olup sönecek mi bunu gelecek sene görmüş olacağız. Net ifadeyle söylemek gerekirse, AfD ve BSW’nin artık bir olgunun ötesine geçerek ülke siyasetinde görmezden gelinemeyecek şekilde büyüdükleri herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Almanya’da merkezde bulunan siyasi partiler halka yeni argümanlar sunamadıkları için eleştirilmektedir. Siyaset durağanlığı kabul etmemektedir. Günlük hayatta sorulara ve sorunlara farklı cevaplar arayan partiler seçmenin gözünde parlak bir konuma geçmektedir.”
AfD, toplumda dezavantajlı kesimlerden gençlere, işsizlere ve emeklilere yeni argümanlar sunduğu için bu kitlenin güvenini kazandı. AfD’nin söylemlerinden etkilenen birçok seçmen sandığa küskünlüğünü bitirerek ilk defa oy kullandı. Düşük gelir düzeyinde olan, geleceğe karamsarlıkla bakan ve sosyal açıdan bazı hususlardan olumsuz etkilenen kişiler AfD’yi ikinci güçlü parti hâline getirdi.
Batı-Doğu Almanya’nın birleşiminden günümüze kadar geçen sürede ana akım siyasi partilerden CDU’nun ve SPD’nin teamül olarak aşırı uç partilerle koalisyon kurmadıkları bilinmektedir. Bu pratiğin Nazi Almanya’sı dönemindeki olumsuz tecrübelerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Buna ek olarak, 1990 yılından günümüze CDU ve SPD üç kez koalisyon ortaklığı yapmıştır. İki parti de beraber çalışabilme potansiyeline sahiptir. Yeni dönemde de dördüncü koalisyonun oluşması sürpriz olmayacaktır.
Aşırı sağ parti AfD, büyük ihtimalle koalisyon hükûmetinde yer alamayacağı gözükse de ana muhalefet partisi olarak ortaya koyacağı söylemler ve öneriler yeni Şansölye Friedrich Merz’in politikalarını baskılayıcı bir unsur yaratabilir. Ekonomi ve göç konusunda sunacağı argümanların kapsayıcılığı artarsa yeni hükûmeti iç meseleler konusunda zorlayabilir. İç meselelere odaklanan bir Almanya’da dış politikadaki etkinlik negatif ivmelenebilir.