Işıner Güngör

Annan Planı ve Kıbrıs

KKTC’nin tarihine bakıldığında Annan Planı referandumu ilk olma özelliğini taşıyordu. Ne öncesinde ne de sonrasında Ada’da halk oylaması yapılmamıştır.


Işıner Güngör


Annan Planı ve Kıbrıs

KKTC’nin tarihine bakıldığında Annan Planı referandumu ilk olma özelliğini taşıyordu. Ne öncesinde ne de sonrasında Ada’da halk oylaması yapılmamıştır.


Geçmiş dönemlerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevinde bulunan Kofi Annan’ın girişimleriyle başlatılan ve Kıbrıs adasında çözüm sağlanmasına yönelik bir diplomatik yol haritası sunan “Annan Planı”nın 20. yıl dönümündeyiz. 

Planla birlikte Kıbrıs’ta iki kurucu devlet ve tek bir uluslararası egemenlik esasına dayalı yönetim şekli hedeflenmişti. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti ismi verilmesi planlanmış olan ülkede, Türk ve Rum kurucu devletlerine tanınan yetkiler ve haklar eşit olacaktı. Kurulması düşünülmüş olan devlet Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne üyeliği gerçekleştirilecekti.

KKTC’nin tarihine bakıldığında Annan Planı referandumu ilk olma özelliğini taşıyordu. Ne öncesinde ne de sonrasında Ada’da halk oylaması yapılmamıştır. Yıllardır süren huzursuzluğun sona erdirilmesi adına Türk tarafı barış için yaklaşık otuz irili ufaklı yerleşim yerinden feragat etmeye bile hazırdı. 

Konuyla alakalı hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) hem de Kıbrıs Rum Yönetimi’nde Nisan 2004’te referandumlar yapılmıştı. Türk tarafında % 65 oranında evet oyu kullanılmış, Rum tarafında ise tam ters bir güdüyle % 75 oranında hayır denilmiştir. O zamanki şartlarda Ada’da uzlaşının hâkim olması mümkün olmamıştı. Rum tarafının çözüm yanlısı olmadığı tüm dünya tarafından görülmüştü. 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi referandumdan önce Ada’daki Türk tarafından evet oyu çıkmasıyla KKTC’nin muhatap kaldığı ambargoların ve izolasyonların kaldırılacağı sözünü vermiştir. O dönem Avrupa Birliği yetkilileri Birlikte sorun yaşayan ülke istemediklerini dile getirmiştir. Ada’da çözüme karşı duyarsız kalan, referandumda hayır cevabı veren Kıbrıs Rum Yönetimi ödüllendirilerek AB üyeliğine alınmıştır. Ada’da çözüme ulaşılması için iyi niyet ortaya koyarak evet diyen KKTC ise cezalandırılmış, 20 yıldır ambargo ve izolasyonun kaldırılacağı sözü bir türlü uygulanmamıştır.

Ada’daki halk oylamaları sürecinde Kofi Annan’ın kaleme aldığı raporda Rumların Türklerle yönetimi paylaşmaya razı olmadığına dair tespitlerine yer verilmiştir. Bunun yanında, Rum Yönetiminin referandumda hayır cevabı vermesinin diğer bir nedeni de Ada’da KKTC’yi kendi eşiti olarak görmemesi olarak değerlendirilmiştir.

Dünya’da değişen konjonktürün yansımalarıyla bölgenin en güçlü ülkesi Türkiye ile birlikte yükselen ve gelişen KKTC, 20 yıl içerisinde Akdeniz’de güç ilişkileri bağlamında kendini daha da hissettirmeye başlamıştır. Son yıllarda Türkiye ile birlikte Doğu Akdeniz’de milli politika uygulanmaktadır. KKTC devlet politikası olarak Annan Planı tam anlamıyla rafa kalkmıştır. Rumlarla oluşturulabilecek herhangi bir Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk kimliğinin asimilasyonu riskini barındırmaktadır. Buna ek olarak, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütlerin caydırıcılığının olmaması Ada genelindeki anlaşmazlıklarda nasıl bir yol izleneceğinin belirlenmesini zorlaştırmaktır.

KKTC devlet yetkilileri tarafından sıklıkla dile getirildiği üzere Kıbrıs’ta iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi ve iki ayrı devlet bulunmaktadır. Ada’da çözüm iki devlet için de izolasyonların olmadığı, eşit uluslararası haklara sahip olunması önem teşkil etmektedir. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar iki ayrı devlet temelinde iş birliği önemini her fırsatta vurgulamaktadır. Anavatan Türkiye ile Doğu Akdeniz’de milli çıkarların korunması ve geleceği şekillendirecek adımların neler olabileceğinin belirlenmesi odaklanılan diğer konulardan bazılarıdır.

Bilindiği üzere Nisan ayı içerisinde ABD’de KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres arasında bir görüşme gerçekleşmiştir. Çözüme yönelik konuların değerlendirilmesi yapılmıştır. Yaklaşık iki hafta önce ise Avrupa Birliği Liderler Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde Kıbrıs konusuna değinilmiştir. Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel müzakerelerin yeniden başlatılmasının önemini vurgulamıştır. Tüm bu güncel gelişmelerden hareketle, ilerleyen dönemde Kıbrıs konusunun uluslararası diplomaside aktif bir şekilde gündeme gelmesi beklenebilir. Hatta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından Annan Planı’nı baz alarak farklı isimle, ifadelerin güncelleştirildiği bir plan önerilebilmesi söz konusu olabilir.

Belirtilmesinde yarar görülen bir husus ise şöyledir; Türkiye Cumhuriyeti, KKTC’nin ana vatanıdır. Aynı zamanda Ada’da garantörlük hakkıyla söz sahibidir. Geçmişten günümüze Türkiye, Kıbrıslı Türkleri hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır. Kıbrıs Türklerinin, güçlü Türkiye ile birlikte Ada’da her zaman sesi gür çıkmıştır. Kısaca, Türkiye’nin ve KKTC’nin destek vermediği ve uygun görmediği hiçbir politikanın Ada’da uygulanabilme şansı yoktur. 

Ada’daki tarihi unutmadan, geleceği şekillendireceğimiz Akdeniz’in mavi incisinde önem gösterilmesi gereken kilit nokta; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’mizin haklılığını savunmak için Kıbrıslı Türkler olarak ortak zeminde buluşmaya çaba göstermeliyiz. Siyasi farklılıkları bir kenara bırakarak ülke meselelerinde milli beraberliği her anlamda özümsemeliyiz. KKTC’nin haklarının uluslararası hukukta güvence altına alındığı, Ada’da iki egemen ve eşit statüde devlet olması için tek ses olarak haklarımızı talep etmek bizleri uluslararası arenada daha güçlendirecek ve başarıya ulaştıracaktır.