Yıldıray Oğur


Yakın tarihten bir pragmatizm hikayesi

Yakın tarihten bir pragmatizm hikayesi


Geçen hafta arşivlerden güncel siyasete taşınan ilginç bir tartışma yaşandı.

İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in 1996 yılında Refah-Yol Hükümeti’nin İçişleri Bakanı iken Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programına verdiği röportajın kamera arkası görüntüleri yanlışlıkla 32. Gün’ün arşiv hesapları tarafından yayınlandı.

Facebook’a yüklenen kamera arkası görüntülerde Akşener, kısık sesle Birand’la off the record olarak şöyle diyordu:

“Siz taşıyabilir misiniz işini beceremeyen insanları? O soruyu hiç sormadılar. Ben kadın kolları genel başkanlığımda 8 ayda 45 il gezmişim. Refah-Ana koalisyonunu ben yıktım. Kadınlarla yıktım. 50 kadını dökemediler. Ben iyi bir örgütçüyüm. Hedefim teşkilatta yürümekti. Bakanlık da oradan çıktı. İzleyin, hatırlayın o Ramazan Bayramı, geçtiğimiz şeker bayramı dönemini, görüşmeler esnasını. Bekleyelim görelim.”

40 yaşında İçişleri Bakanı olan Akşener’in Çiller’e yakınlığı yüzünden paraşütle bakanlığa getirildiği eleştirilerine karşı siyasi kariyerini anlattığı bu 26 yıllık arşiv görüntüsü, bir anda iktidara yakın medya ve sosyal medya hesaplarında haber oldu.

“Akşener 28 Şubat’ta Refahyol’u nasıl yıktığını itiraf etti” diye haber yapan da oldu, biraz daha az cahil veya insaflı editörler “Akşener’den 28 Şubat itirafı” diye verdi.

Halbuki röportaj verildiğinde Akşener zaten Refahyol’un İçişleri Bakanı’ydı ayrıca 28 Şubat MGK toplantısı da henüz olmamıştı.

Tabii ki Akşener, bu bilinçli cehalete parti grup toplantısında hak ettiği cevabı verdi:

“Refah-Anavatan koalisyonunu yıktık. Yerine ne kurulmuş kardeşim? Refah-Yol kurulmuş… Peki nasıl oluyor da ben Refah-Yol’u yıkıyorum. Ve o arada da Refah-Yol’un İçişleri Bakanı olarak oradayım. Konuşmaya gittiğimiz konu da Susurluk meselesi… Böyle bir zekasızlığın ortaya konmasına hayretler içindeyim. Gerçekten Sayın Erdoğan adına çok üzüldüm. İyi ki de o Refah-Yol’un kurulmasını sağlamışım. İyi ki de o Refah-Yol’un kurulmasına vesile olmuşum. Çünkü 28 Şubatçılar çerçevesi içinde yıkılıncaya kadar, Türkiye’nin ekonomisine, ahlakına, yönetimine önemli katkıları olan bir iktidardı. O iktidarın da bakanı olmaktan gurur duyuyorum.”

Buraya kadar olan kısım üzerinde zaten geçen hafta boyu çok konuşuldu.

Peki ya Akşener’in yıktığını söylediği ve bugün pek hatırlanmayan Refah-Ana neydi ve ne yaparak Akşener bu koalisyonu engellemişti?

İşte bu kısım üzerinde pek duran olmadı.

Halbuki, yakın tarihimizin en ibretlik olaylarından biriydi bu.

28 Şubat postmodern darbesi 1997’de meydana gelse de bunun ilk öncü sarsıntıları 1994 yılında başlamıştı.

1993’de Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Meclis’e giren Refahlı bazı milletvekillerinin Atatürk ile ilgili sözleri, 94 yerel seçimlerine doğru giderken Refah Partisi’nin oylarındaki yükseliş laiklik hassasiyetini artırmıştı.

Peki, “şeriat” korkusuna karşı laikliğin en gür sesi kimdi?

Baykal? Ecevit?.. Tabii onlar da vardı ama o günlerde laikliğin bir numaralı koruyucu meleği DYP’nin lideri, Türkiye’nin ilk kadın Başbakan’ı Tansu Çiller’di.


1994 Mart yerel seçimlerine kısa bir süre kala Meclis’e verilen bir yasa önergesi Çiller’in Atatürkçü Jeanne d'Arc olarak ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Meclis araştırması önergesinde 1926’da İstiklal Mahkemeleri’nde görülen Atatürk’e İzmir’de suikast davasında yargılanan siyasetçilere ve askerlere “haksız cezalar verildiği”, bunların durumunun Meclis tarafından incelenmesi ve kendilerine ve ailelerine iade-i itibar edilmesi isteniyordu.
Önergenin ilk imza sahibi Refah Partisi İstanbul milletvekili Hasan Mezarcı’ydı. Onunla birlikte önergeye sekiz Refah Partili milletvekili, DYP’den Abdülmelik Fırat, BBP’den Ökkeş Şendiller ve DEP’den Selim Sadak ve Nizamettin Toğuç imza atmıştı.

Önergeden bir süre önce de Tuzla tren istasyonunda PKK'nın çöp kutusuna koyduğu bombanın patlamasıyla beş askeri öğrenci hayatını kaybetmiş, DEP Genel Başkanı Hatip Dicle 'Savaşta böyle şeyler olur. Orası askeri hedefti' sözleri tepkileri artırmıştı.

Tepkilerin ortak hedefinde RP ve DEP vardı.

Genelkurmay hükümete rahatsızlığını bildirmiş, Cumhurbaşkanı Demirel açıklama yapmış, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için yargı harekete geçmişti. Zaten 2 Mart 1994 günü de DEP’li milletvekilleri yaka paça Meclis’te gözaltına alındı.

Ama bu kampanyanın en önünde yine Başbakan Çiller vardı.

O kadar ki Çiller’in çağrısıyla 28 Şubat 1994 günü Taksim’de Ata’ya Saygı Mitingi yapıldı.

2-002.jpg

Mitinge koalisyon ortağı SHP’nin genel başkanı Karayalçın ile birlikte MHP lideri Türkeş de katılmıştı.
Genelkurmay’ın talimatıyla askerler de aileleriyle mitinge gelmişlerdi.
Çiller’in hemen arkasında üniformasıyla garnizon komutanı duruyordu.
“Mollalar İran’a”, “Türkiye Laiktir Laik Kalacak” sloganlarının atan kalabalığın “Milliyetçi Başbakan” sloganlarıyla kürsüye çıkan Başbakan Çiller, “Atatürk’ün en büyük eseri laik cumhuriyet değil midir? Bunu sonsuza dek korıyacak mıyız” diye sorduğu kitleden aldığı “evet” cevaplarıyla devam etti:

“Biz buraya Atatürk’ü korumaya gelmedik. Onun korumaya ihtiyacı yoktur. Hiçbir Mezarcı onu gönlümüzden silemez. Özgür ifade diye bir ülkenin değerlerine saldırılamaz, küfredilemez. Bugün Taksim düşman çizmeleri altında değilse bu kimin eseridir? RP ve DEP’e oy verenlere, vermeyi düşünenlere sesleniyorum. Din ve vicdan bezirganlarına dur diyelim. Laik Türkiye Cumhuriyeti önüne çıkanlara dur diyelim.”

Bu erken 28 Şubat mitingi, yerel seçimlere 27 gün kala DYP’nin ve Çiller’in laiklik showuna dönmüştü.

DYP’li bütün milletvekilleri ve belediye başkan adayları da alandaydı.

O adaylardan biri de DYP’nin İzmit belediye başkan adayı olan 38 yaşındaki Doç. Dr. Meral Akşener’di.

Akşener, o seçimi kazanamadı ama DYP’den Çiller’in yanında siyasete girdi.

Bir yıl sonra Ekim 1995 seçim kampanyasında DYP ve Çiller’in iki ana mesajı vardı:

PKK’yı bitirmek ve laikliği korumak.

Çiller, seçim kampanyası boyunca asla Refah ile koalisyon kurmayacağının sözünü verdi, Atatürk’ün kızı olduğunu anlattı.

Hatta “bölücülüğe ve şeriata” karşı ikili mesajını vermek için o yıllarda yine Refahlı siyasetçilerin hakkında çirkin sözler söylediği Zübeyde Hanım’ın adını taşıyan Zübeyde Hanım Şehit Analarını Koruma Vakfı’nı kurdu.

Vakfın kurucuları arasında Sabiha Gökçen, Semiha Berksoy, Ayseli Göksoy gibi isimler vardı.

Vakfın başkanı ise artık DYP’nin Kadın Kolları Başkanı olan Meral Akşener’di.

Akşener bir yıl sonra 1995 seçimlerinde İstanbul’dan Meclis’e girdi.

Sandıktan ise Refah Partisi birinci çıktı. DYP ve ANAP ise bir milletvekili farkla ardından geldiler.

İki parti bir koalisyon kurabilirdi ama kuramayacakları anlaşılınca ilk görev Erbakan’a verildi. Erbakan’ın turları sonuçsuz bitti.

Sonra görevi alan Çiller denedi, ANAP ile Anayol’u denedi ama iki parti anlaşamadı.

Sıra Mesut Yılmaz’a gelmişti. Yılmaz’ın turlarında koalisyon kurmaya en yakın olduğu parti Refah Partisi oldu.

İşte 1996’nın Ocak ve Şubat aylarında süren Refah-ANAP koalisyon görüşmelerine Anarefah ya da Refahana dendi.

2-003.jpg

Fakat, Refah Partisi’nin iktidara gelme ihtimaline karşı asker, medya, sivil toplumdan tepkiler yükselmeye başlamıştı.

2-004.jpg

Yine en sert tepkiler DYP’nin lideri Çiller’den geldi.

Çiller sık sık Yılmaz’a çağrılar yaptı, hatta askeri işaret eden tehditler ileri sürdü:

“Gel kendini ülkeni partini karanlığa gömme. Buna müsaade de etmezler, ülkenin aydınlığa gönül vermiş insanları karşınıza geçer.”

3-001.jpg

En ilginç tepki ise Türkiye’nin farklı şehirlerinde gösteriler yapan ANAP’lı kadınların Refah ile koalisyon kurulmasına karşı çıktıkları gösterilerdi.

ANAP’a oy verdiklerini söyleyen kadınlar oylarına ihanet edildiğini söyleyerek partilerinden istifa ediyorlardı.

Siyah örtülerle başlarını kapatan, ellerinde siyah çarşafa benzeyen bezler taşıyan kadınlar, “Biz oyumuzu RP’ye değil, ANAP’a verdik”, “Bizi satması için ANAP’a oy vermedik” yazan pankartlar taşıyorlardı.

Ama gösteriler ilginçti. İstanbul Bakırköy’deki gösteri için basını DYP teşkilatı davet etmişti. ANAP’lı kadınların gösterisine DYP İstanbul İl Başkanı Celal Adan, DYP Ardahan milletvekili Saffet Kaya da katılmıştı.

2-005.jpg

Başka bir gösteride yine ANAP’lı olduğunu söyleyen bir grup Özal’ın Anıtmezarı’na giderek Refah Partisi ile koalisyon kurmaya çalışan Yılmaz’ı Özal’a şikayet etmişti.

3-002.jpg

Benzer gösteriler Anarefah koalisyon görüşmelerinin sürdüğü 1996 Şubat’ının sonunda ve gelen Ramazan Bayramı tatilinde sürdü.

Mesut Yılmaz ANAP grup toplantısında bu gösterileri DYP kadın kadınların düzenlediğini söyledi.

3-003.jpg

Peki DYP’nin Kadın Kolları Başkanı kimdi?

İstanbul Milletvekili Meral Akşener.

Bu gösteriler, medya ve iş dünyasından yükselen itirazlar, ANAP’ın milletvekillerinden gelen aykırı seslerle Anarefah koalisyon görüşmeleri Mart ayı başında anlaşmazlıklar sonuçlandı.

Mart ayının ilk haftasında DYP ve ANAP’ın Anayol koalisyonu kuruldu.

Ama Anayolun ömrü kısa oldu. Haziran 1996’da yıkıldı.

Peki o yıkılınca yerine ne kuruldu?

Refah ile asla koalisyon kurmam diyen Çiller’in başbakan yardımcısı, Erbakan’ın başbakan olduğu Refahyol.

3 Kasım 1996’daki Susurluk Kazası sonrası istifa eden İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın yerine beş gün sonra kim geçti?

Anarefah koalisyonuna karşı DYPli kadınları seferber ettiğini kamera arkasında Birand’a anlatan Akşener.

Akşener, 28 Şubat’ta doğrudan generallerin tehdit ve hakaret ettiği bir İçişleri Bakanı oldu.

Dirayetli duruşuyla muhafazakar çevrelerde takdir topladı.

O kadar ki 2001’de AK Parti kurulurken ilk kuruluş çalışmalarında yer alan isimlerden biriydi. Erdoğan ve Gül ile birlikte gezilere katılmıştı.

2-006.jpg

Ama partinin Afyon’daki ilk kampına gidileceği gün bir anda AK Parti kurucusu olmaktan vazgeçmişti.

Daha sonra MHP’ye katıldı, gerisi malum…

Akşener, MHP İzmit il başkanı olan ağabeyi üzerinden MHP’li olsa da pragmatik merkez sağ bir siyasetçi.

İYİ Parti’yi daha merkez sağa taşımaya çalıştı. Hatta bu yüzden Ömer’in Yolu diye bir slogan bile kullanıldı.

Fakat AK Parti karşıtlığının çok güçlü olduğu, daha seküler milliyetçi ve Atatürkçü taban bu sloganı sevmedi.

Akşener ve İYİ Parti de bu slogandan vazgeçti ve gözünü CHP ve MHP’den gelecek oylarla, muhalefetin en büyük partisi olmaya dikti.

Ahmet Zeki Üçok, Erdal Sarızeybek gibi transferlerle, Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet gibi sloganlarla, CHP’nin bile artık dillendirmediği Andımız’ı geri getirme vaadiyle, Atatürk vurgulu konuşmalarla, Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü açılımına Sözcü gazetesine “Kapanan yaralarla değil, kanayan yaralarla uğraşalım” diyerek destek vermeyerek ve HDP konusunda MHP’nin bile gerisine düşerek uzun bir süredir bu siyasi stratejiyi izliyor.

Kılıçdaroğlu ve CHP muhafazakarlara ve Kürtlere açılırken, İYİ Parti mesajlarını Kemalistlere ve milliyetçilere doğru veriyor.

Tuhaf olan Kılıçdaroğlu’nun CHP’si hala muhafazakar çevrelerde el gitmeyen parti iken, CHP’den daha Kemalist, MHP’den daha milliyetçi mesajlar veren İYİ Parti köken farkıyla muhafazakarlar için ehveni şer olabiliyor.

Yani Türkiye’de pragmatizm siyasette sadece Erdoğan ve Bahçeli’nin milli sporu değil.

Bunu da yanlışlıkla internete yüklenmiş bir off the record görüntü vesilesiyle yeniden hatırlamış olduk.

https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/yakin-tarihten-bir-pragmatizm-hikayesi-1594688