Ahmet DURKAYA


İYİLER VE KÖTÜLER

İYİLER VE KÖTÜLER


Tarih boyunca iki insan çeşidi var olagelmiştir: İyiler ve kötüler.

İyiler, ihsan merkezli bir hayat algısına sahip olanlardır. Yani, İnsanları hayra, Allah'ın yoluna davet eden, mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara ve zor durumda olanlara veren, sözünün eri, sabırlı kimselerdir.

İyiler, bulundukları yeri, madden ve manen kalkındırmaya çalışırlar. İnsanlar arasında sevgi ve hoşgörüyü yayar, tefrika ve fesattan ateşten sakınır gibi sakınırlar. İnsanlar, iyilerin elinden, dilinden herhangi bir zarar gelmeyeceği hususunda emindirler. Kendilerine, ailesine, etrafına, vatanına sahip çıkarlar. Emanete hıyanet etmezler. İnsanları birbirine düşürecek sözlerden sakınır, kimsenin ayıplarını, gizli hallerini araştırıp ortaya dökmezler. Reklamdan hoşlanmaz, reytinge de ihtiyaçları yoktur.

Kötüler ise, insanları Allah'ın yolundan saptırmaya çalışırlar. Yüreklerinde sevgi ve hoşgörü taşımazlar. Bencildirler ve kendi menfaatlerini her şeyin üstünde tutarlar. Konuşurken, doğru konuşmazlar. İnsanlar arasında bozgunculuk yapar, her zaman fitne için zemin oluştururlar. Hüsn-ü zan yerine su-i zanda bulunmayı tercih ederler. Makam ve mevkiye düşkündürler. Bunları elde tutabilmek için her şeyi mübah görür türlü türlü yalakalık yaparlar.

Tarih kitapları bir cümlede özetlense, şöyle söylemek yanlış olmasa gerek:

İnsanlık tarihi, iyilerin ve kötülerin mücadele tarihidir. Bu mücadelede kötüler hep çoğunlukta gibi görünseler de, aslında kazanan hep iyilerdir.

Hatta çoğu kez, kötüler kazanmış gibi görünse bile sonuçta kazananlar yine iyilerdir. Kötülük, yıkmak üzerine bina edilir. Bu yüzden kolaydır. Ve insanların çoğu bunu tercih edebilir. Kötülerin sesleri çok daha fazla çıkabilir. Cazgır davranabilirler.

Fakat iyiler, mutedildirler. Yapmak üzerine kurgularlar hayatı. Bugün, dünyanın her zamankinden daha çok iyiliğe muhtaç olduğunu görmemek, büyük bir basiretsizliktir. Hem insanlığın, hem İslam coğrafyasının hem de ülkemizin kötünün tasallutundan kurtarılabilmesi için, iyiler ve kötüler arasındaki safımızı netleştirmek, iyiliği yaymak ve kendimizi ona göre konumlandırmak durumundayız.

Hani bilinen hikayedir:

Yaşlı bir adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, kulübeyi korumak için bakıp beslediği, biri beyaz, diğeri siyah renkte iki köpeğin boğuşmalarını izliyormuş Çocuk merakla dedesine sormuş: ‘Dedeciğim, bu kulübeyi korumak için bir köpek yeterliyken sen neden iki köpek bulunduruyorsun? Dedesi cevap vermiş:

‘Oğlum, haklısın. Ancak bunlar benim için sadece iki köpek değil; aynı zamanda iki simge. Biri iyiliğin, diğeri kötülüğün simgesi. İyilik ve kötülük de tıpkı bu köpekler gibi içimizde sürekli mücadele eder durur. Ben, burada oturup onları seyrettikçe hep bunu düşünür, onun için ikisini de yanımda tutarım’ demiş.

Çocuk,

‘Peki dedeciğim’ bu mücadeleyi hangisi kazanır? diye sormuş.

Yaşlı dede cevap vermiş:

‘İşte evlat, işin püf noktası da burda. Ben, hangisini daha iyi beslersem o kazanır.’

Bizler içindeki iyiliği besleyen, iyi olan ve iyi olanların yanında saf tutanlardan, iyiliğin alanını genişletip, kötülüğün alanını daraltanlardan olalım…

Yeni bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.