Ahmet DURKAYA


KÖYLERİMİZ

KÖYLERİMİZ


Birkaç ay kadar önce sıla-i rahim yapmak üzere köyümü ziyarete gitmiştim. Aslında her yıl fırsat oldukça çeşitli vesilelerle mutlaka giderim. Ancak bu defa, öncekilerden çok daha farklı şeyler dikkatimi celbetti.

Köyümüz, Doğu Karadenizin tipik özelliklerine sahip ortalama bir Anadolu köyü kadar büyük. Yeşil, sulak ve toprağı bereketli. Ağırlıklı olarak randımanı yüksek dünyaca ünlü fındık bahçeleriyle çevrili. Ekip biçmesi zahmetli de olsa, toprağı münbit. Geniş yayla ve meraları var. Daha çok büyükbaş hayvancılık yapılagelmiş. Ama o da hayli azalmış durumda. Yani ektiğini biçebileceğin, çalışınca doyup kazanabileceğin bir yer.

Lakin gelin görün ki, köyün bu saydığım imkanları son zamanlarda teveccüh görmemeye başlamış. Köyü ziyaret ettiğimde camide bir safı doldurmayacak kadar cemaat vardı. Çoğu yaşlıydı. Genç olanlar bunları terk ederek, şehirlerde geçimlerini sağlayacak bir şeyler yapma çabasına girmişler.

Bu durumun zihnimizde normalleştiğini üzülerek ifade etmeliyim. Çünkü burada mesele sadece gençlerin, ailelerinin geçimini sağlayabilmek için şehirde iş peşinde koşturmaları değil. Asıl mesele, gençlerin büyütülüp yetiştirilmelerini sağlayan imkanların terkedilmesidir. Terk edilen, sebze ve meyveciliktir. Tarımdır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıktır. Kümes hayvancılığıdır. Arıcılıktır. Doğal yaşamdır. Doğal beslenmedir. Temiz havadır. Efendiliktir. Kendi işinin sahibi olmaktır. Hepsiyle birlikte koskoca bir geçmiştir.

Köyde çok kişinin mutfağını, marketten aldıkları yumurta, süt, tereyağı, peynir, sebze ve meyve süslüyor artık. Köyün bütün potansiyel imkanlarına karşın, onların da şehirlerde buna mahkûm olanlar gibi, marketten beslendiklerini gördüğümde içim acıdı. Köyde yetişen enfes tavukların lezzetini köydekiler bile unutmuş durumda. Sofrasında, kendi yetiştirip, değirmende öğüttüğü buğday veya mısır ekmeği yerine marketten, fırından aldığı katkılı ekmekler mevcut. Yemeklerinde GDO’ lu ürünler…

Zora gelmeyen ve hazıra alışmış gençler, kendi işlerinin patronu olmak yerine çok daha sağlıksız ortamlarda başkalarının yanında işçi olarak çalışmayı tercih eder hale gelmişler. Büyüklerinden sonra kendilerine sunulmuş olan imkanları bırakmaları, aslında altın yumurtlayan tavuğu kesmelerinden başka bir şey değil.

Bu durumun kuşkusuz pek çok nedeni var. Devletin kırsal kesim politikasının eksikliği, köylüyü üretime teşvik etme sistemindeki bozukluklar, köylerin sosyal güvence sorunları, eğitim, sağlık ve kültür hizmetlerinden yeterince faydalanamaması, televizyon, medya, akıllı telefonlar ve internetin pompaladığı rahat yaşam…

Birçok yerde doğal ürünler adı altında ciddi üretimler yapılmaya ve bu anlamda önemli bir sektör oluşturulmaya çalışılırken, diğer yandan doğal hayatın merkezinde, sahip olunan nimetlerin kullanılmaması anlaşılır bir şey değil.

Yeniden toprağa dönmek ve hayvancılığı yeniden canlandırmak lazım. Köylünün Allah’ın kendisine ikram ettiği imkanların farkına varması ve bunları marketten almak yerine zahmetli de olsa üretmesi ve bunun önemini bilmesi gerekiyor.

Çünkü hepimiz biliyoruz ki, zahmetin olduğu yerde mutlaka rahmet olacaktır. Zahmetten kaçınmak, rahmetten kaçınmak gibidir.

Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.