Filiz Has


Bir filmden fazlası: Matrix Resurrections

Bir filmden fazlası: Matrix Resurrections


Dünya ile eş zamanlı olarak gösterime giren Matrix serisinin dördüncü filmi “Matrix Resurrections” diğer üç filmde olduğu gibi bizi bambaşka bir evrene sürükledi. Ben, bu seriyi en başından beri sadece bir bilim kurgu filminin ötesinde, geleceği projekte eden ve ayrıca felsefesi olan bir anlatım olarak izlediğim için, bu son filmi de aynı bakış açısıyla izledim.

Cumartesi günü filmi izledikten sonra, içinde yaşadığımız dünyaya, insan ilişkilerine, kader ve irade kavramlarına olan bakış açımı yeniden sorguladım. Aslında biz, biz miyiz? Yaşadığımız ya da yaşamakta olduğumuza inandığımız olayların hangileri gerçekten “gerçek” hangileri sadece zihnimizin ürünü?

Tüm bunların yanı sıra asıl önemli soruyu sorduran sahnelerden birinde, özgür seçim ve özgür seçim sandığımız şeylerin aslında öyle olmadığını da anlıyoruz. Birileri bizim için bir simülasyon hazırladı ve biz onu gerçek sanıp yaşıyor muyuz acaba? Kader sandığımız şey, Tanrı eliyle bizim için takdir edilen hayat çizgisi mi yoksa kodlandığımız dijital bir yazılım mı?

Tam da bu noktada, Metaverse evreni hakkında da bir şeyler düşünmek kaçınılmazdı. Metaverse, bize dilediğimiz her şeyi özgürce yapabileceğimiz sınırsız yeni bir evren vadederken Matrix Resurrections filminde de anlatılan sınırsız özgürlük ve hareket kavramı, bizim için vadedilen bu yeni gerçekliğin küçük bir simülasyonu niteliğindeydi.

Düşünülmesi gereken bir başka konu ise Hollywood filmleriyle yıllardır bize verilmek istenen mesajlar… Dünya denilen bu simülasyon evreni yönetenler bize bir şeyler düşündürmek için bu filmleri yaparken neden amaçlarını da bize bu yolla aktarıyorlar? Öyle ya… “Siz her şeyi kendimiz düşünüp kendimiz istiyoruz sanıyorsunuz ama aslında biz sizin öyle düşünmenizi sağlıyoruz” diyorlar. Bunu da bize açık açık bildiriyorlar. Neden insanlar bütün bu açıklığa rağmen sınırlı hayat çizgisinin dışına çıkıp, yaşadıkları şeyin ne olduğu hakkında daha başka bir gerçekliğin peşine düşmüyorlar?

İnsanların iradelerinin bu kadar başkaları tarafından ele geçirilmiş olması, zihinlerinin başkalarının istediği gibi düşünmesi, davranışlarının ve hatta günün her anındaki duygularının bile buna uygun olarak başka bir güç tarafından şekillendirilmesi, kulağa fazlasıyla ürkütücü gelmiyor mu?

Serinin ilk filmi Matrix, 1999 yılında gösterime girdiğinde bugün yaşadıklarımız ve kabullendiğimiz gerçeklik hayal kadar uzaktı. O zamanlar film, tüm insanlar için yepyeni bir şey anlatan bir bilim kurgu filmi olarak mükemmeldi. Günümüzde ise küresel salgın, sanal teknolojiler, dijitalizm ve daha birçok yenilikle birlikte Matrix Resurrections, bana göre aslında bu gözle izlenmesi gereken bir film.

Filmi henüz izlemeyenler, önceki 3 filmden çok çok farklı bir şey bekleyerek giderlerse hayal kırıklığı yaşayabilirler. Ama aslında konu hala çok derin ve üzerinde düşünülesi… Bence artık Matrix filmlerine daha fazla felsefi yaklaşmanın zamanı çoktan geldi…

Kendini arayan ve yaşamı sorgulayanlar için son filmin farklı bir boyuta açılan özgür bir kapı olduğunu söyleyebilirim.

 

https://www.instagram.com/me.filizhas/