Filiz Has


Dengede Durabilmek

Dengede Durabilmek


Biz çocukken beden eğitimi derslerinde denge aleti üzerinde yürümek eğlenceli bir aktiviteydi. Gelecekte ne işimize yarayacağını bilmesek de çocuk aklımızla bize son derece eğlenceli gelirdi. Biz o zamanlar topluca ders yapar, gezilere kız erkek çocuğu ayrımı yapılmadan birlikte götürülürdük; bu da bir dengeydi. Şimdilerde ise bu topluca geziler bile bir tartışma konusu yaratabiliyor. Sınıflarda küme olarak oturtulurduk. Bu kümelerde mutlaka sınıfın en zeki çocuklarından en az birer adet bulunurdu ki diğer arkadaşlarına derslerinde yardımcı olsun ve kümenin motivasyonu yüksek tutulsundu.

Şimdi geriye bakınca, o zamanlar pek de gerekçelerini anlayamadığımız tüm bu detay işlerin, aslında dengeyi sağlamak ve objektif düşünebilme yetisine sahip bireyler yetiştirmek olduğunu görüyoruz. Günümüze bakınca tüm bu inceliklerden uzak, herkesin en uzak noktaya doğru hızla kutuplaştığı ve hayatın her alanında karşımıza çıkan dengesizlikleri fark ediyoruz. Ne kadar bireysel o kadar iyi… Ne kadar hakkını arayamazsa o kadar makbul… Ne kadar az isterse o kadar iyi…

Sokakta karşılaştığımız ya da bir ortamda tanışıp konuşmaya başladığımız insanlara bakın. Bakışlarda, sorularda hep bir “kimsin, ne taraftasın” diye öğrenme merakı var. Hiç kimse karşısındakinin karakterini, fikirlerini, düşüncelerini, hoşlandığı ya da sevmediği şeyleri ya da aslında ne anlatmak istediğini merak etmiyor konuşurken… Herkeste hangi siyasal düşüncedesin, neyi ve kimi destekliyorsun, o tarafta mısın bu tarafta mı merakı var. Oysa biz insanlar bundan ibaret miyiz? Hayat varoluşta her alanında bu kadar denge üzerine kurulu iken bizim sürekli bir güruha, bir fikre ya da bir ideolojiye saplanıp kalmamız mı normal olan?

Hiçbir şey bu kadar kesin ve net çizgilerle ayrılmak zorunda değil. Bu konuda su kaldırmayan ve çizgileri net olan bir şey var evet; o da birbirimize olan saygımız ve bu ülkenin bütünlüğü, geleceği ve çıkarları hakkındaki pozitif düşüncelerimiz. Bu konu üzerinde tartışma asla kabul edilemez. Kimse bireysel düşüncesi, ideolojisi ya da ait olduğu grubu temsilen ülkeyi ve içinde yaşayan bizleri uçuruma götürecek kararlar alamaz, beyanlarda bulunamaz. Bunlar, aynı zamanda ülkenin temel taşlarını oluşturan tüm değerlerin de korunması anlamına geliyor.

Hukuk da ülkelerde adaleti sağlamak ve denge için kurulmuş bir mekanizmadır aslında.  Ancak artık maalesef adaleti adliyede, mahkemelerde bulamayan insanlar birçok kez sesini sosyal medyada duyurmak için çaba gösteriyor. Sosyal medyada dağıtılan adalete katkı sağlamak için, hepimiz zaman zaman bazı haberlerin altına yorumlar yazıyor ve fikrimizi beyan ediyoruz. Eğer bazı insanların ya da içinde bulunduğu grupların işine gelmeyen biçimde ve sadece haklı olan tarafı savunan cümleler paylaşırsanız, birçok insanın size saldırdığını görebilirsiniz. Bunun sebebi, belki kendisine hiçbir fayda sağlamayacak olduğu halde, sadece aidiyet hissettiği tarafa karşı bağlılığını ispatlama çabasından başka bir şey değil. “Bak işte yaptım, bu tarafta olduğumu kanıtladım; görün beni!” Konu bu kadar basit. Ama dostum şunu bil ki kimse seni görmeyecek ve sen kimsenin umurunda değilsin. O yüzden, bağlı olduğun her kim ya da hangi grup olursa olsun sen doğrulardan vazgeçme ve doğruları savunanlara verip veriştirme… O zaman bu hayatta daha onurlu ve karakterli bir duruşa sahip olur, dengeni bulur ve kendini daha rahat hissedebilirsin.

Birçok ünlü düşünür, filozof ve akıl insanı tarih boyunca her şeyin fazlasının zarar olduğunu söylemişler. Kutsal kitap Kur’an dahi aşırılık hakkında birçok ayette bu dengeyi hatırlatıyor. İyi ya da kötü her şeyin fazlası zarar. Buradan bakınca bile dengede kalmak, hayatı doğru yaşamanın sırrı gibi görünüyor. Öyleyse neden siyasiler, bazı çıkar çevreleri ve gücü elinde tutanlar, her konuda bu kadar merkezden uzak ve sadece kendilerinin amaçlarına hizmet eden şeylere yakınlar? Sadece haklıyı, doğru olanı savunmak, doğruyu yapmak ve adaletli olanı tavsiye etmek bile bu dengeyi sağlamaya yetecek iken bu hırs, bu ayrıştırma, kutuplaştırma ve haksızlığı yaratacak her şeye zemin hazırlamak neden?

Evrenin öyle bir çalışma sistemi var ki ona her zaman inanmışımdır. Hiçbir şeyi kusurlu bırakmıyor. Her zaman er ya da geç yoluna sokuyor ve bilmediğimiz bir yerden bir ışık kapısı gösteriyor. Ülkemizin, dünyanın ve insanlığın, bu dengesiz iklimden bir an önce çıkmasını umuyorum. Belki insanların kendi iradesiyle belki de Allah’ın şaşmaz adaletiyle… Ama olacağına inanıyorum.

Sevgiyle kalın.