Fakir YILMAZ

Birliktelik İllaki Mezarlıklarda mı Olacak?

Ya cenaze de ya da düğünde bunu yapmaya çalışmaları dışında başta siyasette, stk'da, güçlü bir lobicilik iddiasında bulunanları bu yöndeki fikirlerinde olmak üzere ihtiyaç duyulan başka yerde ayrılıyor, ayrılışıyordular..


Fakir YILMAZ


Birliktelik İllaki Mezarlıklarda mı Olacak?

Ya cenaze de ya da düğünde bunu yapmaya çalışmaları dışında başta siyasette, stk'da, güçlü bir lobicilik iddiasında bulunanları bu yöndeki fikirlerinde olmak üzere ihtiyaç duyulan başka yerde ayrılıyor, ayrılışıyordular..


Sanırım sizlerde dikkat ediyor ve siz de benim gibi 'keşke her gün seçim ve ölü olsa' diyorsunuzdur... Çünkü başta cenazelerde olmak üzere insan topluluğun olduğu her yere damlayan siyasilerin bol kepçeden vaatleri gibi başta o siyasilerden başka zaman randevu alamayan, özel isteklerde bulunma fırsatı yakalamak en önemlisi de kendilerini göstermek cenaze törenlerini kaçırmadıklarına sıkça şahit olmaktayız.

Evet, yeni bir seçim öncesi sıça yaşanan bu manzaraların en sonuncusu geçtiğimiz yıllarda kayıp ettiğim bir yakınımı toprağa verdikten sonra bu yöndeki düşüncelerimi ele aldığım aşağıda ki yazıda anlatmaya çalışmıştım.

Gerçi bu yazıyı okuyanların hemen hepsinin benim bu anım gibi bir anısı var hem işsiz kalamamak için hala terk etmeye devam ettiğimiz memleketim Ardahan'da hem de doymak için doğdukları yerlerden göç edip, geldikleri İstanbul ve diğer batı kentlerinde bizzat bu tür anıları yaşarlarken..

İşte o anılardan biri de bizleri İstanbul'la tanıştıran, bir odalı evinde misafir eden, ekmeğini, suyunu bizlerle paylaşan ve geçtiğimiz yıllarda hayata göz yumup, giden Yakup Yılmaz amcamın başta Harziyanlıların (Şişka) olmak üzere birçok dost akrabanın İstanbul'a ilk geldiğinde ilk ve aylarca, yıllarca kaldıkları evin önünde gözlerimi yaşartırken, uzun uzun da düşündürmüştü.

Rodi abinin whatsApttan genç yaşta iki kardeşini kayıp eden bana attığı 'Bıra' adlı Kürtçe parçayı devalarca dinleyip, sessizce ağlamaya çalışıp, artık zor görmeye başlayan yorgun gözlerimde akan damlacıkları kimseye çaktırmamak için çocuk gibi sağ kolumla silerken onca sevdiğimizin ölümü gibi beni derinden üzen Yakup amcanın evine ilk geldiğimde bugün üzerinde geçmek için saatlerce trafikte kaldığımız 1. Boğaz Köprüsünün yapılıyordu.

Bölgede heyecan vardı, amcalarım, dayılarımın, akrabalarımın, köylülerimin hala yaşadığı, bugün her biri yetilin bir fert, makam sahibi olmuş çocuklarını tanımadığım Beykoz'da, Kavacık'ta, Rüzgarlıbahçe'de devasa kamyonlar gelip, geçerken bugün bir çoğumuzun unuttuğu, aklına bile getirip, mezarlıkta da olsa ziyaret etmediğimiz nice insanın emeği ile ilmik, ilmik örülen ve Boğaz köprüsü yani hala tartışılan darbe kalkışması ardından adı'15 Temmuz Köprüsü' olarak değiştirilen o köprünün bölgeyi elit ve sizinkiler misali bizimkilerinde hala tapusu olmayan, gecekondular da otururken diğer taraftan boğaz manzaralı villalarla doldurduğu gibi İstanbul'u da güzelleştirmişti..

Evet, bugün hala kan ağlayan ülkeler arasına olduğu gibi daha dün komşu olan, kız, alıp veren aileler arasına sokulan fesat, nifaklar dolaysıyla köyümde yaşanan, hala devam eden göçü tetikleyen 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir kan davası sonucu hayata göz yuman Hamza amcamın yanı sıra Cemil amcalarımın da yıllarca çalıştığı o köprünün yapıldığı yıllarda ki gece kondular gitmiş yerlerine plazalar dikilmiş olsa da o yılların anıları her yerde ekmeğini, suyunu bizlerle bölüp, İstanbul'a tırnak tutturmamıza yardımcı olan rahmetle andığım Yakup amcanın evinin önünde de vardı...

Cenazesine gelenlerin büyük bölümünün Yakup amca ve onun gibi büyüklerin kendilerinde olan haklarını helaliğini almak için o İstanbul'a ilk geldiklerinde gördükleri, yaşadıkları evin önünde bir araya geldiklerini bir kez daha görürken bir şeyi fark ettim.
Ve üzüntüme yeni bir üzüntü katarak, uzun uzun düşündüm..

Bu düşünceli halim yer kalmadığı için ölen insanların üst üste gömüldüğü mezarlıkta da sürdü..
Çünkü gerek bir çoğumuzun anılarının yaşandığı evinin önünde gerekse Yakup amcamızı toprağa verdiğimiz mezarlıkta bir araya gelen Ardahanlıların, bugün nüfusu 20 Milyonu bulan İstanbul'da kayıp olmamak için ilk yıllardaki gibi bugün de bir birlerine tutunmaya devam ettiklerini de görüyordum..

Ama bir farkla..

Ya cenaze de ya da düğünde bunu yapmaya çalışmaları dışında başta siyasette, stk'da, güçlü bir lobicilik iddiasında bulunanları bu yöndeki fikirlerinde olmak üzere ihtiyaç duyulan başka yerde ayrılıyor, ayrılışıyordular..

Evet,  birçok sevdiğimizi bizden alan ve bir gün bizi de kucaklayacak olan toprağı izlerken Yakup amcamın evinin önünde biriken, el ele, kol kola girip, hal hatır sorarak mezarlığa kadar birlikte giden Ardahanlıların o çok istenen ama bir muhtarları bile olmayan Beykoz'da olduğu gibi İstanbul genelinde yılladır oynan ayak oyunları ile başta siyasette olmak üzere bir türlü istenen seviyeye gelemeyen birlikteliği mezarlıkta olabiliyordu...

Yani derneklerin, federasyonların, siyasilerin, irili, ufaklı çıkar menfaatlerinin bir araya getiremediği kobuğ yemenin verdiği hainliğin, çekememezliğin etkisinin de olduğu bölüp, parçaladığı Ardahanlılar gibi insanların bir ölü, bir cenaze, bir düğünün bir araya getirmeyi başardığını görüyordum Allah rahmet etsin dediğim Yakup amcamın cenazesinde...

Benimde içinde bulunduğum batıda ki stk'ların her biri ayrı telden çalıp, bir araya getirmeye çalıştığı Ardahanlıların cenazelerde, düğünlerde ortaya koydukları bu samimiyetlerini nasıl olup ta derneklere, 'Güçlü Bir Ardahan Lobisi' oluşturma mücadelesi veren federasyonlara taşınabileceğini de bana düşündüren Yakup amcanın cenaze töreninde anladığım tek şey biz Ardahanlıların birlikte hareket etmesi için illaki ölü ya da düğün beklediğimiz gibiydi?

Bilmem ama bir dönem başında bulunduğum ve şu anda hem de bu seçim sürecinde esamesi bile okunmayan stk başkanlığım sürecinde 'Acaba federasyonun merkezini mezarlığına mı taşısak?' diye gülümseyerek ağlanacak halimize gülerken federasyon başta olmak üzere bu yönde ki oluşumların ölmemesi için, o oluşturulmak istenen Ardahan birlikteliğinin mezarlıklarda değil, insanlar sağken samimiyete geçtiğini anlamak yeter, artar bile..

Çünkü ne ölü haberine, nede cenazeye ihtiyaç olmaksızın Yakup amcamın evinin önün de ortaya konulan samimiyet insanlar hayattayken olsa daha güzel olmaz mı?
Bilmem ama sanırım biz insanlar değerleri kayıp etikten sonra daha iyi anlıyor, ağlıyoruz.
Ve mezarlıkta çıktıktan sonra o birlikteliği de çok kısa sürede hemen unutup, yeniden başa sarıp, giderken yeniden bir araya gelmek için  ölü haberini beklerken sağ iken darmadağın oluyoruz gibi..