802-508-7352

Yavuz Gezer


Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı

Osmanlı, 1912 yılında Balkan Harbi'nde Balkan Birliği orduları tarafından yenilgiye uğratılmış, Osmanlı yönetimi siyasal kavgalar içinde karışmış, ülkede birlik ve düzen kalmamıştı. Yabancı konsolosluklar azınlık çetelerine dağıtılmakta olan silahlarla doluydu.


"Eceabat bölgesi kuvvetlerine komuta ettiğim zaman aldığım tertibat ile düşmanın karaya çıkmasına imkân verilmeyebilirdi." Gazi Mustafa Kemal

Tarih büyük öğretmendir. Fakat çoğunluk olarak bu büyük öğretmeni dinlediğimiz söylenemez... Bu büyük öğretmen bize yıllarca hatalarımızı ve doğrularımızı, çoğunlukla da yanlışlarımızı anlatırken biz derslerden kaçan ve tembellik eden öğrenciler gibiydik. İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy Bey'in dediği gibi "ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?".

İngiltere, Osmanlı Devleti'nin dört bir yanından istihbarat ajanları, "satılık hainlerden" elde ettiği raporlarla artık Osmanlı Devleti'nin tükendiğini, 200 yıl süren bölme parçalama ve zayıflatma faaliyetlerinin kesin sonuç verdiğini, son bir darbe için zamanın geldiğini düşünüyordu.

İngiliz sömürgeciliği bağımsız tek Müslüman devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nu dağıtmak ve dünyanın en güzel şehri İstanbul ile kendisini ödüllendirmek istiyordu.

Zira Osmanlı Devleti, 1908'de ikinci Meşrutiyet sancıları içindeyken İngiltere Krallı VII. Edward ile Rus Çarı II’nci Nikola Finlandiya Körfezi'ndeki Reval' de buluşmuşlar, Osmanlı'yı paylaşma planlarını görüşmüşlerdi.

Osmanlı, 1912 yılında Balkan Harbi'nde Balkan Birliği orduları tarafından yenilgiye uğratılmış, Osmanlı yönetimi siyasal kavgalar içinde karışmış, ülkede birlik ve düzen kalmamıştı. Yabancı konsolosluklar azınlık çetelerine dağıtılmakta olan silahlarla doluydu.

Bunun yanı sıra Osmanlı ordusunun, dünyanın en güçlü donanmasına sahip İngiltere ve İngiliz- Fransız ittifakının güçlü ordularına direnebilmesi düşünülemezdi.

Henüz savaşın başlarında İngiliz başbakanı Asquit, "Osmanlı Devleti kılıçla ortadan kaldırılacaktır." Savaş Bakanı Kitchener de "Türkiye'yi mahvedinceye kadar savaşa devam edeceğiz" diyeceklerdir.

Oysa Türk Askeri; ayağında çarıkla, yedek parçası olmayan tüfekle, yarı araç yarı tok, ben nasıl savaşayım? İktidar kavgası ihanete dönüşmüş, vatan hainleri bana hesap verin! Demeyecek ve Mehmetçik; Savaş meydanının olan bitenin hesap sorulacağı bir yer olmadığını, bundan sonra olacak olanlara karar verilecek yer olduğunu hissederek, karadan ve denizden saatler süren bombalar arasından kanlar içinde sürünerek çıkacak, son bir gayretle ayağa kalkacak, büyük komutanın "SİZLERE SAVAŞMAYI DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM!" komutuyla şartsız, amasız süngüsü ile düşmanın üzerine atılacaktır.

Gıyabi cenaze namazı kılarak düşmanı karşılayacak, 5 dakika sonra şehadet şerbeti içeceğini bilerek mevzilere korkusuzca girecektir. Kendilerinin şehadetinin kazandıracağı zaman, takviye için gelecek birlikler için elzemdir düsturundan hareketle...

İşte Çanakkale Savaşı (muharebeleri) Anadolu toprağında nasıl tutunduğumuzu ve bundan sonra da nasıl tutunabileceğimizi anlatan önemli bir derstir. Bugün hak etmeyen birilerine "kurucu önder, lider" unvanı verenlere ithaf olunur.

İşte bu düşüncede olanlar, Çanakkale'yi Zafer olarak da görmezler ve hatta her yıl kutladığımız Çanakkale Zaferi’ni, Çanakkale yası olarak düzeltilmesini isterler. Hatta 250.000 kişinin ölümüne sebep olan bu savaş sonrası İstanbul yine işgal edildi diyerek "Bu nasıl Zafer? Bu nedenle Çanakkale Zaferi denilen şey zafer falan değildir!" diye iddia ederler. Şehitleri ölü diye niteleyerek,

Saygısızca...

Oysa İstanbul'un işgali, Mondros Antlaşması sonrası gerçekleşmiştir. Ayrıca Çanakkale zaferinin, Milli mücadeleden daha önemli bir zafer olduğu iddiasının altında yatan gerçek, Milli Mücadele ve Mustafa Kemal'i değersizleştirmek çabasıdır.

Benzer başka olaylar da var halk arasında yaygın olan...

Somun ekmek şeklinde bir bulutun aldığı Anzak taburu. Evliyaların düşman üzerine taarruzları ve daha niceleri... Kahraman şehit ve gazilerimizin kanlarıyla, canlarıyla kazandıkları zaferi değersizleştirme çabalarıdır tüm yapılanlar.

Yalnız bu inancın bir an bu gerçeği ifade ettiğini düşünürsek; O günkü askerler ve onlara emir komuta eden komutanların; sağlam bir inanca sahip olduklarını ve bu evliyaların onlara yardımdan çekinmediğinin kanıtıdır bu düşünce kanaatimce...

(Çanakkale muharebeleri hakkında Recep Şükrü Aguhan- Çanakkale Geçilmez, İsmet Görgülü- Çanakkale ilk günde biterdi kaynak kitaplarını okuyarak detaylara vukuf olmanızı istirham ederim.

Ben, Deniz ve Kara savaşlarının detayına girmeden bir türkünün içli melodisini hissettirecek yazı kaleme almak istedim, hoşgörünüze sığınarak...

Çanakkale Deniz Savaşı, Gelibolu Yarımadası'nda 19 Şubat 1915'te başlar ve 18 Mart 1915'te biter. Çanakkale'yi donanması ile geçemeyen düşman, bu kez 25 Nisan 1915'te Kara Savaşlarına başlar. Kara savaşlarının bitiş tarihi ise 9 Ocak 1916'dır.

Çanakkale Savaşları Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın tarih sahnesine çıktığı ve Bolşevik Devrimi'nin tamamlandığı savaşlardır.

İngiliz ve Anzak ordularının, en büyük yenilgisi olarak tarih sayfalarında yerini alır...

Çanakkale'de kazanılan bu Şanlı Zaferi anlatan birçok yazılı eser vardır. Ben burada mühendis İlker Meşe bey'in araştırmalarına dayalı Çanakkale türküsünün az bilinen hikâyesini anlatmaya çalışacağım.

Herkes bu türkünün Çanakkale yöresine ait olduğunu sansa da, türkü aslında Kastamonu yöresine aittir. Osmanlı askeri ve yazarı, İstanbul 1853 doğumlu ve Osmanlı Donanması’nda kaymakam ve Osmanlı Bahriyesi'ne ve Deniz Ticaret Bahriyesi'ne çok büyük hizmetleri olan Süleyman NUTKU'nun; Emrullah, Seyfullah, Ataullah, Hayrullah ve Sadullah adlarında beş oğlu vardır.(Osmanlı'da ilk kurulan Denizcilik Cemiyetleri ve Denizcilikte Yayımlanan ilk Salnameler ve NUTKU Ailesi- Mühendis İlker MEŞE )

Bizim hikâyemizin kahramanı, ailesine cepheden mektup yazan daha sonraları Albay rütbesine kadar yükselen askeri tabip Seyfullah NUTKU’dur.

Tabip Seyfullah NUTKU, Çanakkale Türküsü ile ilgili yazdığı mektup ile çok meşhur olmuştur. (Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış kitabı, Emrullah NUTKU)

Seyfullah, savaşın arifesinde Çanakkale Sultanesi’nde  (Çanakkale Lisesi) henüz 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah Çanakkale'den gönderdiği 29 Eylül 1914 tarihli mektubunda:

"Sevgili anneciğim,

Canımıza tak diyen 2 yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum. Mektebimizi alıyorlar. Hastane olacakmış! Bizi de İstanbul'daki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar. Büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi ama çok kalmadı, bize veda etti.

Bize; Zamanı gelince cephede yapılan vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten daha 'Kutsi' olduğunu söyledi. Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor." Çanakkale içinde Aynalı çarşı,

Anne ben gidiyorum düşmana karşı" şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları mekkareler, deve kervanları sokağımızı doldurdu.

Harp olacakmış! İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim ama yakında Çanakkale'den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben. Bey babamın, sizin ellerinizden öper kardeşlerime selam ederim." Oğlunuz Seyfullah, diyerek sonlandırır mektubunu

Mektuptan da anlaşılacağı üzere, daha savaş başlamadan bu türküden bahsedilmektedir.

Ancak Türküye, savaş başladıktan sonra bazı dizelerin eklendiği düşünülmektedir.

"Çanakkale'den çıktım başım selamet,

Anafarta’ya vardım koptu kıyamet" dizesi gibi...

"Ana ben gidiyorum düşmana karşı" deyişi henüz gençliğe adım atmış, küçük, çocukluğunu yaşayamamışların deyişidir. Tıpkı "Hey onbeşli onbeşli" ağıtında olduğu gibi.

Onların kimisi nişanlı kimisi evlidir. Bu gidişten analar, babalar umudu kesmiştir. Ölmeden mezara konmuşlardır (mecazi anlamda). Çünkü iyileşme umudu olmayan ya da içinde bulunulan koşullar itibariyle bakılamayacak, iyileştirilemeyecek Mehmetler'in acı çekmemelerinin tarifidir bu ifade...

Cepheden cepheye sürülen Mehmet'imin ciğerleri çürümüştür, kan kusar...

Çanakkale türküsü sadece Kastamonu'nun, Çanakkale'nin değil doğudan batıya, kuzeyden güneye bu coğrafyanın türküsüdür. Çanakkale türküsü bir milli mutabakat türküsüdür. Anadolu insanının, Anadolu coğrafyasının kaderinin türküsüdür. Cepheden cepheye sürülen gencecik insanımızın, Mehmetçik'in türküsüdür.

YANİ SADECE 1915 YILININ DEĞİL SON 1000 YILIN TÜRKÜSÜDÜR...

Çanakkale türküsünün kaynak kişisi İhsan KOZANOĞLU, derleyen ve notaya alan Muzaffer SARISÖZEN'dir .

Türkünün bugüne kadar kaydedilmiş en eski yorumu ise 1923'te Amerika'da Marika PAPAGİKA adlı bir Rum göçmen tarafından seslendirilmiş olup, bu plağı Hasan SALTUK Amerika'da bulmuştur.

 

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ

 

Çanakkale içinde Aynalıçarşı,

Ana ben gidiyorum düşmana karşı,

Of! Gençliğim eyvah

 

Çanakkale üstünü duman bürüdü,

On üçüncü fırka harbe yürüdü,

Of! Gençliğim eyvah.

 

Çanakkale içinde bir dolu testi

Analar babalar umudu kesti,

Of! Gençliğim eyvah.

 

Çanakkale içinde bir uzun selvi,

Kimimiz nişanlı, kimimiz evli.

Of! Gençliğim eyvah

 

Çanakkale içinde toplar kuruldu,

Vay bizim uşaklar orda vuruldu,

Of! Gençliğim eyvah.

 

Çanakkale köprüsü dardır geçilmez,

Al kan olmuş suları bir tas içilmez,

Of! Gençliğim eyvah.

 

Çanakkale içinde sıra söğütler

Altında yatıyor aslan yiğitler,

Of! Gençliğim eyvah.

 

Çanakkale'den çıktım yan basa basa

Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa

Of! Gençliğim eyvah.

 

Çanakkale'den çıktım başım selamet,

Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet,

Of! Gençliğim eyvah.

 

Not: Aynalıçarşı, kesin bilgi olmamakla birlikte 2’nci Abdülhamid döneminde, 1889 yılında, Yahudi ailelerinden HALYO'lar tarafından yaptırılan ve atlara takılan at gözlüğü aynaların satıldığı çarşıdır.

SEVGİYLE KALIN.