Taha Akyol

Darbe ve tarih

27 Mayıs’a bakarken devrimcilerin yaptığı gibi sadece Menderes iktidarını suçlamak, veya DP geleneğinin yaptığı gibi sadece darbecileri suçlamak, bizi o kutuplaşmanın adeta “kölesi” yapıyor, hala o kavgalardan kurtulamıyoruz.


Taha Akyol


Darbe ve tarih

27 Mayıs’a bakarken devrimcilerin yaptığı gibi sadece Menderes iktidarını suçlamak, veya DP geleneğinin yaptığı gibi sadece darbecileri suçlamak, bizi o kutuplaşmanın adeta “kölesi” yapıyor, hala o kavgalardan kurtulamıyoruz.


27 Mayıs darbesinin sonuçları konusunda yazdığım yazı üzerine çok sayıda okur yorumu geldi. Bunlardan bazılarındaki “düşünme tarzı”nı iki başlık altında toplayacağım.

Ben yazımda devrimi hukuktan üstün tutmanın, köylü toplumlarında yaygın Baas türü bir düşünce olduğunu yazmıştım. Okurum ise köylünün suçu yok diyordu. Başka bazı okurlarım ise, 27 Mayıs öncesindeki politikacıların hatalarından bahsetmenin darbeyi meşrulaştıracağını yazıyordu. Peki ama sadece darbeyi eleştirmek yeterli midir?

AK Partili bir okuruma göre, 27 Mayıs’ı ve icraatını eleştirmekle “eski Taha Akyol” geri gelmişti, hep böyle devam etmeliydim. Peki ama iktidarı eleştirmemek mi lazım?

Bunlarda ortak özellik, tarihe ve bugüne “tek taralı bakış”tır. Devrimciler ve 27 Mayısçılar da kendi bakışlarında aynen “tek taraflı”dırlar. Böylece tarih bir araştırma ve düşünme alanı olmaktan çıkmakta, siyasi savaş alanına dönmektedir. Tarih bu siyasi savaşa “mühimmat” devşirmek için okunur!

TARİHE BAKMAK

Tarih felsefecisi Leon Halkin’in ünlü sözüdür; “İnsan geçmişini ne kadar iyi tanırsa onun o ölçüde daha az kölesi olur.” (Tarih Tenkidinin Unsurları, s. 9)

27 Mayıs’a bakarken devrimcilerin yaptığı gibi sadece Menderes iktidarını suçlamak, veya DP geleneğinin yaptığı gibi sadece darbecileri suçlamak, bizi o kutuplaşmanın adeta “kölesi” yapıyor, hala o kavgalardan kurtulamıyoruz.

Tarihi böyle “tek taraflı” algılamak bakın neleri gözden kaçırıyor: İktidarların otoriterleşmesinin, muhalefetin yıkıcı davranmasının, aydınların partilere angaje olmasının siyasi hayatı kavgacılığa dönüştürmesi ve neticede merhum Menderes’in deyişiyle “memleketin idare edilemez hale gelmesi.”

Böyle olmasaydı darbeciler darbe yapabilir miydi? Zaten o zamana kadar yapamamışlardı.

Bu tarihi gerçekleri görmeyelim mi?

Türkiye’nin gelişme düzeyinde darbeler çağı ebediyen kapanmıştır. Türkiye orta gelişmişlikte, dışa açık ve önemli ölçüde şehirli bir toplumdur. Ama günümüzde sert kutuplaşmalar oluyor, yargıya güven yerlerde sürünüyor, ekonomik krizler oluyor, “ortak akıl” üretilemiyor…

Tarihe bakarken eski kavgaları sürdürmek yerine bu dersleri çıkarmanın ne kadar gerekli olduğu açık değil mi?

DEVRİM-KARŞI DEVRİM

Devrimci kanat da DP dönemindeki yanlışları, kendi ideolojilerine göre sıralayıp bundan 27 Mayıs savunusu çıkarıyor. 27 Mayıs’a giden sürece “tek taraflı” bakıyorlar.

Daha önemlisi 27 Mayıs’ın feci neticeler doğuran yanlışlarını görmüyorlar, görülsün istemiyorlar: Hukukun en temel ilkelerinden “tabii hakim” ilkesine aykırı ihtilal mahkemesi kurulması, geçmişe yürüyen kanunlar çıkarılması, tarafsız olması gereken yargıyı devrimcilerle donatması, yeni anayasa yapımında millet çoğunluğunu dışlaması, cuntalar dizisine yol açması ve belki en vahimi meşruiyet krizi yaratması, yani seçim dışı iktidar olabileceği şeklindeki ‘devrimci’ yapılanmalar…

Bu tarihi gerçekleri görmeyelim mi?

Halbuki bir tarihçi, hatta sağcı olsun solcu olsun, olaylara bakışta objektif olmaya önem veren bir aydın hem 27 Mayıs’a yol açan siyasi hataları hem 27 Mayıs’ın vahim icraatı ve sonuçlarını görmek zorundadır. Devrim – karşıdevrim şablonu objektif bakışı engelliyor.

HUKUKA DEĞER VERMEK

Darbelerin köylü toplumlarda yapıldığı bir gerçektir. Bu, köylünün suçu değil elbette. Sorun, gelişme düzeyi düşük, bu yüzden köy ekonomisinden endüstri ekonomisine geçememiş, dünyaya açılamamış, kurumlaşmamış toplumlarda darbe olmaktadır.

Türkiye o aşamayı geride bıraktı. Asla darbe yapılamayacağını şehirlerde meydanları dolduran kitleler 15 Temmuz’da gösterdiler

En mühim faktör toplumda hukuk bilincinin de gelişmesi ve hukuk kurumların güçlü, kuvvetler ayrılığı fikrinin kökleşmesidir.

Ben 28 Şubat’a karşı yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, evrensel hukuktaki fikir, inanç ve teşebbüs özgürlüğü ilkelerini savunarak karşı çıktım. AK Parti’nin ilk on yılında bu yöndeki reformlarını destekledim.

Şimdi de aynı ilkeleri savunarak iktidarı eleştiriyorum.

Ülkede partilere angaje olmadan, tarihe de angaje olmadan; hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, kurallı piyasa ekonomisi gibi değerleri savunan bağımsız bir sivil toplum gelişmelidir diye düşünüyorum.

https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/darbe-ve-tarih-1600099