Fehmi Koru

Değişiklik, dönüşüm ve zihnimin bana oyunları

Evet, İran ara sıra Hizbullah üzerinden karıştığı Gazze’deki savaşta İsrail’in doğrudan saldırılarına muhatap olmuş, adına vekalet savaşı sürdüren Hizbullah’ın liderlerinin hayatlarını kaybetmelerini önleyememişti, ama Suriye’yi kaybetmek? İran neden sessiz kaldı? Yoksa, onların önünde de “Ya Suriye, ya kendi ülkenizin birlik ve dirliği” tercihleri vardı da, Tahran’daki karar vericiler yakın tehlikeyi ciddiye alıp mı Suriye’den vazgeçti?


Fehmi Koru


Değişiklik, dönüşüm ve zihnimin bana oyunları

Evet, İran ara sıra Hizbullah üzerinden karıştığı Gazze’deki savaşta İsrail’in doğrudan saldırılarına muhatap olmuş, adına vekalet savaşı sürdüren Hizbullah’ın liderlerinin hayatlarını kaybetmelerini önleyememişti, ama Suriye’yi kaybetmek? İran neden sessiz kaldı? Yoksa, onların önünde de “Ya Suriye, ya kendi ülkenizin birlik ve dirliği” tercihleri vardı da, Tahran’daki karar vericiler yakın tehlikeyi ciddiye alıp mı Suriye’den vazgeçti?


Suriye’de 13 yılını doldurmaya yüz tutmuş ve sanki hiç bitmeyecekmiş görüntüsü veren iç-savaş aniden duruverdi. İdlib’te gün saymakta olduğu anlaşılan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütü Halep’e doğru yürümeye başladı. Ne oluyor demeye kalmadan Halep düştü, Humus da öyle; HTŞ birdenbire Şam önünde beliriverdi. Beşşar Esad’a Moskova’ya kaçmak düştü.

Aynen böyle oldu.

İyi de nasıl oldu?

Cevabı en fazla merak edilen soru bu işte: Oldu da nasıl oldu?

Rusya neden hamilik görevini yapmadı, mevzilerini kolayca terk etti…

Peki, ya İran? Neden hiç ortalıkta görünmedi İran?..

Yoksa Rusya’nın hakimi olan Vladimir Putin, “Ya Ukrayna, ya Suriye, ikisinden birini tercih etmelisin” seçenekleriyle karşı karşıya bırakıldı da Rusya için daha kıymetli olan Ukrayna mı tercih edildi?

Evet, İran ara sıra Hizbullah üzerinden karıştığı Gazze’deki savaşta İsrail’in doğrudan saldırılarına muhatap olmuş, adına vekalet savaşı sürdüren Hizbullah’ın liderlerinin hayatlarını kaybetmelerini önleyememişti, ama Suriye’yi kaybetmek? İran neden sessiz kaldı?

Yoksa, onların önünde de “Ya Suriye, ya kendi ülkenizin birlik ve dirliği” tercihleri vardı da, Tahran’daki karar vericiler yakın tehlikeyi ciddiye alıp mı Suriye’den vazgeçti?

Ukrayna’yı Rusya kaybeder, İran’ın içi yine de karışırsa?

Kafa karıştıran sorular bunlar…

Tek bildiğim, Suriye’nin, Beşşar Esad’ın ve dolayısıyla iç-savaşın destekçileri olan Rusya ile İran’ın, Şam’ın düşüşüne kadar varan süreçte etkisiz kaldıkları…

Neden böyle olduğunu fazla uzak olmayan bir gelecekte öğreniriz herhalde.

Buraya kadar başkalarının bana sorduğu kritik sorulara cevap aradım. Şimdi de zihnimi işgal etmekte olan başka sorulara cevap aramaya çalışayım.

HTŞ’nin bir başıbozuklar örgütü iken, ütülü üniformalar ve kuralına uygun botları bulunan askerleriyle düzenli bir orduya dönüşmesi nasıl oldu?

Ülkenin resmi bayrağının yerini almak üzere icat edilmiş yeni bayrak birdenbire her yerde binlercesiyle nasıl beliriverdi?

Donald Trump dahil Batılı isimler, dış basın, Türkiye’nin bu süreçteki rolünü ön plana çıkartıyorlar; acaba bütün bu gelişmelerde ABD ve İngiltere’nin payı yok mu? İdlib’te HTŞ elemanlarını kimler eğitti?

Gerilla iken Ebu Muhammed el-Golani kod adıyla bilinen HTŞ lideri, şimdilerde esas ismiyle Ahmed el-Şaraa olarak bilinmek istiyor, önceleri açıkladığı görüşlerin unutulmasını bekliyor ve olağanüstü mülayim açıklamalar yapıyor.

En sonunda, üzerine pek yakışan takım elbise, çitili beyaz gömlek ve hoş bir kravatla çıktı kamuoyu karşısına el-Şaraa; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşürken…

Eskiler “Taç giyen baş akıllanır” derlerdi, bu değişme ve dönüşmeler de o sayede olabilir elbette.

Konu üzerinde düşünürken, zihnim beni biri yakın diğeri bir miktar uzak iki yolculuğa çıkarıyor.

İlki Mısır’a bu yolculuğun…

Arap baharı’ sırasında Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimi yıkılmış, yerine seçimle Müslüman Kardeşler (MK) yönetimi gelmişti. Bu değişim sırasında Türkiye’den önemli isimler - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan - Kahire’ye gidip yeni yöneticilerle görüşmüşlerdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye başbakanı olarak, Kahire’de karşılarına çıktığı dünya medyasına, görüştüğü muhataplarına yeni anayasada laiklik ilkesi bulunması tavsiyesinde bulunduğunu açıklamıştı.

Ahmed el-Şaraa’nın şimdilerde herkese mülayim gelen görüşleri bana Mısır’da yapılmış telkinleri hatırlatıyor…

Orada işe yaramamıştı, Suriye’de yarar mı, göreceğiz.

Zihin yolculuğunun ikincisi Arnavutluk’a…

Sovyet sistemiyle birlikte Arnavutluk’taki Enver Hoca-Ramiz Alia yönetimi de yıkılmış, yerini sivil inisiyatiflerin demokratik denemeleri almıştı. Ülkenin seçimle iş başına gelen ilk cumhurbaşkanı ilk tebriği Türkiye’den almıştı.

Ülke cumhurbaşkanı Sali Berişa’nın (1992-1997) giysilerinde Türkiye etkisi barizdi.

El-Şaraa’nın kravatlı tam takım halini gördüğümde giydiklerinin markasını merak etmekten kendimi alamadım.

Arnavutluk’un devrim sonrası ilk uzun süreli cumhurbaşkanı Berişa’nın giyimde tercihi, sahibi Özal’ın Arnavutluk ziyaretleri heyetlerinde yer alan Sarar markasıydı.

Berişa takım elbiseleri, gömlekleri ve kravatları ile Sarar modeli gibiydi.

Ahmed el-Şaraa’yı daha çok konuşacağız.

https://www.karar.com/yazarlar/fehmi-koru/degisiklik-donusum-ve-zihnimin-bana-oyunlari-1602266