6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen yüzyılın felaketi depremler sonrası, beklenen olası İstanbul depremi yeniden gündeme geldi. Aslına bakarsanız sadece İstanbul ya da Marmara Bölgesi için değil topraklarının neredeyse tamamı deprem bölgesi olan ülkemiz coğrafyasında, konutların yapılış biçiminden tutun da kullanılan malzemelerin kalitesine kadar her bir detayın ayrı önemi var. İstanbul özelinde konuşmak gerekirse, zamana karşı verilen bir yarış var hem de yıkılıp yeniden yapılması gereken yüz binlerce yapı var. Hal böyleyken yeniden betonarme binalar dikilmesi, bu binalar için yeniden güvenli/güvensiz tartışmalarının arka planda dönmesi yerine acaba yüzümüzü biraz daha geleceğe dönüp çelik yapılar üzerinde dursak nasıl olur?
Ülkemizde herhangi bir yeniliğin kabul görmesi başka alanlarda çok hızlı bir biçimde gerçekleşirken maalesef söz konusu insan yaşamını güvence alan konular olduğunda biraz geriden gelmeyi tercih ediyoruz. Bu da çoğu zaman binlerce insanın yaşamına mal olabiliyor bu depremde de gördüğümüz gibi… Peki, son 15 yılda daha fazla insan tarafından ve genelde yazlık ya da geçici konutlarda kullanılmak üzere tercih edilen çelik materyaller, neden metropoller ya da taşradaki binaların yapımında kullanılmıyor. Hafif, maliyeti düşük ve çok kısa sürede tamamlanabilen çelik yapılar, binlerce ton ağırlığa sahip beton binalara alternatif oluşturamaz mı?
İşin bir de psikolojik tarafından bakarsak çelik yapılar bu yönden de büyük avantaj sağlayabilir. Depremde evinden çıplak ayak kendini dışarı atan insanlar bugün hala sağlam raporu verilmiş evlerine bile güvenerek rahatça giremiyor. Beton binalara karşı psikolojik olarak mesafeli duran deprem mağduru insanlar için, çelik yapılar son derece güvenli ve kullanışlı olabilir.
Maliyet yönünden de ülkemizin hiperenflasyonik yapısı göz önüne alındığında, çelik yapıların daha ekonomik maliyetlere sahip olduğunu söylemek mümkün. Basit, kullanışlı, sağlam ve güvenli… Deprem bölgesinde yaşamak zorunda olan bir millet olarak ihtiyaçlarımızı doğru belirlemek önceliğimiz olmalıdır. Gökdelenler, katlarını sayamadığımız rezidanslar ve tüm bu çılgın mimari yapıların tonlarca ağırlıktaki beton malzemelerden üretilmiş olması, benim gibi birçok insana da itici geliyor artık… Büyük depremi henüz yaşamamış olanlar için belki bu anlattıklarım fazlasıyla uzak görünüyor olabilir. Ancak bizzat depremi yaşamış olan herkes alternatif materyal çözümlerine daha sıcak bakacaktır.
Ülkemiz yıllık 51 milyon ton çelik üretimiyle Avrupa’da birinci konumda yer alıyor. Hal böyleyken ve dövizin Türk Lirası karşılığında sahip olduğu değer göz önüne alındığında, ülkemizin sahip olduğu kıymetleri daha efektif kullanmak gerekir. İthal edilmiş inşaat malzemelerini daha az, kendi ürettiğimiz materyalleri daha fazla kullanarak insanlara uzun ömürlü yapılar kazandırabiliriz. Zaten enflasyona fazlasıyla yenilmiş ve artık maalesef “fakir” sınıfında çok fazla insanın yer aldığı toplumda, ekonomik çözümlerle tasarlanmış ve depreme dayanıklı yapılar kanımca daha fazla rağbet görecektir. Geliri yeterli olmayan insanlar için zorunlu olarak oturdukları güvensiz evler “kadersel plan” nedeniyle bekledikleri depremde mezarları olmamalı…
Deprem konusuna da tüm diğer konular gibi biraz daha geniş perspektiften bakmakta ve vizyoner bir yaklaşımla çözüm aramakta fayda var. Gelmesini beklediğimiz büyük İstanbul depremine karşı zamanla yarışırken kısa sürede tamamlanacak çelik yapılar için, yenilikçi ve vatansever inşaat mühendisleri, mimarlar ve öğretim görevlilerinden destek alarak daha hızlı hareket edilebilir. Üstelik çelik materyal, sadece konut değil, cami, fabrika, okul gibi her türlü binanın yapımında inşaat malzemesi olarak kullanılabiliyor.
Ülkede tartışmamız gereken bu kadar önemli ve gerekli konu varken sadece gündemin siyaset etrafında odaklı olması ayrıca üzücü… Umarım mevcut siyasi iktidar da şu an muhalefeti temsil eden siyasetçiler de konuya daha çözümsel ve yenilikçi bir pencereden bakmayı başarabilirler. Çünkü deprem gibi ülkemizin en büyük beka sorununa başka türlü çözümler bulmamız mümkün değil… Yıkılan yapıların yerine yeni betonlar dikerek bu sorundan kalıcı olarak kurtulamayız…
Sevgiyle…