G-XKX1J2WR62

Ahmet Taşgetiren

“Durumdan vazife çıkarma” hukuku

Sonuçta Cumhurbaşkanı konuşurken, bir kısmı başörtülü kızlardan oluşan 9 genç, “Gazze’ye kan kusturan İsrail’e Azerbaycan petrolü neden bizden gidiyor?” sorusunu sordular. “Sordular” derken pankart açtılar, slogan attılar. Doğru, keyif kaçırıcı bir eylem. Cumhurbaşkanı “Yavrum, diye başladı söze, “Siyonistlerin dili ile konuşma” diye devam etti.


Ahmet Taşgetiren


“Durumdan vazife çıkarma” hukuku

Sonuçta Cumhurbaşkanı konuşurken, bir kısmı başörtülü kızlardan oluşan 9 genç, “Gazze’ye kan kusturan İsrail’e Azerbaycan petrolü neden bizden gidiyor?” sorusunu sordular. “Sordular” derken pankart açtılar, slogan attılar. Doğru, keyif kaçırıcı bir eylem. Cumhurbaşkanı “Yavrum, diye başladı söze, “Siyonistlerin dili ile konuşma” diye devam etti.


Durumdan vazife çıkarma” sözü malum, Çevik Bir’e ait. 28 Şubat sürecinde Sincan’da tankları yürüttüklerinde söylemişti.

O zamanlarda henüz Asker’in “Cumhuriyeti koruma kollama” misyonu vardı. Asker ortama bakar, Cumhuriyet’i koruma ve kollama durumunun hasıl olduğuna inanırsa, “Durumdan vazife çıkarır” ve harekete geçerdi. Asker, memleketi yönetenlere demiş olurdu ki, “İşler iyi gitmiyor, gözüm üzerinizde, Cumhuriyete yönelik tehlikeler arttı ve bunda sizin de payınız var, bakın tankları yürüttüm, bundan sonrasını siz düşünün…”

28 Şubat günlerini yazacak değilim burada bugün.

Hukukumuzun o hallerine işaret etmek istiyorum, 28 Şubat süreçlerinin gazabını yaşayan ve bugün o günlere benzer işler yapanlara…

Sayın Cumhurbaşkanı, şu 9 gencin tutuklanıp serbest bırakılması işine nasıl bakıyor bilmek isterdim.

Sonuçta Cumhurbaşkanı konuşurken, bir kısmı başörtülü kızlardan oluşan 9 genç, “Gazze’ye kan kusturan İsrail’e Azerbaycan petrolü neden bizden gidiyor?” sorusunu sordular. “Sordular” derken pankart açtılar, slogan attılar. Doğru, keyif kaçırıcı bir eylem. Cumhurbaşkanı “Yavrum, diye başladı söze, “Siyonistlerin dili ile konuşma” diye devam etti.

Yani tepkisini gösterdi. Sonra iş, böyle Slogan atma – Tepki gösterme boyutunda bitmedi. Yaka paça derdest edildi gençler, kız – erkek fark etmeden, gözaltına alındılar, ardından tutuklandılar. Gözaltında iyi muamele görmediler, cezaevinde başörtülülerin oradaki gardiyanların başörtüsü kıstasına göre başörtüleri kesildi vs… ve 10 gün sonra da tahliye edildiler…

Gençlerin protestosu da, Cumhurbaşkanı’nın onlara tepkisi de “demokratik standartta” idi. Dünyanın demokratik ülkelerinde de böyle olurdu. Kimi demokratik ülkelerde siyasetçi daha ağır eleştirilere de muhatap olurdu.

Soru şu:

Burada yapılan eylemin suç olmadığını hukuk alanında azıcık mürekkep yalamış bir insan bilmez miydi?

Suç olmadıktan başka, hadi “tedbiren” hatta “eylemcilerin güvenliği için de” gözaltına aldınız, tutuklanma gerektiren bir eylem olmadığı bilinmez miydi?

Peki neden tutuklama gerçekleşti? Hem de “başörtülü” bir hakime hanım tarafından? Neden cezaevinde gardiyanlar, muhtemelen bayan gardiyanlar, kendilerine göre bir “başörtüsü standardı” oluşturmaya kalkıştılar?

Açık açık söyleyelim:

  • Ülkede “Erdoğan hassasiyetli” bir hukuk iklimi oluştuğu için…

Böyle bir hukuk durumunu Cumhurbaşkanı Erdoğan istiyor mu, istemiyor mu ile alakalı değil mesele.

Normalde cübbelerinin önü iliksiz olan Yargı camiamız, Erdoğan’a yönelik, hadi en azından bir kısım yargı mensubu diyelim, özel bir hassasiyetle hareket ediyor. “Tedbiren” kararlar veriyor. Bu psikolojiye girmiş durumda.

Cumhurbaşkanımız bunu bekler, birileri Cumhurbaşkanımıza bunu hatırlatır, ‘şu hakim – hakime – savcı şöyle hareket etti, sizin hukukunuzu gözetmedi, hakareti savsakladı’, derler, sonunda memlekette tenzil-i rütbe için şehir seç durumu hasıl olur, neme lazım, ben tedbirli davranayım, benden sonrası, varsa yanlış düzeltsin…

Durumdan vazife çıkarma ahlâkı…

Sayın Cumhurbaşkanı belki dünyada en çok hakaret davası açan insan haline geldi… Hakaret davalarından “kazandığı” paraları kendi hesabına yatırsa, sırf bundan zengin olurdu demek mümkün. Hakkını yemeyelim, bu paraları hayır kurumlarına verdiğini biliyoruz.

Ama, bu görüntü Zat-ı şerifleri için de iyi değil, Türkiye hukuku için de iyi değil.

Cumhurbaşkanı adına açılan bir hakaret davasında, Hukuk camiasının, en azından hukuk kuralları ile başat iklim arasında “ikilem” yaşadığını görmemek mümkün mü? Ne de olsa işleyen yapı, O’nun tavrından derin biçimde etkileniyor. Kaldı ki, yer değiştirme şu bu ahval-i âdiyeden…

Cumhurbaşkanı ayrıca kürsülerden yürüyen davalar hakkında görüş açıklamayı çok normal bir iş olarak görüyor. O konuşmasa bile bazen, O’na izafe edilebilecek kişiler, makamlar, “Cumhurbaşkanı’nın neye memnun olacağını ya da neden hoşlanmayacağını” fısıldıyorlar.

Bazı kararları şu veya bu şekilde vermenin “cesaret meselesi!” haline geldiği bir Yargı iklimi, Hukuk devletlerinde olmaz.

Devleti “Hukuk devleti” olarak işletme sorumluluğunun en büyüğü de Cumhurbaşkanına ait. Sonunda bütün bu uygulamalar da hem “Ülke düzeni” hem de şahsında onu temsil eden kişi hakkında bir yargı oluşturuyor.

……

Gençler yattı ve çıktı. Bu dönemde. Eli kanlı İsrail’e petrol akışını protesto ettikleri için… Ne dersiniz, sayın Cumhurbaşkanı’nın ve bu süreçte rol alanların ağzında buruk bir tat kalmış mıdır? Keşke oraya yakın birileri, hukuktan anlayan birileri “Şu işler iyi gitmiyor efendim, sizin için de ülke için de iyi gitmiyor” diyebilseler… Yoksa onlar da **“Durumdan vazife çıkaranlar”**ın fitnesinden mi endişe ederler?

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/durumdan-vazife-cikarma-hukuku-1602094

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.