Cumhurbaşkanı Erdoğan her politikasını yoğun bir hamasetle topluma takdim ediyor: Emperyalizmle mücadele, milli şahlanış, hücumları püskürtmek, tuzakları boşa çıkarmak, yüzyıla Türkiye damgasını vurmak gibi…
Bu konudaki siyasi dehasıyla kimse yarışamaz.
Kur Korumalı Mevduat’ı da böyle takdim etmişti.
KKM’nin mevduat sahiplerine Hazine’den ödenecek büyük faiz getirisini açıkladığında, dolar 18 liradan 12 liraya düşmüş, bunu davullarla, zurnalarla kutlayanlar olmuştu.
Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, KKM’yi “çağın buluşu” olarak niteliyordu.
Fakat iktisatçılar KKM’nin yanlış olduğunu, bütçeye büyük yük getireceğini, enflasyonu büsbütün patlatacağını söyleyip eleştiriyorlardı. Erdoğan onlara şöyle tepki göstermişti:
“Kur garantili milli paradan bahsediyoruz ama bunu hazmedemiyorlar. İktisatçıların bazıları bu gerçekleri bildikleri halde sahiplerine yaranmak için programımızı kötülerken, bir kısmı cehaletleri sebebiyle bize kör düşmanlık yapıyor.” (20 Aralık 2021)
Erdoğan’ın hemen bütün konuşmaları gibi bu konuşmasını da yoğun bir ideolojik dille yapmıştı. Böyle olunca, KKM’yi eleştirenler de ister istemez “mandacı iktisatçılar… dış güçlerin sözcüleri… sahiplerine yaranmak isteyenler… cahiller” falan oluyordu.
Hele de “nas var, sana bana ne oluyor” deyince, siz düşünün bu politikanın enflasyonu patlatacağını söyleyerek eleştirenlerin konumunu.
Fakat 2018 Temmuz’unda görevden uzaklaştırılan ortodoks iktisatçı Mehmet Şimşek, başka çare kalmadığı için, göreve getirilince ilk işlerinden biri faizi yükseltmek, diğeri KKM’yi tasfiyeye başlamak oldu!
Çünkü bütçenin yüzde 17’si faize ve KKM’ye gidiyor!
Şimşek, haklı olarak, KKM’nin enflasyonu azdırdığını dikkate alarak, “2024 sonuna kadar enlasyon düşecek, KKM sonlanacak” diyordu. (31 Aralık 2023)
Bu hedef gerçekleşmedi ama biraz yaklaşıldı. İki gün önce Merkez Bankası, KKM’ye ödenen faizi ve nemayı aşağı çekerek, KKM’nin tasfiyesi yönünde önemli bir adım attı. Ortodoks iktisatçılar bunu olumlu buluyor. Dövize yöneliş olmaması için de uyarılar yapıyorlar.
Şimdi gündemde Merkez Bankası’nın önümüzdeki hafta ufak oranlı bir faiz indirimi yapma ihtimali var. Konuya ideolojik değil iktisat ilminin gözlüğüyle bakan iktisatçılar faiz indirimini erken buluyorlar. Bunlardan biri Prof. Selva Demiralp’tir.
Prof. Demiralp tam bir yıl önceki yazısında enflasyonla mücadele yükünün, yani kemer sıkmanın adil dağıtılmaması ve kamunun tasarruf yapmaması halinde dar gelirli kitlelerin bir kere daha ezileceğini yazmış, uyarmıştı.
İki gün önceki açıklamasında Demiralp, bir yıl önceki bu endişesinin gerçekleştiğini, bunun “son derece üzücü” olduğunu yazdı. Erken bir faiz indiriminin enflasyonla mücadelede bir yıldır yapılan ağır fedakarlıkların boşa gideceği uyarısında bulundu: “Bu durumda, o zamana kadar ödenen bedel de boşa gider."
İktisat tarihi gösteriyor ki, “istikrar politikaları”nda eksik uygulama, yahut yarı yolda sulandırma büyük zarar veriyor. Disiplinli, aynı zamanda dış kaynak sağlayan ve sosyal adalet ilkelerini gözeten kapsamlı reform politikaları ise büyük başarı sağlıyor.
Mehmet Şimşek, IMF tarafından alkışlanan bir para politikası uyguladığı halde IMF’den dış kaynak getiremedi, iktidar istemediğinden. Yapısal reformlar niteliğinde kanuni düzenlemeler da yapılmadı…
Tek kurumsal iyileşme Merkez Bankası’nda oldu, o da kanunla değil, her an geri alınabilir atama kararnamesiyle!
Enflasyonla mücadele böyle “para politikası” ile sınırlı kaldığı için başarıda da sınırlı kaldı.
Şimdi, Merkez Bankası’nın başındaki saygın ortodoks iktisatçılar önümüzdeki hafta faiz indirecekler mi? İndirirlerse bunu siyasi değil, teknik gerekçeyle yaptıklarına dair piyasaları ikna edici bir rapor açıklayacaklar mı?
Şunun önemini bilhassa vurgulamak isterim: Bilimsel verilere referanslarla yapılan eleştirilere ister tahammülsüzlük ister ideoloji sebebiyle olsun, kulak tıkamak, yanlışların zamanında düzeltilmesini engelliyor, ülke ağır bedeller ödüyor.
Bakın, on yıldır “mandacı iktisatçıların…” eleştirileri doğru çıktı.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/faiz-kkm-ve-mandacilar-1602248