Çiğdem Toker

“Fonlandırılan öğretmenler”

Sokakta gördüğünüz her 80 kişiden bir tanesi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından maaşı ödenen öğretmen statüsünde. Bakın bu devasa bir rakam. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, 30’lu 40’lı rakamlardan, şu an 13-14’lere düşmüş durumda.


Çiğdem Toker


“Fonlandırılan öğretmenler”

Sokakta gördüğünüz her 80 kişiden bir tanesi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından maaşı ödenen öğretmen statüsünde. Bakın bu devasa bir rakam. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, 30’lu 40’lı rakamlardan, şu an 13-14’lere düşmüş durumda.


Bakan Tekin’in, öğretmenin saygınlığını hiç dert etmeden “kamu tarafından fonlandırılmak” diye andığı konunun adı, bütçe kaynakları oluyor. Kendisi de bakan olarak, bakanlığına ayrılan bütçe ödeneğinin en üst ita amiri. Kendisinin maaşı dahil, “fonlandırma” dediği kamu kaynakları bizlerin vergilerinden oluşuyor

Milli Eğiitm Bakanı Yusuf Tekin

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bakanlığına bağlı kadrolu öğretmenlere maaş ödenmesi işleminden “fonlandırma” diye bahsetti.

Hatırlamakta yarar var.

Birkaç gün önce, partisinin Erzurum’daki bayramlaşma töreninde şöyle konuşmuş Tekin:

“Sokakta gördüğünüz her 80 kişiden bir tanesi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından maaşı ödenen öğretmen statüsünde. Bakın bu devasa bir rakam. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, 30’lu 40’lı rakamlardan, şu an 13-14’lere düşmüş durumda. Bunlar dünya ortalamalarının gerçekten üstünde olan rakamlar. Dünyanın hiçbir tarafından bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından fonlandırılmıyor.”

Tekin’in öğretmenleri, seri üretim yapan bir işletme sahibi gibi ürün yerine koyup “tane” olarak anması yetmiyor. Milli Eğitim Bakanı, işçilik maliyetinin yüksekliğinden yakınan patron edasıyla kamu tarafından “fonlandırılmadan” bahsediyor. (Holding patronları, böyle bir bahiste bir cümle sonra, işletmelerini Bangladeş’e taşımaktan söz ederdi.)

Fon değil bütçe kaynağı

Bakan Tekin’in, öğretmenin saygınlığını hiç dert etmeden “kamu tarafından fonlandırılmak” diye andığı konunun adı, bütçe kaynakları oluyor.

Kendisi de bakan olarak, bakanlığına ayrılan bütçe ödeneğinin en üst ita amiri. Kendisinin maaşı dahil, “fonlandırma” dediği kamu kaynakları bizlerin vergilerinden oluşuyor. Vatandaşların temel haklarını gözeten, hakları ve hizmetleri eşit biçimde götürmekle yükümlü makamlar olan bakanlıklar da bu hizmet ve icraat için kamu kaynaklarını belli kurallara göre kullanır, aktarır.

Tekin’in bulunduğu o geçici makamın, en önemli fonksiyonu ise şikâyet değil, kendi partisinin zamanında birikmiş, çeşitlenmiş, kronik hale gelmiş sorunlara çözüm bulmaktır.

Gerçeği yansıtmıyor

Tekin’in yakışıksız, farklı çağrışımlara yol açan ve öğretmenleri değersizleştiren ifadesinde geçen maddi unsurun gerçeği yansıtmadığını, dün Ozan Gündoğdu’nun BirGün’deki yazısında okuduk.

Gündoğdu yazısında, UNESCO’nun “Global Report On Tecahers-2024” raporunu kaynak gösterdi. Rapora göre, Türkiye, dünyanın en çok öğretmeni olan 1. değil 17. ülkesiydi. Nüfusa bakıldığında bu da normaldi, çünkü Türkiye dünyanın en kalabalık 18. ülkesiydi.

Fonlama, şirket ve ülke

Fonlama, bir şirketin öz kaynaklarını kullanarak kaynak sağlama yöntemine verilen ad.

Gerçi AKP yöneticileri, Türkiye’yi bir şirket gibi yönetme iradelerini pek saklamadı bugüne dek. Yine de kamuoyuna bir açıklama yaparken de doğru verilerle hareket etmeyi gözetmek gerekiyor. Türkiye’de sanki öğretmen açığı yokmuş, öğretmen fazlası varmış gibi konuşmak kamuoyunu yanıltmaktır. Dahası; atama bekleyen on binlerce öğretmeni “atama bekleme” ortamına taşıyan, geçici, güvencesiz işlere yönelten, hayattan bezdiren bu tablonun sorumluluğunu görmezlikten gelince o sorumluluk da ortadan kalkmaz.

Normal koşullarda devlet, öğretmenlerin atamasını yıllarca yapamıyorsa, ilgili bölümlerde daraltmaya gidilmesi, kontenjanların azaltılması gerekir. Ama bu akılcı ve sonuç doğurucu kararlar alınmıyor. Çünkü çok üniversite, çok fakülte, çok bölüm, işsizlik sorununu zamana yayıp ertelemek, iktidarı konsolide etmek demek!

Şimdilerde de -atanmayan öğretmenlere verilen sözler bir kenara bırakılarak- sistem değişikliğine gidileceği haberleri gündemde. Öğretmenlik yapmak isteyen adaylar, üniversite mezuniyetlerinin ardından bir de “akademi eğitimi” alacakmış. Yeni kurulacak Milli Eğitim Akademi programında başarılı olanlar, önce sözleşmeli olarak atanacak, üç yıl sonra da kadroya geçecekmiş.

Dayatma, kitlesel hak ihlalidir

AKP iktidarı, eğitim sistemini bir yap-boz tahtasına dönüştürmekle kalmayıp, teşvik ettiği özel okullaşma oranının her yıl yükseldiği, küçücük çocukların hayatına mâl olan ve ölümlerin hesabı sorulamayan MESEM protokolleriyle, protokol yaptıkları dinci vakıflarıyla, bilimsellikten uzaklaşan, kendi arzularına uygun “eğitim” i tasarlayan müfredat ile kamusal eğitimi bir dayatmaya dönüştürdü.

Bu dayatmanın, iktidarın milyonlarca vatandaşa yönelik kitlesel bir hak ihlali olduğunu görmek zorundayız.

Özel okullar ve enflasyon

Öte yandan, çocuklarının Anayasa’da yazdığı gibi laik bir eğitim almasını isteyen, bu yönde kararlı olan ailelerin, özel okullara ödemek zorunda kaldığı ve giderek astronomik hale gelen ücret tutarlarının da enflasyonist bir etki yaratma potansiyelini Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, bu alanda çalışan muhalefet temsilcilerinin dikkatine sunmuş olalım.  

https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/fonlandirilan-ogretmenler,45286