Dünya’da ülke liderlerinin ya da devlet yöneticilerinin yapmış olduğu olumsuzlukları ne yazık ki tarih sahnesinden atamıyoruz, üstüne sünger çekip yok sayamıyoruz. O devirdeki zorlukların tasallut etmediği nesiller olaylara bazen yabancı gözlerle bakabiliyorlar. Kendi iç dinamiklerinden olsa gerek, acı hadiseler bile bir süre sonra eskisi kadar yakıcı olamayabiliyor.
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin Başkanı, daha sonra Almanya’nın lideri seçilen Adolf Hitler’den bahsediyorum. Başta Almanya olmak üzere birçok ülkede kendisi, ülkesi ve yaşananlar hakkında hâlen filmler, belgeseller çekildiğine; kitaplar ve makaleler yazıldığına tanıklık etmişsinizdir. İçeriğinde insanlık dramlarına da yer veren eserler toplumları yaşananlar hakkında bilgilendirmişlerdir.
Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesi Üçüncü Reich dönemini de başlatmıştır. Weimar Cumhuriyeti zamanında yaşanan ekonomik ve siyasi sorunlar onun iktidarına temel hazırlıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisi ekonomide hiperenflasyonu beraberinde getirmişti. Hatta Almanların mekânlarda dinlenirken sipariş ettikleri ikinci içeceği daha pahalıya aldıklarına dair şehir efsaneleri de anlatılmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan “Büyük Buhran” ile ekonomideki sıkıntılar birleşince içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu. Ekonomik sorunlar, işsizlik, yoksulluk, barınma problemleri sosyal açıdan negatif sonuçlar ortaya çıkarıyordu. Nasyonal Sosyalist Parti, halka umut aşılayarak ekonomiyi ve diğer sorunları düzelteceğinin taahhüdünü vererek iktidara gelmiştir.
Partinin lideri aynı zamanda Üçüncü Alman İmparatorluğu’nun da liderliğine terfi ediyordu. Onun otoritesini ve liderliğini pekiştirmek için Almanca “önder” anlamına gelen Führer ismi kullanılmıştır.
Führer’in 1933 yılında Alman Şansölyesi olarak göreve başlamasıyla ekonomi kurmayları da hızlı bir çalışma içerisine girmiştir. Para biriminin hareketliliği kontrol altına alınmış, enflasyon düşürülmeye başlanmıştır. Kurumlar arasında koordinasyon sağlanarak politikalarda bütünlük sağlanmıştır. Yabancı finans kuruluşlarından iç yatırımlar için uygun koşullu krediler temin edilmiştir. İş dünyasının potansiyelleri göz önüne alınarak uygun bir vergi sistemi hayata geçirilmiştir.
Bunlara ek olarak, Alman ekonomisinin kendi imkânlarıyla sürdürülebilir olması amaçlanmıştı. Yurt dışından satın alınan birçok ham maddenin ülke içerisinde üretilmesi isteniyordu. İç üretimin gelişmesi için devletin doğrudan ve dolaylı destekleri görünmektedir.
Ekonomideki gelişmeleri askerî ekipmanlarla ve altyapıyla taçlandıran Almanya, siyasi olarak Avrupa’da kendini hissettirmeye başlamıştı. Almanya’nın diğer ülkelerle çıkar çatışmaları ve askerî hamleleri süreci İkinci Dünya Savaşı’na hazırlıyordu. Sonrasında 1939’da Polonya’nın işgaliyle savaş resmen başlamış oldu.
O dönemde Almanya; Polonya, Çekoslovakya, Fransa ve Avusturya’yı işgal ederek Avrupa’daki hâkimiyetini artırmıştı. Etki alanını daha da genişletmek isteyen ülke gücünü iyi yönetemediği için savaşı kaybetmişti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’in ağır bombardımana maruz kalması sebebiyle Adolf Hitler ve ekibi güvenli şekilde çalışmalarını yürütebilmek amacıyla Şansölyelik bahçesinde inşa edilen sığınağa taşınmışlardı. Führerbunker olarak adlandırılan karargâh “liderin sığınağı” anlamına gelmekteydi.
Sığınak bombardıman riskine karşı güvenli olsa da yaşam yer altında hiçte kolay değildi. İçerideki odalar güneş görmediği için psikolojiyi olumsuz etkiliyordu. Rutubet içerideki yaşam şartlarını da zorlaştırıyordu. Elektrik ve ışık ihtiyacı için çalıştırılan jeneratörler baş ağrısına neden oluyordu. Berlin’de şiddetlenen çatışmalar sığınaktakileri gerçeklerden soyutluyordu. Berlin’de başlayan çözülme, yansımalarını sığınakta da gösteriyordu. Führer’in olaylarda ve stratejilerde egemen rolü törpüleniyordu.
Tarih kitaplarında 1 buçuk milyon Sovyet askeri ile Berlin’in kuşatıldığı yazılır. Bu çıkartma aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı’nın da bitirecektir. Asker ve ekipman olarak tükenen Almanya’da askerî yetkililer Führerbunker’e Berlin’in Alman hâkimiyetinden düşeceği bilgilerini geçiyorlardı.
Son gelen haberlerde mühimmatın bitmesi sebebiyle müdafaanın saatler içinde son bulacağı mesajı vardı. Artık gücü sadece sığınak alanını kapsayan Hitler son atamalarını ve kararlarını bildirmesinin ardından son kararını ise kendisi için vererek hayatını sonlandırmıştı.
Yirmi birinci yüzyılda dünyada siyasal kudreti elinde bulunduran ve gücünün tükenmeyeceğini sanan monarşik diktatör liderlerin tahtlarından düşüşlerine şahit olduk. Kimisi trajik bir şekilde hayata veda ederken, kimisi ise arkasına bakmadan ülkesini terk etti.
Şu an hâlihazırda bazı ülkelerde bulunan monarşik liderler, Hitler ve diğer örneklerden dersler çıkarmaları onların yönetimlerinin uzun ömürlülüğü için yararlı olabilir. Sınırsız güçleri olmadığının farkında olmaları, demokratik değerleri özümsemeleri onları kendi Führerbunker’lerine hapsetmeyecektir. Görevlerini teslim ettikten sonra bile halkın arasında, sivil toplum kuruluşlarında, konferanslarda tecrübelerini huzurlu bir şekilde paylaşabileceklerdir.