G20, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomik konularda iş birliğini hedefleyen bir platformdur. 90’lı yılların sonunda Asya ve Rusya krizleri sonrasında kurulan bu platforma ülkemiz etkin katkılar sunmaktadır.
Brezilya’nın dönem başkanlığından dolayı 18 Kasım’da Rio de Janeiro kentinde başlayan “G20 Liderler Zirvesi” 19 Kasım’da sona erecek. Zirvede küresel eşitsizlik ve yoksullukla mücadele başlıkları üzerinden oturumlar ve konuşmalar gerçekleştirilecek.
Son yıllarda küresel ekonomiye tesir eden birçok sorun dengeleri olumsuz yönde etkiledi. Salgınlar, savaşlar ve enflasyonist baskılar zenginlere yönelik servet transferine sebep oldu. Dünyada orta sınıfın fakirleştiği bir konjonktürde düşük gelire mensup kişi sayısı günden güne artmaktadır. Dünya Bankası (World Bank) verilerine göre dünya genelinde 2022 yılında 648 milyon olan yoksul sayısı, 2023 yılında 659 milyona yükselmiştir.
G20 platformunda öneriler somut kararlara dönüşebilirse ve bu kararlar uygulanabilirse küresel sistemdeki meselelerin çözüme kavuşması söz konusu olabilir. Çünkü platform; dünya ekonomisinin %85’ini, ticaretinin %75’ini ve nüfusunun ise üçte ikisini kapsamaktadır. Zirvede ultra zenginlere yönelik uygulanacak servet vergileri gündeme gelmektedir. Vergilerden toplanan meblağların uluslararası projeler kanalıyla yoksullukla mücadelede kullanılması düşünülmektedir. Bu tarz projelerin çözüme katkı sağlaması mümkündür. Asıl odak noktası, küresel ekonomi, enerji güvenliği ve gıda temini konularındaki krizlere önleyici tedbirlerin alınması olmalıdır.
Dünya’da eski uygulamaların pabucunun dama atılmaya başlandığı ve yeni yöntemlerin denendiği bir zaman kesitindeyiz. Şu an yaşam şekillerinden üretim metotlarına kadar birçok alanda yeni usullerin tatbik edildiğini görüyoruz. Burada tabii ki de teknolojinin doğrudan ve dolaylı etkisi bulunmaktadır.
Parça-bütün ilişkisinde parçalara önem atfettiğimiz anlayış değişen dinamiklerle sona yaklaşmaktadır. Parçaların kusursuz çalışmasının sistemin mükemmeliyeti için yeterli olmadığının farkına vardık. Sistemin stabilizasyonu için parçaların tekil performansından öte, bu parçaların birbiriyle eşgüdümlü ilişkisinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bağlantısallık dediğimiz o ağsal yapıdaki düzenli işleyiş çok önemlidir. Ağsal model küçük grupları oluşturan mikro ölçekten, devletleri içeren makro ölçeğe varan çeşitli örnekler verilebilir.
Değişen dünyayı kişi topluluklarında, işletmelerde, ülke yönetimlerinde, uluslararası teşkilatlarda bir bütünün parçası olduğumuz ve diğer parçalarla ilişkimiz üzerinden yorumlamalıyız. Bir işletme ne kadar başarılı olursa olsun sektörde yapısal sorunlar varsa bu başarı uzun ömürlü olmayacaktır. Bir ülke ne kadar refah sahibi olsa da küresel ekonomide krizler varsa olumsuz vaziyet belli bir zaman sonra o refaha sirayet edecektir.
Uluslararası sistemde her ülke gelecek vizyonuyla ilgili dönüşüm proseslerini kendi sınırları çerçevesinde tuttuğu sürece küresel sorunlar ve krizler döngüsel bir şekilde devam edecektir. Krizlerden çıkış reçetesi uluslararası sistemde el birliği ile öncü bir model ortaya koymaktan geçmektedir. İşte G20 böyle bir durumda ülkeler arası artı güç alanlarında, ortak amaçlar etrafında birlikte hareket edebilen, tüm üyeleri için değer yaratan bir ekosistemin öncüsü olabilecek gizil güce sahiptir. Yeter ki üyeler küresel konularda hemfikir olabilsin.
Tüm gelişmelerden hareketle, küresel eşitsizlik ve yoksulluk gibi problemleri G20 üyesi birkaç ülkenin girişimiyle çözülemeyeceğini net olarak gözlemliyoruz. Bu problemler tüm üyelerin sorumluluk almasıyla çözülebilecek problemlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın global sistemin problemleri olan savaş, küresel adaletin işlevsizliği, BM temsilinde eşitsizlik, yoksulluk, açlık ve ekonomik krizler hakkındaki öncü söylemleri birçok ülke tarafından takdirle karşılanmaktadır. G20 içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi küresel hassasiyete sahip liderler de bulunmaktadır. Burada belki en zorlu mücadele, problemlerin bütüncül bir açıdan çözülmesi için tüm üye liderlerin sorumluluk almaya ikna edilmesidir.
Bir senfoni orkestrasında farklı sesler çıkaran müzik aletlerinin orkestra şefinin yönetim sanatıyla nasıl ahenkli melodiler çıkardığına hepimiz tanık olmuşuzdur. G20’yi bir orkestraya benzetirsek, müzisyenler ahenkli melodiler çalmak için şu an yerinde bekliyor. Tek gerekli unsur aralarından birinin orkestra şefliğini üstlenerek müzik grubunu yönlendirmesidir. Orkestra şefliği için de haliyle bazı kalifiye özelliklere sahip olunması şarttır. Ekosistemdeki bağlantıları fark edebilecek, bağlantılardaki gücü harekete geçirebilecek ve sistemin devamlılığını sağlayabilecek bir liderlik spesiyalitesine ihtiyaç vardır.