G-XKX1J2WR62

Çiğdem Toker

Gazetecilik dikte edilmemiş soruları sormaktır

Gazetecilikteki kamu yararına ekonomi gazeteciliğinden örnek verelim: Bir iktidarın, yol, köprü hastane yapıyor diye şirketler ile döviz cinsi üzerinden çeyrek yüzyıl sürelere yayılan sözleşmeler (Kamu Özel İşbirliği modeli altındaki Yap İşlet Devret Uygulama Sözleşmeleri) yapması, bu sözleşmeleri ticari sır TBMM’den dahi kaçırması, tereddütsüz biçimde kamu yararına terstir.


Çiğdem Toker


Gazetecilik dikte edilmemiş soruları sormaktır

Gazetecilikteki kamu yararına ekonomi gazeteciliğinden örnek verelim: Bir iktidarın, yol, köprü hastane yapıyor diye şirketler ile döviz cinsi üzerinden çeyrek yüzyıl sürelere yayılan sözleşmeler (Kamu Özel İşbirliği modeli altındaki Yap İşlet Devret Uygulama Sözleşmeleri) yapması, bu sözleşmeleri ticari sır TBMM’den dahi kaçırması, tereddütsüz biçimde kamu yararına terstir.


Gazetecilik, muhataba, dikte edilmeyen soruları sorabilmektir. İşin bu kısmı, iktidarlardan, unvanlardan ve fani ömürlerden bağımsız bir realite olarak kendini sayısız kez teyit etmiştir

Gazeteciliğin sınırlarını ne savcılar çizebilir ne de siyasetçiler.

Toplumun haber alma hakkı adına yapılan gazeteciliğin sınırlarını, kamu yararı kavramı çizer. Bilen bilir ama tekrarında zarar yok; kamu yararı, herhangi bir yerde, herhangi bir siyasal iktidarın andığı milli menfaatlerden farklı bir kavramdır. Çünkü milli menfaat, doğası gereği, herhangi bir siyasal iktidarın, bulunduğu zamana dair çıkarlarına, o dönemki ideolojisine göre şekillenebilir. Hatta bunun için kanunlar da çıkarılabilir. Gelin görün ki, bir iktidarın saklanmasını milli menfaat saydığı bir gelişme, gazeteciliğin evrensel dayanağı olan kamu yararı sebebiyle, açıklanmasını gerekli kılabilir.

Basın tarihi, bu olgunun -bazen çok kahredici- örnekleriyle doludur. Gazeteci, gazeteciliğin bedelini bazen hayatıyla öder, bazen çalınan zamanı, özgürlüğüyle. İktidar ile aynı hizada durmayı kabul etmeyen birçok gazeteci, bugün Türkiye’de soruşturma, tazminat, engelleme ve yasaklardan başını kaldıramıyor.

KÖİ sözleşmeleri ve kamu yararı

Gazetecilikteki kamu yararına ekonomi gazeteciliğinden örnek verelim:

Bir iktidarın, yol, köprü hastane yapıyor diye şirketler ile döviz cinsi üzerinden çeyrek yüzyıl sürelere yayılan sözleşmeler (Kamu Özel İşbirliği modeli altındaki Yap İşlet Devret Uygulama Sözleşmeleri) yapması, bu sözleşmeleri ticari sır TBMM’den dahi kaçırması, tereddütsüz biçimde kamu yararına terstir.

İşte bu noktada, gazeteciliğe dayanak oluşturan bir kavram olarak kamu yararı devreye girer. Ve kimsenin fikrini sormadan üç nesli borçlandıran sözleşmeler hakkında bilgileri haberleştirmeyi gerektirir. Mümkünse sözleşme hükümlerinin açıklanmasını da. Çünkü, bu sözleşmelerin sonuçlarını, düşük zam ve yoksulluk sınırında yaşamakla ödeyen milyonlarca çalışanın, emeklinin, yoksul vatandaşın yararı, bu projeler için verdiği krediyi garanti altına almak isteyen finans sisteminin çıkarlarından önceliklidir.

Gazeteciliğe kıskaç

Komisyon’da kabul edilerek TBMM Genel Kurulu’na gelen “etki ajanlığı” maddesi, başka birçok meslek grubuyla birlikte gazeteciliğe de yeni ayarlar ve sınırlar çizmeyi hedeflediği anlaşılıyor.

Türk Ceza Kanunu’nun “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne eklenmesi öngörülen maddenin başlığı “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığını taşıyor. İçerdiği belirsiz, muğlak ifadeler dolayısıyla başlığından dahi keyfiliğe açık olduğu görünen bu madde ile eleştirel bir yazı, bir haber, demokratik itirazlar yorumla kapsam içine konulup ceza yaptırımına konu olabilecek.

Daha önce de gündeme gelen ancak yükselen tepkiler dolayısıyla 9. Yargı Paketi taslağından çıkarılan bu madde yasalaşırsa, yakın gelecekte basın ve ifade özgürlüğü üzerinde daha da kıskaca alacak baskıcı girişimler sürpriz olmayacak.

Maddenin provası gibi

Dün TBMM’de, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin gazeteci Hilal Köylü’nün Cumhur ittifakı içinde görüş ayrılığı olup olmadığı yönündeki sorusuna verdiği hiddetli yanıt ve “mesleği bırakma” tavsiyesi (!) bu maddenin adeta bir provası gibidir.

Türkiye’de kamuoyu günlerdir, Bahçeli’nin hiç beklenmedik bir anda beklenmedik bir çıkış yaparak terör örgütü liderini TBMM’de konuşsun demesini tartışmakta, yorumlamaya çalışmakta, günlerdir bu çıkışın Cumhur ittifakı içinde bir çatlak olup olmadığı sorusuna yanıt aramaktadır. Hilal Köylü’nün sorusu, siyaseti izleyen bir gazetecinin sorması gereken bir sorudur. Gazetecilik, toplum adına soru sorma hakkı kadar, özellikle güç sahiplerinden sorunun cevabını bekleme hakkını da içerir.

Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada otoriter liderlerin tahammül eşiğinin düşüklüğü bir sır değil. Ne var ki, Bahçeli’nin meslektaşımıza verdiği bu yanıtın, muhafazakâr siyasetçinin dilinden düşürmediği “milli iradenin tecelligahı olan TBMM’de gerçekleşmesi ayrıca düşündürücüdür.

Hepsinden önemlisi siyasetçiler, gazeteciliğin sınırlarını çizemeyecekleri gibi, gazetecileri azarlayamayacaklarını da bilmelidirler.

Gazetecilik, muhataba, dikte edilmeyen soruları sorabilmektir. İşin bu kısmı, iktidarlardan, unvanlardan ve fani ömürlerden bağımsız bir realite olarak kendini sayısız kez teyit etmiştir.

https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/gazetecilik-dikte-edilmemis-sorulari-sormaktir,47209

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.