Geçen yıl Mayıs seçimlerinin ardından haziran başında Mehmet Şimşek görevi devraldı. Nureddin Nebati yerine artık ekonomi yönetiminde “rasyonel politikalara dönüş” fikrini savunan biri vardı.
Aradan 13 ay geçti.
Ve ne durumdayız?
Önce enflasyon.
Geçen yıl yüzde 40’larda devredilen enflasyon artık yüzde 60’larda. Lakin enflasyonda ilk aylardaki kur şokuna bağlı artışlara eskinin mirası denilebilirdi. Oysa aradan 13 ay geçtikten sonra durum ne?
Son veri temmuz ayına ait ve aylık enflasyon 3,21. Bu oran yılsonu için %46,4’ü işaret ediyor. Ama bizim yılsonu enflasyon beklentimiz 36’dan 38’e çıkartılmış durumda. Üst bant 44 olmasına rağmen muhtemelen TUIK enflasyonu bile bu bandın üzerinde kalacak.
İyi ama enflasyon neden istediğimiz derecede düşemiyor?
Bunun en önemli nedeni talep…
Geçen yıl mayıs ayında yıllık tüketim malı ithalatı 37,8 milyar dolardı. Oysa bu yıl temmuz ayında yıllık tüketim malı ithalatı 51,7 milyar dolara çıkmış durumda.
Bu arada şu notu düşelim: Tüketim malı ithalatı haziran ayında yavaşlamasının ardından ilk kez temmuz ayında azalış gösterdi.
Buna rağmen çok güçlü bir tüketim talebi devam ediyor. Bu talep ortamında sizce enflasyon düşer mi?
Hatta bunu İTO verilerinden ifade edelim: Üretim fiyatları yüzde 1 civarında artarken tüketim fiyatları yüzde 4’ün üzerinde artış gösteriyor. Benzer oran TUIK verilerinde de var.
Son 4 aydır kur artışı çok sınırlı olmasına rağmen fiyat artışları çok daha hızlı seyrediyor.
İyi ama nereden geliyor bu talep?
Bugün faizler yüzde 70’lerde olmasına rağmen tüketime devam eden bu kesim kim?
Aslında bunu gelir dağılımı verilerinden görüyoruz. Toplumun şımarık diyebileceğimiz elit kesimi ne faize ne de fiyata bakmadan çılgınca tüketimlerine devam ediyor. Zaten vergi dediğin şey onların semtine bile uğramıyor:
O kesim bu tüketime devam ederken faturayı ödemek alt gelir grubuna kalıyor. İşte bu nedenle şu anki programın getirisi çok düşük ama faturası çok büyük olacak. Hatta önümüzdeki aylarda maaşları artmamış çalışan kesim daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacak. En başta işsizlik gibi bir sorun kapımızda bizi bekliyor.
DIŞ TİCARET İYİLEŞMESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’da Kabine Toplantısı sonrası dış ticaret verilerinden övgü ile bahsetti.
Temmuz ayında ithalat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,9 düşerek 29.7 milyar dolar oldu. Buna karşılık ihracat yüzde 13,8 artışla 22,5 milyar dolara ulaştı.
Bu verilere göre dış ticaret açığı -12,5 milyar dolardan -7,2 milyar dolara geriledi.
Müthiş değil mi?
Geçen yıl temmuz ayı kur şoku başladığında delice mal ithal edilmişti. O nedenle yıllık verilere bakalım.
Son 12 ayın toplamında ithalat yüzde -8,1 düşmüş durumda. İhracat ise yüzde 3,4 artışta. Böylece geçen yıl temmuz ayında yıllık dış ticaret açığı -121,1 milyar dolardan bu yıl temmuz ayında -82,3 milyar dolara gerilemiş oldu. Dış ticarette 38,8 milyar dolarlık iyileşme yaşandı.
Bu iyileşmenin 32,4 milyar doları tamamen altın ve enerji faturasından geliyor. Yapısal iyileşme sadece 6,4 milyar dolar.
Dış ticarette yapısal iyileşme ise sadece son 3 aydır yaşanıyor ve asıl iyileşme yine bu yıl temmuz ayından geldi.
Kısaca özet şu: Hem enflasyonda hem de dış ticarette ilk kez iyileşmeler bu yıl temmuz ayında başladı.
Lakin ortada şöyle bir sorun var: Ekonomide istediğimiz iyileşmeler olurken başka şeyler bozulmaya başladı.
Mesela ISO-PMI Endeksi çok sert bozulmaya başladı. Ve burada özellikle işsizlik sorunu ilk işaretleri veriri oldu.
Reel Kesim Güven Endeksi de tıpkı ISO-PMI Endeksi gibi sektöre daralmaya işaret ediyor. Hatta reel kesimde yaşanan bozulma işaretleri finans kesimde istenen iyileşme oranlarına gelmeden oluşmaya başladı.
O nedenle diyoruz ki, bu programın getiriş düşük ama maliyeti çok yüksek olacak…
Yazın bir kenara ve nisan-mayıs aylarında bunu görüşelim yine…
https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/getirisi-dusuk-maliyeti-buyuk-1600765