Günlük yaşamın popüler aktivitelerinden biri olan konser, İngilizce’de kelime olarak “gig” olarak da kullanılmaktadır. Cambridge Sözlüğü kelimeyi “pop, rock veya caz müzisyenlerinin veya bir komedyenin halka açık performansı” biçiminde tanımlamıştır. İnsanların üzerinde evrensel bir etkiye sahip olan müzik terimi, ekonomide son yıllarda yeni bir modeli açıklamaktadır.
Gig ekonomisi olarak isimlendirilen kavram, sanatçıların esnek zamanlarda mekânlarda verdikleri konserlerden benzerlikler kurarak, ekonomiyle ilişkilendirilmektedir. Konser veren sanatçı nasıl mekânın tam zamanlı personeli değilse, ekonomide gig segmentinde çalışanlar da iş yerlerinin geçici personelleridir. Bir konserde nasıl sözleşmenin şartları mekândan mekâna değişebiliyorsa, gig çalışanlarının da çalışma koşulları, adresleri, mesai saatleri işin mahiyetine göre değişebilmektedir.
Bir serbest çalışma modeli olan gig ekonomisinin içeriğinde esneklik önemli bir yer kaplamaktadır. Bunun yanında, bağımsızlık ve iş çeşitliliği de kavramın diğer dikkat çeken ögelerindendir. Bu modelde kişiler düzenli iş grafiklerine sahip değillerdir. Çalışma saatlerini ve günlerini kendileri belirlemektedirler. Takip ettikleri projeleri veya işleri artırabilirler ya da azaltabilirler. Kişi mesleğini kısa süreli icra ettiği işinin yanında farklı mesleklerde de çalışabilir.
İlgili ekonomik model, platform tabanlı uygulamalar desteğiyle iş havuzundaki adayların sayısını ve piyasadaki müşteri potansiyelini günden güne artırmaktadır. Dijitalleşmenin gelişmesi modele olumlu kazanımlar eklemiştir. Özellikle taksi çağırma hizmetleri, yemek dağıtım faaliyetleri ve tatil kiralama seçenekleri gibi uygulamaların yanı sıra bilişim, üretim, konaklama, restoran sektörleri gibi farklı alanlarda da adım adım bu modelden örnekler görebiliyoruz. Uber ve Airbnb gibi platformların başarılarından imrenen şirketler bulundukları ülkelerde benzer projeleri uygulamaktadırlar. Yeni projeler kanalıyla iş yerleri ve çalışanlar arasında etkileşimin boyutu artmaktadır.
Dijital uygulamalar vasıtasıyla serbest çalışanlar şirketlerle doğrudan temasa geçebilmektedir. Dünya kentlerinde sayılarının günden güne arttığı yemek kuryelerinin, araç çağırma şoförlerinin haricinde mağaza personellerinin ve servis elemanlarının da gig ekonomisinde sayılarının çoğaldığını gözlemlemekteyiz.
Sektörel ihtiyaçlar çerçevesinde oluşturulan yeni uygulama platformları aracılığıyla giyim mağazalarının, kafe zincirlerinin kısa süreli çalışanlarını temin ettiği örneklere rastlamaya başladık. Uygulamalarda ilan edilen iş koşulları kapsamında iş arayanlar vardiyalara kayıt olabilmektedir. Hatta bazı uygulamalarda vardiya bitiminde işverenler ve çalışanlar birbirlerini puanlayabilmektedir.
Gig ekonomisini tercih edenler birçok sektörden tecrübe fırsatı edinebilmeleri söz konusudur. Öğrenciler ve yeni iş hayatına atılmış kişiler gelir ve tecrübe anlamında pozitif sonuçlar elde edebilirler.
Bu arada, gig ekonomisinin olumsuz tarafları da yok değildir. Kişiler tam zamanlı çalışan olmadıkları için özlük haklardan tam yararlanamayabilirler. Bunun yanında, sonraki işlerini nerede ve nasıl bulabileceklerinin stresi günlük hayatlarını etkileyebilir. Ayrıca, bilişim ya da araç çağırma şirketlerinde çalışanlar ihtiyaç duydukları ekipmanları kendileri satın almak zorundadır. Bu durum onların bütçelerini zorlamaktadır.
Zamanla kapsayıcılığının artacağı tahmin edilen gig ekonomisinin dünya genelindeki pazar büyüklüğü Dünya Ekonomik Forum’una göre 2024’de 556,7 milyar dolara erişmiştir. Modelin büyüklüğünün 2032 yılına kadar üç kattan fazla artarak 1 trilyon 847 milyar dolar seviyelerine ulaşması öngörülmektedir.
Gig ekonomisi genişledikçe etik ve adalet ekseninden hareketle çalışanların haklarının korunması ihtiyacı belirgin hâle gelebilir. Bununla ilgili olarak, politika yapıcılarının, şirket yöneticilerinin ve çalışan temsilcilerinin pazarın genişlemesini göz önünde bulundurarak çalışma düzeniyle ilgili şimdiden güncel değerlendirme toplantılarına başlamaları modelin organik gelişimi için önemli olabilir.