802-508-7352

Yavuz Gezer


Gözler

Yazımın bu kısmından sonrasında yüreklere dokunacak bir alıntı yaparak devam etmek isterim; Bugün Türkiye’de kime sorarsanız sorun Türk Sanat Müziği’nde gelmiş geçmiş bir numara kim diye, yüzde 90’ı Zeki Müren der. Zeki Müren güzel sanatların çoğunda maharetliydi, yardımseverdi.


İnsanları tanımak için gözlerine bakın. Vücut dilinin en hassas ve anlaşılır olanıdır gözler... Ortada ve saklanması imkânsız...

Canlı organizmaların çevrelerindeki ışığı algılamak, görüntü oluşturmak ve beyne iletmek için kullandığı vücut yapısına göz denir.

Anatomik olarak kompleks bir yapıya sahip olan, göz çukurunda bulunan iri bir bilye büyüklüğündeki küremsi bu organ, optik sistem ve sinirsel bağlantılar sayesinde algılanan ışık ve görsel bilgileri beyne ileterek görme sürecini sağlar.

Göz, aynı zamanda sembollerle de ifade edilir farklı kültürlerde ve inanç sistemlerinde.

"Göz" sembolü genellikle koruma, şans, gözetim ve kötü enerjiden koruma gibi pozitif anlamlarla ilişkilendirilen güçlü bir semboldür.

Gözlerin yalan söylemediği bilinen bir gerçektir. Tabii ki okumasını bilene.

Vücut dilinin en hassas ve anlaşılır olanıdır gözler...

Şiirlere, şarkılara ilham veren gözler, bazen büyük hüzünlerin de kaynağıdır.

PKK terörünün binlerce can aldığı, binlerce güvenlik görevlimizi sakat bıraktığı ülkemizde, hafızalara kazınan PKK'nın tuzakladığı mayının patlaması sonrası, iki kolu ve iki ayağı kopmuş, suratı ve vücudu şerha şerha olmuş, gözlerinin ikisi de kör bir kahraman astsubayımız, "bizden bir isteğin var mı evladım?" diyen dönemin Genelkurmay Başkanına "Bana gözlerimi verin yeter komutanım." diyordu çaresizce. "BANA GÖZLERİMİ VERİN YETER KOMUTANIM!"

Evet o günün komuta kademesi, o astsubayımızı yurt dışına tedavi için gönderirken; terör belası ve kalleşçe pusularda yaralanan evlatlarının tedavisi için askeri hastaneleri, teknik ekipman ve uzman personelle donatmak için her türlü çabayı sarf ettiler. Ta ki birileri sistemi yok edinceye kadar...

Astsubayımıza ne mi oldu? Tedavi için gönderildiği İngiltere'de şehit...

Gözlerini kaybedenler ya da doğuştan görme engelli olanlar, onlar dokunarak tanırlar madde ve cisimleri.

Parmak uçlardır onların gözleri ...

"Bu ne güzel yürekler!..

Gören!.. Duyan!.. Hisseden!

Öylece, İNSANCA YAŞAYAN!..

Ders, hisse !..

Benzerince; gören!.. Duyan!.. Hisseden!

Ve öylesine bir insan olarak.

Hayatı çiçeklendirip yaşayalım." Salih C.

Yazımın bu kısmından sonrasında yüreklere dokunacak bir alıntı yaparak devam etmek isterim;

Bugün Türkiye’de kime sorarsanız sorun Türk Sanat Müziği’nde gelmiş geçmiş bir numara kim diye, yüzde 90’ı Zeki Müren der. Zeki Müren güzel sanatların çoğunda maharetliydi, yardımseverdi.

“Sevmiyorum Seni Artık Gözlerimi Geri Ver...”

Ankara Körler Okulu öğrencilerinin Zeki MÜREN’e hayran olduklarını biliyordum, onlara Köşk Gazinosu’ndaki programı için Ankara’ya bir gelişinde, sürpriz yapmak istedim.

Zeki MÜREN’den istekte bulundum: “Ankara’da bulunacağınız bu bir ay içinde, bir iki saatinizi Ankara Körler Okulu öğrencileri için ayırır mısınız?”

Zeki MÜREN daveti kabul etti. Görme engelli çocukların kendisini görmek istemeleri karşısında çok duygulandığını söyledi. Öğrencilerin kendisini “yakından da tanımak” isteklerini duyunca nasıl sarsıldığı, 1967 yılının o günkü canlılığıyla, şu anda da gözlerimin önündedir. Kararını o an verdi: “Haydi üç gün sonra yapalım bu işi.”

Şahap AKILLIOĞLU, 1967 yılında Ankara Körler Okulu’nun yalnızca müdürü değil, okulun 300 öğrencisinin babasıydı da... Zeki MÜREN çapında bir büyük sanatçının, görmeyen çocuklarının davetine karşılık vereceğini duyunca bu “ağır misafiri”, ağırlığına yakışır bir ağırlıkla ağırlamaya karar verdi.

Öğrenciler, Zeki MÜREN’in geleceği cumartesi günü okulun konser salonundaki yerlerini almışlardı. Okulun büyük konuğunu, Müdür Şahap AKILLIOĞLU, bahçe kapısında karşıladı.

Zeki MÜREN, bir süre dinlenmesi için müdür odasına alındı. Odanın girişinde ikisi kız, beş öğrenci bekliyordu.

AKILLIOĞLU onları konuğuna tanıttı: “Bu öğrencilerimizin görevi sizi arkadaşları adına görmektir.”

Zeki MÜREN elini çocukların başlarına götürdü, “Nasılsınız çocuklar?” dedi. Çocuklar bir istekte bulundular: “Bizle konuşurken sesinizden, çok uzun boylu olduğunuzu anladık. Lütfen biraz çömelir misiniz? Çünkü sizi ancak öyle görebiliriz.”

Zeki MÜREN olduğu yerde çömeliverdi.

Çocuklardan biri, parmaklarının uçlarını Zeki MÜREN’in yanaklarında dolaştırmaya başladı. Önce elmacık kemiklerini, göz çukurlarını yokladı, sonra da parmak uçlarını alnının, burnunun üstünde, çenesinin çevresinde dolaştırdı. Sıra saçlarına geldiğinde ise parmak uçlarını, konuğunun özenle taranmış saçlarında gezdirdi, tek telini bile bozmadan...

Sonra da “Sizi gördüm” dedi Zeki MÜREN’e, “Sesiniz gibi yüzünüz de çok güzelmiş.”

Beş çocuğun beşi de parmaklarının uçlarıyla Zeki MÜREN’i gördükten sonra konser salonunda, arkadaşlarının arasındaki yerlerini aldılar. Yaşamında ilk kez karşılaştığı böylesi bir olay, Zeki MÜREN’i tarifsiz kederlere boğmuştu.

Ankara Körler Okulu’nun “Türk Sanat Müziği saz heyeti” kendi de bir görme engelli olan müzik öğretmeninin dışında, okulun öğrencilerinden oluşuyordu.

Zeki MÜREN klasiklerinden birini, “Manolya”yı çalmaya başladılar.

Aynı anda salondaki tüm öğrenciler de ayağa kalktılar... Oluşturdukları üç yüz kişilik korolarıyla “Manolya”yı söylemeye başladılar.

Zeki MÜREN, bu sevgi çağlayanının içinden geçerek çıktı sahneye. Soru sormak için ayağa kalkan her çocuğu dinlerken birkaç kez yutkunuyordu.

Soru sorma sırası, sapsarı saçlarının örgüleri omuzlarından önüne sarkan, masmavi gözlerinin görmediklerine inanmak istemeyeceğiniz, çok sevimli bir kız çocuğa gelmişti. Çocuk bir istekte bulundu Zeki MÜREN’den: “Radyodaki programlarınızdan birinde ‘Sevmiyorum Seni Artık Gözlerimi Geri Ver’ şarkısını söylerken bizi düşünür müsünüz? Biz de radyoda sizin o şarkıyı söylediğinizi duyunca, ‘Zeki MÜREN şimdi bizi düşünüyor’ diyerek sizi düşünürüz.”

Çocuğun söyledikleri burada bitmişti ama aynı noktada Zeki MÜREN’in de dayanma gücü bitmişti.

O dakikaya kadar kimi zaman yutkunarak, kimi zaman dudağını ısırarak tutabilmeye çalıştığı gözyaşlarını daha fazla tutamadı. Zeki MÜREN’in yüreğinde iki saatten bu yana biriken gözyaşlarının tümü birden, kapakları kaldırılmış baraj duvarlarından fışkıran sular örneği gözlerinden boşaldılar.

Kendini biraz toparlayabildiğine inandığı an konuşmaya çalıştı ama önce bir süre sustu, yere baktı, salonun tavanına baktı, sonra yeniden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Konuşmasını ağlayarak sürdürdü: “Hepinize söz veriyorum yavrularım” dedi. “O şarkıyı bundan sonra söylediğim her zaman sizi düşüneceğim. Ben şimdi o şarkıyı burada sizin için söyleyeceğim. Siz de bundan sonra bu şarkıyı ne zaman duyarsanız, hep beni düşüneceksiniz, söz mü?”

Kocaman bir salon dolusu, gözyaşlarına bulanmış “Söz” geldi çocuklardan.

Zeki MÜREN şarkısına başladı:

“Sevmiyorum Seni Artık Gözlerimi Geri Ver...”

Salonun bir o noktasından, bir bu noktasından, bir o yanından, bir bu yanından çocukların hıçkırıkcıkları yükselip alçalıyor, sahnede

Zeki MÜREN’in frenleyemediği hüngür hüngür boşalmaları ise şarkının bestesine, yeni sesler katıyordu.

Anısına Saygıyla.

(Kaynak: Mustafa Kemal ULUSU’nun 11 Nisan 2021 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan “Sevmiyorum Seni Artık Gözlerimi Geri Ver” isimli yazısı)