Avrupa Birliği (AB) Gayri Resmi Dışişleri Bakanları Toplantısı ilk defa 1974 yılında Almanya’da Köln ve Bonn arasında yer alan bir şehir olan Erftstadt’ta tarihi Gymnich Kalesi’nde (Schloss Gymnich) düzenlenmiştir. O tarihten günümüze Gymnich olarak adlandırılacak bu toplantılarda AB’nin güncel gelişmelerden hareketle dış politikasına yön verecek konular ele alınmaktadır. Her dönem başkanlığı süresince bir kez yani 6 ayda bir düzenlenen toplantılara AB Dışişleri Bakanları ve başka ülkelerden davet edilen mevkidaşlar katılım göstermektedir.
Gymnich Toplantılarında, AB üyesi ve iş birliğindeki dışişleri bakanlarıyla Birliğin dünyadaki siyasi, ekonomik ve sosyal rolünü pekiştirme bağlamında kritik konularda konsensüs sağlanması hedeflenmektedir. Gayri resmi bir ortamda güncel konular hakkında serbestçe görüş alışverişi yapılan toplantı formatına sahiptir. Dönem başkanlığını yürüten ülke tarafından belirlenen toplantı yeri, bu dönem Macaristan ve Avrupa Komisyonu arasında bazı anlaşmazlıklar sebebiyle Brüksel’de organize edilmiştir.
Bahsi geçen toplantının Türkiye gündemine yeniden gelmesinin nedeni 5 yıllık bir aradan sonra tekrardan Dışişleri Bakanı düzeyinde davet almamızdan kaynaklanmaktadır. En son 2019 yılında katılım sağlanan bu toplantılara iştirakimiz, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile o günlerde yaşadığımız gerginlikten dolayı durmuştu.
Geçen 5 yıllık süreçte neler olmadı ki? Örneğin Türkiye’nin komşuları olarak sayabileceğimiz yakınlıktaki ülkelerde dünya milletlerinin dikkatini çekecek iki büyük savaş patlak verdi. Şu an savaşların nasıl biteceğine yönelik tahminler zor yapılmaktadır. Hatta bölgede farklı ülkelere sıçrama riski üzerinde de durulmaktadır.
Türkiye üyesi olduğu NATO ile, aday ülke statüsünde bulunduğu AB ile Avrupa-Atlantik bloğunu temsil etmektedir. Bundan ayrı olarak, BRICS’e üyelik başvurusuyla ve Şangay Birliği’nin diyalog ortağı olmasıyla diğer bloktaki devletlerle de ilişkilerine önem gösterdiğini dile getirmek mümkündür. Dış politika periferisini geniş tutan Türkiye, ekonomik ve ticari ilişkilerle her bloktan devlet ile etkileşimini sürdürmektedir.
Bölgede tansiyonun yükseldiği bu dönemde Türkiyesiz siyasi denklemlerin sonuçsuz kalması durumu söz konusudur. İhracatımızın yaklaşık yarısını gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği olmadan da Türkiye’nin ekonomik istikrar elde etmesi güçtür. AB ve Türkiye kronikleşmiş sorunlarının çözümlerinde birbirlerini tamamlayabilecek potansiyeldedirler.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Ankara’dan birçok konu başlığıyla Brüksel’e gitmiştir. AB üyelik müzakerelerinin aktive edilmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Schengen vize’de kolaylıklar, Kıbrıs için çözüm ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü gibi konular dikkat çekmektedir.
Tabi ki de odak noktası AB ve Türkiye arasında diyaloğun yeniden eski günleri aratmayacak şekilde başlatılmasıdır. Kurumsal ilişkilerin daha ileriye götürülmesi ve bölgesel/küresel krizlerin bitirilmesine yönelik iş birliği ön plana çıkmaktadır.
Tüm bu gelişmelerin bir neticesi olarak stratejik diyalog kapsamında planlanan maddelerin süreç uzunlukları iyi belirlenmelidir. Sonrasında ise kısa sürede sonuç alınabilecek hususlar hızlı bir şekilde uygulamaya koyulmalıdır. Örneğin, adaylık süreci ve Gümrük Birliği güncellenmesi geniş bir zaman dilimini gerektirirken, Schengen vizesindeki kolaylık kısa sürede halledilebilecek bir durumdur. Özellikle vize prosedürlerinin esnetilmesi Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği’ne bakış açısına olumlu etki uyandıracaktır.
Kıbrıs sorunun çözümünde AB üyeleri Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden (GKRY) kaynaklı bir açmazın devam ettiği herkes tarafından bilinmektedir. Hâlihazırda, GKRY’nin ortak dilin bulunması konusunda ipe un serdiği gerçektir. Türkiye olarak Kıbrıs’ta egemen eşitlik ve uluslararası eşit statüde iki bağımsız devlet tezi savunulmaktadır.
Ada’da GKRY’nin çözüme muhalif duruşunun ortadan kaldırılmasına yönelik ikna çabası yerine, AB’nin güçlü ülkeleriyle siyasi, ekonomik ve sosyal projeler üretmeye konsantre olmalıyız. Avrupa Birliği için ne kadar vazgeçilmez olabilirsek, Güney Kıbrıs’ın vizyon yetersizliğinden tam anlamıyla etkilenmeden Kıbrıs Meselesinin çözüme kavuşturulması o kadar kolay olabilir.