Yazımın başlığı “Halden Anlamak” deyimler kültürümüzde ve Türkçe’de önemli bir yer tutar.
Türkçe’de yaygın olarak kullanılan deyimlerden birisi durumundadır.
Deyimler, bir olayı veya durumu anlatmak için kullanılan sözcük veya cümlelerdir. Deyimler, dilin zenginliğini ve kültürel birikimini yansıtmaktadır. Deyimler genellikle yerleşik ve sık kullanılırlar. Sözcüklerde veya deyimler sözlüğünde sıklıkla bulunabilir.
Deyimler, çok yönlü kullanılabilir ve çok farklı durumda anlam taşıyabilirler.
Deyimlerin anlamları genellikle bir metafor, benzetme veya bir hikâye gibi bir anlatımla ifade edilebilir.
Halden anlamak deyiminin anlamını söylemek için, deyimin anlamı hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. Çünkü anlamını bilmeden doğru bir kullanım yapılamaz.
Halden anlamak: bir kimsenin içinde bulunduğu zor durumu kavrayarak, anlayıp sezerek hoşgörülü olmak, anlayış göstermek şeklinde ifade edilebilir. Günümüz tabiriyle "empati yapmak" da denilebilir.
Ahmet Rasim meslek yaşamının elli ikinci yılında işsiz kalmış Ankara'ya iş aramaya gitmişti.
Üstat 63 yaşındaydı ve o güne kadar yüz kitaba imza atmıştı...
Ankara'ya gittiğinde yolda o dönemin ünlü gazetecilerinden İsmail Müştak ile karşılaştılar...
Ahmet Rasim'i Ankara'da görmek İsmail Müştak’ı şaşırtmıştı...
"Hayrola Üstat?" dedi
"Sizin Ankara'da ne işiniz var?"
Ahmet Rasim "işsiz kaldım" demedi de...
"Fırıncılar ekmeği yuvarlak yapıyor, ekmek elimden kaydı, Ankara'ya kadar yuvarlandı. Ben de ekmeğin peşinden geldim!" dedi...
"Bu anlatım İsmail Müştak’ın çok hoşuna gitmişti...
Ahmet Rasim'den ayrılırken hâlâ gülüyordu...
O kadar ki akşam ATATÜRK'ün sofrasında da Ahmet Rasim'in sözlerini yineleyerek orada bulunan arkadaşlarını neşelendirmek istedi...
Ne var ki ATATÜRK'ün hoşuna gitmemişti işittikleri...
İsmail Müştak’a çıkışır gibi sordu:
"Peki, Ahmet Rasim Bey'in iş meselesi ile alakadar oldunuz mu?"
İsmail Müştak mahcup halde.
"Hayır paşam!" dedi... ATATÜRK;
"Peki ya, üstadın nerede kaldığını öğrendiniz mi?”
Bu soruya da olumsuz yanıt verilince, Atatürk'ün canı sıkılmıştı.
"Türk irfanına yarım asırdan fazla zamandan beri hizmet etmiş yaşlı ve muhterem bir zat işsiz kalıp Ankara'ya kadar geliyor, siz ona yardımcı olmuyorsunuz ve hatta nerede kaldığını dahi sorup öğrenmiyorsunuz..." diyerek sinirli bir şekilde eleştirdi...
Sonra hemen bir araç çıkartarak, Ankara otellerinde Ahmet Rasim'i arattı...
Dönemin Ankara'sında çok sayıda otel yoktur zaten. Üstadı bulmak zor olmamıştı...
Hemen araca bindirilerek Atatürk'ün yanına götürdüler.
ATATÜRK, Ahmet Rasim'i kapıda karşıladı...
Sofraya buyur etti, yanına oturttu, kendi eliyle ona ikramlarda bulundu ve hatırını sordu...
Atatürk özellikle Balkan Savaşı yıllarında Ahmet Rasim'in cepheleri dolaşarak yazdığı röportajları ilgiyle izlerdi...
Ondan sonraki dönemlerde de üstadın yazılarını hayranlıkla okurdu...
Bu değerli kalem sahibinin işsiz kalması Paşaya dokunmuştu...
Bir ara kulağına doğru eğilerek;
"Üstadım, münhal bir mebusluğumuz var... Kabul buyurur musunuz? Diye sordu.
Ahmet Rasim o kadar etkilenmişti ki, bu öncelikli iş önerisi karşısında dayanamayarak ayağa kalkıp ATATÜRK’ün elini öpmek istedi ve şöyle dedi." Ekmek gerçekten aslanın ağzındaymış!"
ATATÜRK tabii ki üstada elini öptürmedi, bir emeklilik ikramiyesi gibi 1927'den 1932 yılında ölümüne kadar İstanbul milletvekili olma şansını verdi.
Analitik düşünmek böyle bir şeydir...
Önce nedenini düşünür...
Sonra, niçin sorusunu sorar kendi kendine...
Sorun çözme odaklıdır ve çözüm üretir.
İsmail Müştak Ahmet Rasim'in anlattıklarını bir espri olarak anlamış ve anlatmış...
Mustafa Kemal ise o Keskin zekâsı ve analitik düşüncesiyle Ahmet Rasim'in işsiz olduğunu anlayarak çözüm üretmiştir...
Yüzyılın lideri olmak kolay değildir.
Kimi lider tahtadan tüfektir, işlevsizdir, sorundur ülkenin başına...
Kimi lider atomdan çekirdektir, devindikçe dünyaya hükmeder aranır daima her ülkede...
Onun içindir ki yukarıda izah ettiğim gibi millet olarak, empati yapıp bizi yöneten veya yönetmeye aday olanların "KONT" gibi (bolluk içinde) yaşamalarına rıza gösteriyor, göstermekle kalmıyor destekliyor ve alkışlıyoruz...
Ahmet Rasim'in Falaka romanında olduğu şekliyle, daha NİCE ŞENLİKLİ GÜNLERE
NOT: Yazıda alıntı vardır.