G-XKX1J2WR62

Yavuz Gezer

Hissetmek...

Harp Okulu öğrencilerinde meraklı bekleyiş, Kasım ayında Kurban Bayramı izninin 9 güne çıkarılacağı ve öğrencilerin memleket iznine gönderilerek, bayramı aileleriyle birlikte kutlamalarının sağlanacağı söylentileri... Ve ön alma adına memlekete gidiş- dönüş bilet tedariki (bayram arifesi ve dönüşlerinde bilet bulmak zor) için otobüs firmaları ile görüşme...


Yavuz Gezer


Hissetmek...

Harp Okulu öğrencilerinde meraklı bekleyiş, Kasım ayında Kurban Bayramı izninin 9 güne çıkarılacağı ve öğrencilerin memleket iznine gönderilerek, bayramı aileleriyle birlikte kutlamalarının sağlanacağı söylentileri... Ve ön alma adına memlekete gidiş- dönüş bilet tedariki (bayram arifesi ve dönüşlerinde bilet bulmak zor) için otobüs firmaları ile görüşme...


Ey insanlar

Dünya size kalsa da

Siz dünyada

Kalmayacaksınız…!

Hissetmek, Arapça- Türkçe kökenli bir terim olup; duyumsamak, algılamak, duymak, ayrımsamak ve sezmek anlamlarını da taşımaktadır.

Bir şey hissetmek; İngilizce "emotion" kelimesi duygu anlamını taşır. Bu kelimeyi e-motion olarak ayrıştırdığımızda e- enerjiyi, motion da hareketi ifade eder. Dolayısıyla duyguyu, hareket halindeki enerji veya harekete geçiren enerji olarak tanımlayabiliriz. Duygu insanı eyleme sevk eder ve bu eylemler yaşamımızı şekillendirir.

Önsezi olarak adlandırılan; daha çok felaket, tehlike, ölüm gibi olumsuz birtakım olayların olmadan önce kişi tarafından olacağının hissedilmesi durumuna psikolojide verilen addır.

Bununla ilgili 47 yıl önce yaşadığım elim bir olayı paylaşmak istiyorum. Eminim ki birçok arkadaşımız benzer olayı yaşamış ya da etrafında yaşamış olanlardan dinlemişlerdir.

1977 yılı Ekim ayının ortaları...

Harp Okulu öğrencilerinde meraklı bekleyiş, Kasım ayında Kurban Bayramı izninin 9 güne çıkarılacağı ve öğrencilerin memleket iznine gönderilerek, bayramı aileleriyle birlikte kutlamalarının sağlanacağı söylentileri...

Ve ön alma adına memlekete gidiş- dönüş bilet tedariki (bayram arifesi ve dönüşlerinde bilet bulmak zor) için otobüs firmaları ile görüşme...

Bu benim için sorun değildi. Elazığ otobüs firmalarından birinin işletme sahibi arkadaşımdı ve Kara Harp Okulu öğrenciliğim süresince; bayramlar, sömestr tatili ve yaz tatili gidiş- dönüşlerini ben ve Malatya- Elazığ-Diyarbakır'da ikamet eden (bazı) arkadaşlarım bu firmaya ait otobüslerle yaptık.

1977 yılı Kurban Bayramı için de söylentinin çıktığı ilk hafta sonu firma yetkilisiyle görüşerek, ek sefer talep ettim ve bir otobüs tahsis edileceği sözünü aldım.

Artık A yemekhanesi karşısındaki koridorda veya merkez site bahçesindeki dut ağacı altındaki toplantılarımızın (buluşmalarımızın) ortak konusu Kurban Bayramı izni ve neler yapacağımız hususuydu.

Yalnız bir arkadaşımız Vefik KOÇDEMİR...

İzin günü belli olduğu andan itibaren sessizleşti ve gün geçtikçe suskunluğu arttı...

Bir araya geldiğimiz zamanlarda;

“Elazığ'a gidebilecek miyim?"

"Ailemi bir daha görebilecek miyim?"

Annemin ellerini tutup dizlerinde uyuyabilecek miyim?" demeye başladı, yolculuğumuza 10 -15 gün kala...

Kurban Bayramı 22 Kasım 1977 Salı günüydü ve bizler 18 Kasım Cuma günü yola çıkacaktık. Ankara otogarında (eski) toplanmaya başladık. Araçta sadece bir aile sivil (anne- kız) diğerleri Harp Okulu öğrencileri...

Bir arkadaşımız eksik, Vefik KOÇDEMİR.

Otobüsün hareket saati geldi, bir kalabalık otobüsün etrafında. Şoförle hararetli konuşmalar...

"Askeriz, askeri öğrencileriz. Bizi burada bırakmaya gönlünüz nasıl razı olur?"

Olaya bizler müdahil olduk ve "arkadaşları alalım, gerekirse koltukları açar ikişerli koltuklarda üçer kişi otururuz!" dedik ve firma görevlisini ikna ettik etmesine de 44 kişilik yolcu otobüsü mürettebat dahil 65 kişi oldu. Otobüsün hareket saati 15 dakika kadar gecikmişti ve Vefik halen yoktu...

Yolcular ve onların eşyaları istiap haddini aşmıştı…

Şoför, yanılmıyorsam uzun Metin adında bir arkadaştı. Direksiyona geçip otobüs içine göz atınca, "Arkadaşlar, bu kalabalıkla bu uzun yolu gidemem!" dedi.

Aradaki yolcuların bir bölümü araçtan indirildi

Bu işlemler sonrası 30-40 dakikalık bir gecikmeyle otobüs hareket etti, garajdan çıktık. Fakat bir sorun vardı. Araçtan inen asker ve askeri okul öğrencileri yolu kesmişlerdi. Israr ve ricalar sonucu tekrar otobüse binmelerine müsaade edildi. Vefik yine yoktu...

Gönlümüz razı olmasa da arkadaşımızı almadan yola çıktık. O gün bugünkü gibi cep telefonları yoktu, irtibat sağlayamamıştık.

Neşe ve sohbetlerimize, şarkılar- türküler eşlik etmeye başlamıştı. Ben en önde üç numaralı koltukta oturuyordum. Arkadan gelen bir aracın sürekli selektör yapması dikkatimi çekti şoför arkadaşa "bir araba sürekli selektör yapıyor!" dediğimde, "farkındayım" diyerek yolun sağına yanaştı. Bir taksi otobüsün önüne park etti ve taksiden biri indi, Vefik KOÇDEMİR...

Vefik, hareket saatini yanlış hatırlayıp geç kalınca, terminaldeki arkadaştan "otobüs sizi bekledi, ayrıca bazı görüşmeler nedeniyle geç hareket etti. Az önce terminalden ayrıldı." deyince Vefik bir taksi tutarak arkamızdan hareket etmiş ve bizi Mamak çıkışında yakalamıştı. Ve otobüs Vefik'i alarak yoluna devam etti. Şimdi daha neşeliydik çünkü arkadaşımız aramıza katılmıştı. Kırşehir-Mucur'da otobüsümüz mola vermiş ve yemek, çay, ihtiyaç molası sonrası yola devam etmiştik. Vakit ilerlemiş otobüse bir sessizlik hâkim olmuştu, yolcular olarak birçoğumuz uyumaya başlamıştık. Muavinin çay ve ihtiyaç molası: sesi ile uyandık. Sivas-Gürün’e gelmiştik. Otobüstekiler sabah kahvaltısı için hareketlenmişti. O esnada sekiz numaralı koltukta oturan Vefik beş numaradaki Ferhat KARABULUT'a (rahmet olsun) "ben kahvaltıya inmeyeceğim, mümkünse yer değiştirelim uyumak istiyorum" dedi ve Ferhat yer değiştirebileceğini söyleyerek kahvaltı için otobüsten aşağıya indi. Neşe içerisinde yapılan kahvaltı sonrası herkes otobüsteki yerini aldı. Ferhat sekiz numaraya geçmişti. Araba hareket ettiğinde Vefik uyuyordu.Hafifçe sulu kar yağmaya ve yol buzlu olduğundan kayganlaşmaya başlamıştı. Peş peşe virajlara biraz kontrolsüzce giren otobüs savruldu, şoför otobüsün hakimiyetini kaybetmişti. Şoförün direksiyonla mücadelesini önde olduğum için rahatlıkla görebiliyordum ve nihayetinde şoför yolun sol tarafındaki geniş stabilize alana otobüsü yönlendirmek istediğinde rampa yukarı çıkan bir tankerle çarpışma ihtimalimiz doğmuştu. Bunu gören şoför ayağa kalkarak yüksek sesle "dikkatli olun, tutunun, otobüs devriliyor” diye bağırdı ve akabinde otobüs sol tarafına doğru yattı ve yol üzerinde kaymaya başladı. Artık koltuklar yukarıda, otobüsün tavanı aşağıda bir müddet kaydı ve sonra otobüs durdu. Ön cam patlamış ve bizler ellerimizin ve dizlerimizin üzerinde otobüsün camından dışarı çıkmıştık.

Bir ara içeriden gelen sesler üzerine tekrar otobüsün içerisine girdik ve çarpma esnasında baygınlık geçiren arkadaşlarımızı dışarı çıkardık. Otobüsün içerisinde kesif bir mazot kokusu vardı ve kahvaltı sonrası içilen sigaralar henüz sönmemiş, izmarit haline gelmiş sigaralar yanmaya devam ediyordu.

Bir araya toplandık ve eksiğimiz var mı? Diye kontrol ettik. Bir kişi eksikti VEFİK KOÇDEMİR!

Otobüsün devrilme esnasında, pencereden dışarı savrulmuş asfalt ve otobüs arasında sıkışarak vefat etmişti. Büyük bir acıyla hepimiz arkadaşımızın dışarı çıkarılması için otobüsü hareket ettirmeye, kaldırmaya çalıştık. Fakat mümkün değildi. Yardım için gelen araç sahiplerinden aldığımız kriko yardımıyla hafif de olsa otobüs yerden kaldırılarak arkadaşımızın cansız bedenini dışarı çıkardık. O an aklıma gelen şey "İNSANLAR KATLİGAHLARINA YÜRÜYEREK GİDERLER" cümlesi oldu.

Her yıl Kasım ayında ya da Kurban Bayramı arifesinde, sevgili arkadaşımın o güzel yüzü ve sözleri aklıma gelir.

Ruhu şad, mekânı Cennet olsun.

 

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.