Türkiye’de sabah rutini belliydi… Gözünü açar açmaz telefona uzanırdın. Haber siteleri, sosyal medya, e-posta…
Boş ver hepsini… Önce döviz kurlarına bakılırdı. Eğer kur artmamışsa içten bir “Ohh…” çekilir, çay konurdu. Artmışsa da bir küfür savrulur, sonra çay konurdu.
Bu artık bizim milli refleksimiz olmuştu. Derken ülke ekonomisini batırma pahasına kurları tutar oldular. Kurlar patladı. Tekrar tuttular. Şimdi herkes bekliyor, bakalım nereye kadar!
***
Peki bu doları nasıl baskılıyorsun? Görece yüksek faiz ve yüklü rezervlerle... Tuttuğun her rezervin ciddi bir maliyeti var ama naapıcan?
Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervleri, rekorlar kırıyor deniyor. “Tarihi zirve” manşetleri atılıyor. Kağıt üzerinde müthiş bir başarı. Hükümetin “en kötüsü geride kaldı” anlatısının en güçlü dayanağı.
***
Rezervlerdeki para fabrika kurmak, teknoloji getirmek için gelen doğrudan yabancı yatırımlarla mı geldi? Hayır!
Bu birikimin büyük kısmı ekonomiyi adeta donduran faiz oranlarına gelen, özellikle de “yerli kaçak sıcak para” sayesinde oldu. Yani yurtdışından da gelse o para, bizim paramızdır!
***
Merkez Bankası politika faizini 250 baz puan indirerek yüzde 43’ten yüzde 40.5’e çekti. Karar metninde yer alan ifadeler ise bana oldukça tanıdık geldi.
“Enflasyonun ana eğilimi yavaşladı… Talep dezenflasyonist düzeyde… Gıda fiyatları baskı yaratıyor… Sıkı para politikası devam edecek… Likidite koşulları izlenecek…”
Hatta klasikleşen o cümle de eksik kalmadı, “Fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı duruş sürecek.” Yani aynı eski reçeteyi, yeni bir paketle önümüze bırakıyorlar gibi…
***
Özünde mesele; Türkiye ekonomisinin öngörülemez hali… Dün kalktık baktık 121 şirketi olan bir holdinge el konuldu… Doğrudur yanlıştır bilemem amam bu gidişat ülkenin rutini oldu.
Nitekim faizi belirli bir seviyenin altına indirdikleri anda motordan ses gelmeye başlayacağı aşikar her durumda…
Usta nedir sıkıntısı?
“Kronik Güven Kaybı” güzel kardeşim. Motor değişmeli…
***
Faizler düşmezse piyasa donarak ölecek… Faiz düşürmek ise altı buz tutmuş bir gölün üstünde kamp ateşi yakmaya benziyor. Ortalık ısınınca alttaki zemin eriyecek, al sana başka bir felaket… Her türlü girecek!
Yani bize gereken faiz değil güven! Güven yoksa para gelmez. Güven yoksa kalıcı yatırım olmaz. Güven yoksa değil faizle, mucizeyle bile düzelmez.
***
Merkez Bankası’nın görevi fiyat istikrarını korumaktır. Ama bizde Merkez, fiyat istikrarını değil, iktidarın oy istikrarını korumakla görevlendirilmiş gibi çalışıyor…
“Doları sabit tutarsak İktidara zeval gelmez” mantığı hâlâ ana eksen… Oysa Türkiye’nin ihtiyacı olan hamle “değişim.” Hem de taa kökünden!
https://www.nefes.com.tr/yazarlar/murat-muratoglu/hos-gor-sen-faiz-dussun-aldirma-61651