"Hüma kuşu yükseklerden seslenir
Yar koynunda bir çift suna beslenir
Sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ben ağlım ki belki gönül uslanır."
Türk halk müziğinde geleneksel ve kültürel bakımdan özel bir yere sahip olan uzun hava türlerinden biri de mayalardır. İcrası ve seyir özellikleri bakımından diğer türlerden farklılık gösteren mayalar, kendine özgü karakteristik bir yapıya sahiptir. Yöreleri bakımından yalnızca Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde söylenen bu türün en fazla Elazığ, Erzincan, Erzurum, Şanlıurfa ve Diyarbakır yörelerinde söylendiği ve kaynak kişilerin de bu bölgenin güzel sesleri olduğu bilinir. Bazı bölgelerin ağıtları Doğu ve Güneydoğu'da özellikle Harput'ta mayalarda hayat bulmuştur.
Bu mayalarda yüreğe işleyen ezgiler ve sözler yaşanmışlıklarla harmanlanan hikayelere konu oluşturmuştur. Tıpkı taş plaklarda ilk seslendirme Harput’ta olmasına rağmen hikayesinin Erzurum ili Ilıca kasabasının Çiğdemli (Tıkkir) köyünde gülbaharın Mustafa’sına hasretinin konu edildiği ve hikayesinin de bizleri derinden etkileyen dilden dile dolaşarak günümüzde aynı duyguları hissetmemizi sağlayan Hüma kuşunda olduğu gibi.
Türkülere konu olan Hüma kuşu; Özbek devlet armasında, Gültekin (Kültigin) heykelinin başında kanatlarıyla yer alır. Çepni boyunun ve Oğuz Kağan'ın eşinin ongunudur. Osmanlı hakanları için “Hümayun” sözü Sevgi ifadesi olarak kullanılmıştır Genelkurmay Başkanlığının armasındaki bir çift kanat da Hüma kuşuna aittir “Müslüm Çağlar- erzurumpost.com”. Eskiden bir hükümdar ölünce halkın bir meydanda toplandığı ve hümanın başına konduğu ya da gölgesinin üzerine düştüğü kişinin hükümdar olduğuna dair halk inancıdır. Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılması sebebiyle Talih Kuşu veya Devlet Kuşu olarak da isimlendirilen Hüma kuşu çoğu kez cennet kuşu olarak da adlandırılır. Görünmeyecek şekilde çok yükseklerde dinlenmeksizin sürekli uçan asla yere değmeyen-bazı kaynaklara göre ayağı bulunmayan gökyüzünde yumurtladığı ve yavrularının yere düşmeden yumurtadan çıkıp uçtuğu rivayet edilen efsanevi kuştur.
Efsanelerin kaynağı Mısır Mitolojisi’ne kadar dayanmaktadır.
Araplar için Zümrüdü Anka-İranlılar için Simurg olarak tanımlanır.
Türk kültüründe Zümrüdü Anka “Hüma” yahut “Umay” olarak adlandırılmıştır.
Hüma; iyiliğin, güzelliğin, dostluğun, barışın, cömertliğin, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin, mutluluğun ve huzurun kimi zaman aracı kimi zaman da kaynağı olmuştur “Kaynak araştırmacı Mehmet KİRAZ”.
Şimdi de hikayemize gelelim. Hikayemiz 1. Dünya Savaşı sırasında Erzurum'un Ilıca kasabasına bağlı Çiğdemli “Tıkkir” köyünde Mustafa ve Gülbahar'ın dillere destan aşkları...
Bu aşka duyarsız kalmayan ailelerin rızası ile Mustafa ve Gülbahar evlenirler. Bu mutluluk ne kadar devam etti bilinmez.
Çünkü Anadolu'da seferberlik ilanı ile birlikte okuyan, okumayan, evli, bekar tüm gençler silah altına alınmıştır.
Ayrılık Mustafa ile Gülbahar’ın da kapısını çalmıştır Mustafa sevdalısını evde koyarak askerlik hizmetini ifa için memleketinden ayrılmıştır. Aradan yıllar geçer Gülbahar, Mustafa'dan bir türlü haber alamaz. Sevdikleri de Mustafa'dan umutlarını kesmiştir Gülbahar her sabah kalktığında bahçeye çıkar ve sevgilisini uğurladığı yola bakarak bekler.
Elleri duada ağlamaktan gözpınarları kurulmuştur. Gelinlerinin bu durumu kaynanasını ve kayınbabasını çok üzmektedir.
Kayınbaba çok üzülen gelinin bu halinden öylesine kederlenir ki acısını paylaşmak için yazının başındaki dörtlüyü ağıt olarak yakar.
Mustafa'yı Hüma kuşuna benzetir ve uzun süre görünmemesini kuşun uçuşuyla (sonsuz) özdeşleştirir.
“Hüma Kuşu Yükseklerden Seslenir”.
Bu sözler Gülbahar’ı tüm hücrelerinde bir ateşin harlanmasına vesile olur ve…
“Sen bağ ol ki ben bahçende gül olim”,
Layık mıdır yanim yanim kül olim,
Sen Ağam ol, ben kapında kul olim,
Koy desinler bu da bunun kuludur.”
Savaşın ve kahpece kurulan pusulanın acımasız yüzünü ortaya koyan bu türkü; vatan uğruna yârinden, eşinden, çocuğundan, sevgilisinden, anasından, atasından ayrılan bitmek tükenmek bilmeyen acıları dile getirir.
SEVDALARA,
SEVDALILARA…
SAYGIYLA.
Dipnot: Hikâyenin detaylarını Mehmet KİRAZ Bey'in araştırmalarında okuyabilirsiniz.